Borçalı neresidir? Borçalı şimdilerde Gürcistan’a bağlı olan ve Karapapak/Terekeme Türklerinin yaşadığı bir bölgedir. Türkiye’de sayıları oldukça fazla Borçalı kökenli aileler vardır.

Borçalı ile Bayburt’un Loru köyleri arasında da bağlar vardır. Bunu bir yazımda da belirtmişimdir:

“Burada bir Loru Vilayetinin bulunduğunu öğrenince, doğal ki hemen bizim Bayburt’un Aşağı ve Yukarı Loru Köyleri ile ilgi ve bağlantı kurmak ve işin aslını aramak geldi içimden. Yıllar önce Kars’taki ve şimdilerde Ermenistan olarak anılan yerdeki Bayburt adlı yerleşim yerleri hakkında bir yazı yazmıştım. Şimdi de Loru çıkıyordu karşıma.

Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu’nun ‘Osmanlıların Kafkas İllerini Fethi’ adlı yapıtında Loru’ya dair bilgiler var, paylaşayım onları: ‘Serdar Ferhat Paşa ordusu, Borçalı Kazak Terekemeleri Yurdu’nun yukarı merkezi Loru kalesini 28 Temmuz 1584’te imara başlamakla Borçalı Çayı boylarını İranlılardan almış, 8 Ağustos 1584’te biten Loru kalesi burada yeni kurulan Loru Beylerbeyliği’nin ilk merkezi olmuştur.’

‘Loru’ adı, bizi oralara bağlayan önemli bir bağ, bu bağı daha da güçlendirmek gerek.”

Amaa Borçalı ve Karapapaklar deyince benim yâdıma öncelikle Azerbaycan’ın iki önemli şairi gelir. Bunlar Abbas Abdulla ve Zelimhan Yaqub’dur… Onları 1992 yılında Azerbaycan’a gittiğimde tanıdım. Abbas Bey’le dostluğum, onu yitirene dek sürdü. 

Her iki şair hakkında da kitaplarımda, dergi ve köşe yazılarımda pek çok yazı yazdım. Bu yazıların kimileri Azerbaycan basınında da yer aldı.

Abbas Bey’i nasıl tanıdım, onu da bir yazımdan aktarayım: 

“Eski adı ‘Komünist’ yeni adı ‘İstiklal Küçesi’ olan caddeye girip başredaktörlüğünü Abbas Abdulla’nın yaptığı ‘Ulduz Dergisi’ yani ‘Yıldız Dergisi’ne girdiğimiz zaman, Azerbaycan deyimiyle ‘günortası’ yeni başlamıştı.

Türkçesi yüreği kadar pırıl pırıl; yüzü, Türkçesi kadar tatlı ve sevimli, Şair Abbas Abdulla, bizi büyük bir içtenlikle karşıladı.

Öztürkçe yeni sözcükler de dâhil, İstanbul Türkçesi’ne çok yakın, temiz bir dili var. Geçenlerde Türkiye’den bir tanıdığı telefon etmiş. Azerbaycan’ın bağımsızlığını kutlamış, hatırını sormuş.

-Çok mutluyum! Demiş Abbas Abdulla.

Karşısındaki ses Türkiyeli milliyetçilerden. Ama tutuculuklarını çağdışı çizgide sürdürmeye inat eden milliyetçilerden… Yadırgamış ‘mutluluk’ sözcüğünü.

-Sen mutlu değil, bahtiyar olduğunu söylemek istiyorsun herhalde! Demiş.

Abbas Abdulla, Türkiye Türkçesi’ni bu denli güzel konuşabilmesinin sırrını şöyle açıklıyor:

-Ben şimdi Gürcistan topraklarında kalan Borçalı’da doğdum. Büyüklerim Türkiye özlemiyle yanıp tutuşan insanlardı. Bu duygularla büyüdüm. Türkiye radyolarını sürekli dinledim. Zaten Borçalı’da konuşulan Türkçe ile Kars’taki Türkçe arasında hiçbir fark yok… Çok iyi hatırlarım: Anam şöyle bir bayatı söylerdi bize:

Kars ayaz
Bura gündür Kars ayaz
Kalem Kurbanın olum
Kısmetimi Kars’a yaz.

