“Bugünün milliyetçisi, ‘İslam’a Göre Milliyetçilik’ gibi gereksiz gayretkeşliklerle milliyetçiliğini İslam’a uydurma çabasına girmez, saygılı olduğu dinin milliyetçiliğe nasıl uyacağının tartışılmasını ister (milliyetçiliğe göre İslam’ı savunur yani) ve bu konuda kendine Atatürk döneminde yapılanları örnek alır. Yani din de ‘Türk için, Türk’e göre, Türkçe’yle’. Bugünün milliyetçisi, milliyetçi olmak için Müslüman olmayı şart koşmaz, bir ateist de pekâlâ milliyetçi olabilir, din Tanrı ile kul arasındadır ve bu anlamda bugünün milliyetçisi laikliği milliyetçiliğin olmazsa olmazlarından görür.”
“Kartal Gözüyle Milliyetçilik” adlı kitabımdandır yukarıdaki satırlar.
Peki neden yazı konusu yapmaktayım? Çünkü yine “Her şey din için, din’e göre, din tarafından, din cevaz verirse…” söylemi ekranlardan, köşe yazılarından yaylım ateş halinde savrulur oldu. Ve fikrini delikanlıca savunmakta aciz olan o naylon milliyetçiler, bu yaylım ateşi cevap ateşi ile susturmak yerine yine el oğuşturmaktadırlar beyaz bayrak çekerek: “Durun arkadaşlar, bak biz de ‘Türklük gurur ve şuuru; İslam ahlak ve fazileti’, ‘İslamiyet ruhumuz, Türklük bedenimizdir”, ‘Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanız” demekteyiz, biz Peygamber soyundan (bu soy meselesini Bayburt Postasi Gazetsinde genişçe yazdım, diyene internetten bakabilir, kısaca diyeyim: Palavradır) Arap Seyit Ahmet Arvasi’nin Türk-İslam Ülküsü’nü savunmaktayız.”
Dinciler tutarlıdırlar bu konuda, bunlara hep aynı cevapları verirler ya, bunlarda anlayacak kafa yok.
“Kartal Gözüyle Milliyetçilik” adlı kitabımdandır yukarıdaki satırlar.
Peki neden yazı konusu yapmaktayım? Çünkü yine “Her şey din için, din’e göre, din tarafından, din cevaz verirse…” söylemi ekranlardan, köşe yazılarından yaylım ateş halinde savrulur oldu. Ve fikrini delikanlıca savunmakta aciz olan o naylon milliyetçiler, bu yaylım ateşi cevap ateşi ile susturmak yerine yine el oğuşturmaktadırlar beyaz bayrak çekerek: “Durun arkadaşlar, bak biz de ‘Türklük gurur ve şuuru; İslam ahlak ve fazileti’, ‘İslamiyet ruhumuz, Türklük bedenimizdir”, ‘Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanız” demekteyiz, biz Peygamber soyundan (bu soy meselesini Bayburt Postasi Gazetsinde genişçe yazdım, diyene internetten bakabilir, kısaca diyeyim: Palavradır) Arap Seyit Ahmet Arvasi’nin Türk-İslam Ülküsü’nü savunmaktayız.”
Dinciler tutarlıdırlar bu konuda, bunlara hep aynı cevapları verirler ya, bunlarda anlayacak kafa yok.
İşte o cevaplar: “İslam’ın gurur ve şuuru yok mu ki, sen İslam ahlak ve faziletinin yanına Türklük gurur ve şuurunu ekliyorsun, İslam böyle eklemeleri kabul etmez. İslam beden olamıyor mu ki, ırkçılık edip ona Türklük bedeni giydirmeye kalkışıyorsun. Tanrı Dağı’ndan bize ne? Tanrı ne yahu? Allah Allah, bize Hıra yeter. İslam ülkü olarak da Müslümanlara yeter.”
İyi mi? Bunlara verilecek cevap başkadır ve bellidir, öyle Zekeriya Beyaz gibi “İslam’a Göre Milliyetçilik” kitabı yazarak bunları etkileyemezsiniz.