Abbas Bey’in yeğeni ünlü şair Zelimhan Yagup da Türkiye’ye varıp da Kars’ın düzüne erişince bu bayatıya nazire yapmış:

Kars ayazdı
Bura gün, Kars ayazdı
Kaleme gurban olum
Kısmetim Kars’a yazdı”

Abbas Bey’le o gün bir konuda tartışmıştık da. O tartışma teey nerelere varmıştı. Onu da bu yıl Berfin Bahar Dergisi’nde yazdığım “Boraltan Köprüsü… Uydurmalar, kara çalmalar ve gerçekler” başlıklı uzun yazımın bir bölümü ile anlatmış olayım:

“ABBAS ABDULLA, BORALTAN, İSMET İNÖNÜ VE ERDAL İNÖNÜ İLE KARŞILAŞMA

Şiirde ustam ve dostum Şemsi Belli ile birlikte Azerbaycan’a gitmişim 1992 yılında. ‘Azerbaycan’a Şiir Seferi’ adı ile gezi notlarım yayımlanıyor Ortadoğu Gazetesi ile Şiir Defteri Dergisi’nde. O notların bir bölümünü Boraltan’la ilgili olduğu için siz okurlara aktarmalıyım.

Türkçesi yüreği kadar pırıl pırıl; yüzü, Türkçesi kadar tatlı ve sevimli, Şair Abbas Abdulla, bizi büyük bir içtenlikle karşıladı.

Yakasında bozkurt rozeti, makam koltuğunun üst başında Atatürk portesi ve arabasında Türk bayrağı ile koyu bir Türk Milliyetçisi Abbas Abdulla. Azerbaycan Halk Cephesi’nin Yönetim Kurulu Üyesi…

Bir ara Şemsi Ağabeyi, sözü Abbas Bey’in yakasındaki bozkurt rozetine, arkasındaki Atatürk resmine ve masasındaki Türk bayrağına getirip ‘Burasını Türkiye’ye benzetmişsiniz’ diyor. Abbas Abdulla gülüyor:

‘Ohoo bu ne ki, bana kızar mısınız, sevinir misiniz bilmem ama o Atatürk’ün yanında bir resim daha vardı, geçen gün çocuklar pencereyi açık bırakmışlar, rüzgâr düşürmüş çerçeve kırılmış…’

Şemsi Ağabeyi merakla bakıyor, açıklıyor Abbas Abdulla:

‘Türkeş’in resmi vardı orada…’

Şemsi Ağabey’in suratı asılıyor. Ben sözü giriyorum:

‘Abbas Bey, bakın siz artık sıradan bir şair ve yazar değilsiniz, Halk Cephesi’nin genel yönetim kurulu üyesiniz, yarın Elçibey başa gelecek, başka önemli sorumluluklar alacaksınız. Bu sözleri bırakın. Türkiye’nin iç siyasetine girmeyin. Türkiye’de her kesimin sizlere sempatisi var, Azerbaycan’a zarar verirsiniz.’

Dinlemiyor sözümü Abbas Abdulla, verip veriştiriyor:

‘Ben Süleyman Demirel’i de seviyorum, ona Türkiye’nin Çörçil’i diyorum, Ecevit’i Kıbrıs’tan dolayı çok seviyorum. Ama benim kardeşlerimi Boraltan Köprüsünde kurşuna dizdiren İsmet İnönü’ye laf edemeyecek miyim sana göre?’

‘Abbas Bey, bakın beni dinleyin lütfen…’
‘Dinlemiyorum!’
‘İyi… Ben de gider bu dediklerinizi yazarım gazetede…’
‘Yaz, ben de yazasın diye diyorum…’

Evet geldim ve bunları Ortadoğu Gazetesi’nde yazdım.

Ve Abbas Abdulla, Ebulfez Elçibey cumhurbaşkanı olunca, İstanbul’a Azerbaycan başkonsolosu olarak atandı. Onunla yüz yüze son görüşmemiz, 1995 yılında oldu. 1995 yılının mayıs ayında İstanbul’daki makamında ziyaret ettim onu. Gülerek şunları anlattı bana:

“Sen mene yazaram dedin, men de yaz dedim, sen de yazdın. Sonra neler olub bilirseen? 

Elçibey geldi cumhurbaşkanı olarak Türkiye’ye, o akşam onun şerefine Çankaya köşkünde bir resepsiyon verilib, men de ordayam. Kültür Bakanı Fikri Sağlar qolumdan tutup meni Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’ye götürdü, teqdim etti. 

Erdal İnönü ‘Yaa o sen misin, yahu sen benim babamdan ne istiyorsun?’ dedi. Başımdan qaynar solar tökülüb. Men indi bu adama ne deyim? Dedim ‘Efendim men ele bir şey dememişem, o gazeteci yalan yazıb.’ 

Haqqın halal eyle mene Cazim Bey”

Gülüştük, helal ettim elbette…

Helal ettim ama şunları da Abbas Bey’e söylemeden kendimi alamadım. 

‘Abbas Bey siz bu Boraltan Olayını Sovyet devrinde bilmiyordunuz; sınırlar açıldı, Iğdırlı ülkücüler buraya geldiler ve Boraltan yalanını buraya da taşıdılar.’

Abbas Abdulla itiraz edecek oldu, susturdum. Ve sürdürdüm konuşmamı:

‘Bana bir kişi gösterin Azerbaycan’da, Sovyet sınırında kurşuna dizilenlerin bir yakınını gösterin.”
“Yani sen deyirsen ele bir şey olmıyıb?’
‘Öyle bir şey var, sınırda bir iade var ama bunun nedenlerini ve doğrusunu araştırın. Ve Boraltan Köprüsü diye de bir köprü yok, bu isim de uydurma.’

Abbas Bey, elbette bana inanmadı, ama daha fazla itiraz da edemedi.”

Evet son olarak Abbas Bey’in dedesi Borçalı’nın Bolnis İlçesinin Kepenekçi köyünden Emin Ağa’nın 1918 yılında Kars’ta toplanan İslam Şuralarına (ya da kongrelerine)  gelip katıldığını, bu kongrenin ikincisinde oluşturulan “Kars Milli İslam Şurası Hükümeti”nin başkanlığına Cihnagiroğlu İbrahim Bey, yardımclığına da Kepenekçi Emin Ağa’nın getirildiğini söyleyelim, bu şuraların sonunda Cenub-i Garbi Kafkas Cumhuriyeti Hükümeti’nin kurulduğunu da ekleyelim. 

Evet şimdi sözü yine Borçalı’ya ve Kars’a getireceğim ve hakkında pek az bilgi bulunan bir yiğit Karapapak Paşasından söz eden bir makaleyi aşağıya alacağım. Makaleyi yazan Adem Aslan, köklerini araştırmış, sonunda Azerbaycanlı akademisyen Valehoğlu Fəxri’ye ulaşıp onun “Qarapapaqlar və onların XIX əsr hərb tarixi” adlı yapıtını elde edip okumuş. Okumuş çünkü orada dedesi ve dedesinin övünç veren öyküsü var.

İşte o makale:

KIRIM SAVAŞININ KARS CEPHESİ VE ŞEHİT GENERAL HAŞIMOĞLU ASLAN BEY

Gürcistan topraklarında bulunan Kvemo Kartlı eski adıyla Borçalı bölgesinde Terekeme/ Karapapak Türkleri yaşamaktadır. Haşimoğlu Aslan Bey Karacalar köyünde Haşim Beyin oğlu Allahverdi Beyin dokuz çocuğundan biri olarak dünyaya gelmiştir. Mensup olduğu sülalenin adı Haşimoğlu sülalesidir. 

Aslan Bey Borçalı’da ikamet ettiği dönemde Han olarak görev yapmıştır. Haşimoğlu sülalesine Borçalının Osmanlı toprağı olduğu dönemde devlet lehine gösterdikleri üstün hizmetlerden dolayı ferman verilmiştir. Bölgenin Osmanlı İmparatorluğunun elinden çıkması sonrası sülalenin bir kısmı Osmanlı topraklarına, bir kısmı ise İran Azerbaycan’nına göç etmişlerdir. Türkiye’ye göç eden Haşimoğlu sülalesi mensupları Çıldır’da bir sure ikamet ettikten sonra Arpaçay ilçesi Vanaza/Tomarlı köyüne göç etmişlerdir. Aslan Bey Borçalı’daki kahramanlıklarına burada da devam ediyor, emrindeki müfrezesiyle Kars ve Ardahan bölgesinde Rus birliklerine karşı saldırılar düzenleyerek başarılı operasyonlara imza atmıştır. Böylece kendisine Binbaşı rütbesi veriliyor. İlerleyen süreçte yine bu başarılı operasyonları üzerine Ardahan’da bulunan Ordu komutanının İstanbul’da bulunan Padişaha bildirmesi üzerine, kendisine Paşa/General rütbesi veriliyor.  

Osmanlı ve Ruslar arasında yapılan Kırım Savaşının Kars cephesinde Kars kalesi Karadağ mevkisinin olduğu yerde Rus ordusuyla savaş sırasında kardeşi Muti Bey Rusların eline düşer, bu sırada bulunduğu yerden hamle yaparak kardeşini Rus askerlerinin elinden kurtarır, bu sırada Rus askerinin attığı mızrağın kendisine isabet etmesi sonucu ağır yaralanarak 29 Eylül 1855 tarihinde şehit oluyor. Mezarı Kars kalesinin eteğindedir. Şehit düştüğünde eşi Bedriye Hanım hamiledir, şehadetten kısa bir sure sonra Bedriye Hanımın oğlu dünyaya geliyor adını Aslan Beyin unutulmaması için rütbesi olan “Paşa” ismini aile büyükleri koymuşlardır. Paşa Bey Aslan Beyin tek çocuğudur. (1)

Paşa Beyde babası Aslan Bey gibi cesur, kahraman birisi olarak başarılı hizmetler yapmıştır, 1913 yılında Erzurum merkezde camiden çıkarken kendisini takip eden Ermeni Taşnaksutyan çetesi mensupları tarafından sırtından hançerlenerek şehit edilmiştir, mezarı Horasan ilçesi Mollamelik köyü mezarlığındadır.

Aslan Bey; Teşkilat-ı Mahsusa mensubu Şehit Yüzbaşı İdris Bey ve 1915 yılından 1921 yılına kadar Sivas, Samsun, Çorum, Yozgat mıntıkalarında bulunan bölgede Ermeni ve Rum çeteleriyle mücadele için emrindeki üçyüz kişilik atlısıyla görevlendirilen müfreze komutanı İsa Beyin amcasıdır.

Aslan Bey kayıtlarda sülalesi olan Haşimoğlu adıyla anılmaktadır. Azerbaycan Dışişleri Bakanlığında bürokrat olarak görev yapan Dr. Fahri Valehoğlu’nun Gürcistan Tiflis devlet arşivinde yaptığı çalışmalar sonucu elde ettiği belgeler ve bölgede yaptığı saha çalışmalarında elde ettiği bilgiler şöyledir.

1853-1856 Türk-Rus savaşında da Borçalı Türkleri aktifti. Başta Çıldır Sancağı Reisi Aslan Paşa ve Kars'taki Türk garnizonunun milis müfrezelerinin en ünlü komutanlarından ünlü, cesur, yiğit, kahramanı, Borçalılı Haşimoğlu önderliğinde Ruslara ezici darbeler vuruyordular.

Rus generalleri ve yazarları Kırım savaşı'nda ünlü Borçalı-Kazak büyüklerinden; Haşimoğlu ve Deli Ağa’yı kendi taraflarına çekmedikleri için acılarını üzüntülerini gizleyemediler ve sonuç olarak kendilerini Türk ordusunun süvari generali, gerilla generali ve birkaç bin askerin komutanı olmalarına tanık olmalarından dolayı duydukları üzüntüyü dile getirmişlerdir.

1854 başlarında Kafkas Özel Ordusu Komutanı Korgeneral Vasily İosefoviç Bebutov Türkiye'ye sığınan mültecileri Rus ordusunda hizmet etmeleri şartıyla affediyordu. Borçalı ilçesinin sakinlerinden Ali Süleyman oğlu Lembeli (2) ve Babacan Tanrıverdi oğlu, Bebutov'un kişisel müfrezesine katıldı ve savaşın sonuna kadar sadakatle hizmet etmişlerdir. (3) Bu kişilerin aksine Borçalılı Haşimoğlu ve Kazak-Karapapaklı Deli Ağa gibi kişiler ise öz kan kardeşlerinin yanında yani Türk ordusunun saflarında savaşmaya karar vermişlerdir.

Kaynaklara göre, söyleyebiliriz ki savaş sırasında sınırı geçip ani saldırıları ile Rusları en çok rahatsız eden Borçalılı Haşimoğlu ve onun liderliğindeki müfreze olmuştur. Bu saldırıları önlemek için Cavakhet’inin (Ahılkelek-Çıldır-Ardahan) sınır köylerinde Ruslar özel koruma karakolları kuruyordu. Nisan 1855 yılında Türkler saldırıyı tekrarlamaya karar verdiler. Tanınmış müfreze komutanı Haşimoğluyla şaka olmazdı, onun müfrezesi Laz, Kürt, Karapapak çoğu da müslümanlardan oluşuyordu. 

Ani saldırılara karşı Ruslar tedbirlerini artırıp ve özellikle geceleri muhafızların sayısını artırıyorlardı. Hava ışıyana yakın ise filolar  alarmın çalmasını bekliyorlardı. Çünkü Haşimoğlu müfrezesi ani saldırılarını sabahın erken saatlerinde yapmayı seviyordu. Ruslar ileri karakollarda tecrübeli oldukları için Kazakları tutuyordu. Bilinen noktalara büyük süvari karakolları kurdular.  “Zaman geçti ve aynı zamanda Haşimoğlu sınırlarımıza yaklaşıyordu. Cesurca, dokunulmaz şekilde sınırımızı geçerek durdu. Aniden karakollarımızın kokusu onu etkiledi. Haşimoğlu emrindekilere dediki: “ Bizim burada yapacak hiç bir şeyimiz yok diyerek Ardahan dağlarına döndü.” (4)

Korgeneral M. Bogdanoviç, Kars'ı koruyan Türk birliklerinin düzensiz birliklerinin komutanları hakkında şunları yazıyordu: "Türk ordusunun komutanları eğitimi olmayan, ancak savaşlarda denenmiş, test edilmiş ve kendisine baba Kerim diyenlerin gözdesi, kendini eski bir Türk diyen Arabistan tümeni eski komutanı Kerim Paşa, olağanüstü cesur ve her şeye ilgi duyan, aslen Çerkezlerin Ubıh kabilesinden Hüseyin Paşa ve ani saldırıları, yırtıcılığı ve bölgeyi tanımasıyla sınır illerimiz için son derece tehlikeli olan Türkiye'ye giden Borçalı'nın eski bir sakini olan Haşimoğlu, içlerinde en iyileriydi. ” (5) 

Kafkasya'daki Rus ordusunun Başkomutanı General Nikolay Muravyev eserinin "Türk birliklerinin komutanları" bölümünde Kars'taki Türk garnizonunun gönüllü birliklerinin en iyi komutanları arasında “Bir zamanlar Türkiye tarafına gitmiş ve mevcut savaşta onlardan kurmay subay rütbesi almış bizim Borçalı mesafesinin eski sakini Haşimoğlu  Kars garnizonunun en ünlülerinden birisidir. Cesareti, yeteneği ve bölgeye dair bilgisi ve tanımasıyla ile tanınan biriydi. Çevik baskınlarıyla bizim sınırda ve ordunun arkasında çıkıp esirler almasına rağmen hakkında herhangi bir cezai işlem yapılamıyordu. Haşimoğlu Türklerle akrabalığı ve diğer bağlantıları nedeniyle onlar için için değerliydi.” (6) Haziran 1855'in başlarında Kars, Rus birlikleri tarafından kuşatıldı. General Nikolay Muravyev’in  yazılarından, hem de Kafkasya Arkeoloji Komisyonu tarafından toplanan belgelerden açıkca görülüyorki, tanınmış ünlü Haşimoğlu’nun müfrezesi 20 Haziran’da kuşatılmış Kars kalesinden çıkarak büyük yahni dağı yakınlarındaki bir Rus askeri kampında mallarını satıp, Gümrü'ye dönen tüccarlara ait otuz boş yük arabasını ele geçirmiştir. Bazı arabacılar ve tüccarlar öldürüldü, geri kalanlar ise Kars'a götürülerek, şehir yönetimine teslim edilmiştir.

Korgeneral ve askeri tarihçi Potto anılarında şöyle yazıyor: Haşimoğlu müfrezesi Kars, Ardahan çevresindeki dağlarda saklanıyordu. Haşimoğlu şaşırtıcı, benzeri olmayan, çok değişik acayip bir insandı. Geçen sene neredeyse onu yakalayacaktık kaçarak etrafına topladığı gurubuyla Duhobor’ların kışın sınır köylerine cesurca saldırdı. Haşimoğlunun asıl amacı sivilleri ayaklandırmaktı. Bunda da başarılı oluyordu, insanlar memnuniyetle müfrezesine katılıyorlardı. Kars Paşalığının tüm kuzeybatısı ayaklandı. Böylece kuvvetlerimize Haşimoğlunu öldürme talimatı verildi.

24 Temmuz şanlı anma günümüzde, Kürekdere Savaşı'nın yıl dönümünde müfrezede Haşimoğlu'nun öldürüldüğü söylentileri yayıldı. Ancak söylentiler doğru çıkmadı, çünkü Haşimoğlu hayattaydı, haberin yayılmasının nedeni, Ardahan’ın: Ahılkelek müfrezesinin bir parçası ile Albay Baron Ungem-Ştemberg tarafından ikinci defa fethedilmesiydi. Ona göre General Baklanov Ardahan kalesi ile iletişim kurmak için o gece bir grup düzensiz süvari ile Kars'ın kuzeyinde bulunan Melikköy'ü ele geçirdi. Bir süre önce Albay Yadigarov da oraya girmişti.” (7)

1855 sonbaharının başlarında yardımcı Türk kuvvetlerinin Trabzon'a getirilmesi Erzurum'da olduğu gibi, uzun süredir kuşatma altında olan Kars halkı ve Kars'taki Türk askerleri için de büyük bir coşkuya neden oluyor. Bu konuda General Muravyev, Savaş Bakanı Prens Dolgorukov'a 13 Eylül'de Çivtligaya köyünden gönderdiği resmi mektubunda şöyle yazıyordu: “Bu haber Kars’ta 11 Eylül'de süvarilerimizden kaçmayı başarmış cesur ve tanınmış, uzun zaman önce ilimizden kaçan Haşimoğlu tarafından yayılmıştır.

13 Eylülde 349 gün süren kuşatmadan sonra müttefik kuvvetleri Sivastopol şehrini ele geçirmeyi başarıyorlar. O zamanlar Kars'ta bulunan İngiliz yazarı Doktor Sandvit, Sivastopol'un fethi haberini Kars'a çok iyi derecede Rusça bilmesinden yararlanarak Kazaklara Rus ordusunda Albay olduğunu söyleyerek, onların kıyafetleriyle şehre girebilen Aslan Ağa adlı bir Güney  Kafkas Türkünün ulaştırdığını bildiriyordu. Dr. Sandvit'in bahsettiği Aslan Ağa ile Haşimoğlu aynı kişidirler. Yani Haşimoğlunun adı Aslan ağadır.

Kırım yarımadasındaki savaşın başarısızlıkları telafi etmek için, 17 Eylül'de  (Jülyen takvimi ile: 17 Eylül, Gregoryen takvimi ile 29 Eylül’dür.) 50.000 kişilik bir Rus ordusu  General  Muravyev'in komutasında Haziran ayının başından beri kuşatma altında olan Kars kalesine kararlı bir saldırıya geçti. yedi buçuk saatten fazla süren amansız ve kanlı bir savaş başlar.  Ruslar ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu muharebede Ruslar, Kafkas cephesinde savaşın başlangıcından bu yana karşılaştıkları en büyük yenilgiyi aldılar. 

Türklerin Kars Savaşı'ndaki bu parlak zaferinden sonra Osmanlı Padişahı Abdulmecid, Kars şehrine "Gazi" ünvanı vererek, Karslıları üç yıl süreyle askerlik hizmetinden ve vergilerden muaf tutmuştur.

17 Eylül gecesi (Jülyen takvimi ile 17 Eylül, Gregoryen takvimi ile 29 Eylül’dür.)  Kars'ın kahramanca savunulmasında şehit olan Osmanlı subaylarına gelince, onların arasında göğsünden mızrak/süngü ile vurulmuş yiğit, mert Karapapak Türk olan Borçalılı Haşimoğlu da vardı. (8) "Kurmay Subay” rütbesinde olan, Borçalı Topraklarının Hâkimi, Türkiye sınırlarındaki köylerin, kasabaların koruyucusu  Haşimoğlu 'nun öldürülmesi Rus kuvvetleri Başkomutanı Genel Kurmay Başkanı Muravyev şu şekilde ifade etmişti. O Kars'ın girişinde öldürülmüştür. Bu haber bizim ve vatandaşlarımızın mutluluk ve sevincine neden olacaktır. (9)

General Muravyev; Haşimoğlu Aslan Beyin öldürülmesi haberini alınca mağlup oldukları Kars savaşını kazanmış kadar sevinerek mutlu olmuştur.

KAYNAKLAR:
1- Bayram Bey den alınan bilgiler. (Aslan Beyin yeğenidir. 1868 doğumludur  ve 1958 yılında 90 yaşında  vefat etmiştir.)
2- V. Hacılar. XIX yüzyılda Borçalı’da kaçakçılık hareketi, s.13.
3- AKAK, XI cild, Tiflis, 1888, s.635.
4- Askeri koleksiyon, cilt XVIII, Mart 1864, s.209-211.
5- M.I. Bogdanoviç. Doğu savaşı 1853-1856. III volume, SPB, 1876, s.246.
6- H. H. Karıncalar. 1855'te Kafkasya Savaşı, Cilt I, St. Petersburg, 1877, s.51.
7-“ Askeri koleksiyon" koleksiyonu, XIX cilt, 1863, Şubat, s.476-483.
8- Muravyev, anılan eser, II c. , s.32.
9- Muravyev, anılan eser, I c. , s. 51.

NOT: Ruslar o tarihlerde Julyen takvimi kullandıkları için, tarihler bu takvime göre yazılmıştır. 14 Şubat 1918 yılında Gregoryen/Miladi takvime geçmişlerdir.”

Adem Aslan, önemli bir tarihsel görev yapmış, ışık tutmuş Kırım Savaşı’nın Kars Cephesine. Bana anlattığına göre dedesi Haşimoğlu Aslan Paşa’nın Kars’taki mezarına da sahip çıkmış. İstiyor ki Aslan Paşa’ya bir vefa ve tarihimize büyük bir hizmet olan bu sahiplenmeye devletimiz de katılsın. 
Ben buna hakkı olduğuna inanıyorum.