Peki ne demek gerek? Tamam onları diyelim, onlara gelelim.
Yazımın başına, kitabımdan aldığım ifadeleri bir zahmet tekrar okuyunuz. Evet, bir Türk Milliyetçisi’nin dinle olan ilişkisi bellidir. Bütün dinlere ve inançlara saygılıdır. Fakat din ve dünya işlerini ayırır. Din’in siyasal ve dünyevi alanlara el atmasına izin vermez, bu işler; evrensel insan hakları, hukuk ve bilim çerçevesinde yürümelidir.
Haa şimdi burada sorulabilir, “Peki tamam da Kur’an’ın dünyevi işlere dair ayetleri ne olacak?” diye. Bu en can alıcı sorudur ve meselenin düğümü de buradadır işte. Bunun cevabını biz uzun uzadıya “Kartal Gözüyle Laiklik” kitabımızda verdik, dileyen okur. Biz buraya Cumhuriyet dönemimin en büyük din âlimlerinden olan eski başbakanlardan Prof. Dr. Şemsettin Günaltay’ın şu sözlerini alarak yeterli açıklığı getirmiş olalım: “İslam dini, Peygamberimizin Mekke'de bulunduğu sırada yaptığı ahlakî telkinlerden ve bu olgunluğa varmanın bir vasıtası diye tavsiye edilen vazifelerden ve ibadetlerden mürekkeptir. Medine'de bir devlet kurulduktan sonra başvurulan Şeriat kaidelerinin mahiyeti, o zamanki mahalli şartların icabının yerine getirilmesinden ibarettir. Bu kaidelerin bin küsur yıl sonra başka muhit şartları içinde yaşayan milletlerin hayatına esas olamaz. Medine’de inen ayetler dünyevi ahkâmdır, bunlara uymak gerekmez."(1)
Yani, öyle her şey din için, dine göre, din tarafından olamaz… Bunun böyle olmayacağını, tarih de gösteriyor, dünyanın bugünkü hali de… Her şey din için, dine göre, din tarafından diyen ülkeler belli işte. İşte İran, işte Suudi Arabistan, işte IŞİD, işte Taliban… Laik Türkiye’ye bakın (şimdi ne kadar laikiz, o tartışılır ama), bir de bunların hâline. Biz Atatürk laikliğini korusaydık, şimdi dünya bize gıpta ile bakıyordu.
Bu yobaz zihniyet öyle bir zihniyettir ki, Atatürk’ün camilerde yaptırdığı “secdelikler”i bile söküp attı sonradan, bugün bile bunları koyamazsınız, ille birisi pis ayağını basacak bir yere, öbürü de gelip o pis yere yüzünü sürüp secde edecek. Niye öyle yapıyorlar? Peygamber mescidinde bunlar yokmuş… Peygamber mescidinde mikrofon var mıydı ulan, elektrik var mıydı, klima ve kalorifer var mıydı?
Evet… Öyle ise, Cumhuriyeti kuran kadronun dediğine ve yaptığına döneceğiz. ”Her şey Türk için, Türk’e göre… Din de öyle…” diyeceğiz, “Milliyetçiliğe göre İslam’ı” savunacağız. Nedir o? Yukarıda yazdıklarımız: Din camide, vicdanlarda olacak, iman, ahlak ve ibadet konularıyla sınırlı kalacak ve kişisel mesele olacak, toplumsal konulara akıl ve bilim yol gösterecek. Bir Türk Milliyetçisi bunları savunmalı, siyaset madrabazı değişse…
1) Yobaz taife bunları okursa hemen ateş püskürecektir bana, onlara peşin peşin cevap vereyim ve Hazreti Ömer’in bazı Kur’an ayetlerinin uygulanmasını kaldırdığın söyleyeyim. Neler onlar? Sözgelimi, Müslüman bir erkeğin ehl-i kitap bir kadınla evlenebilmesi, Kur’an buna cevaz vermiş ama Ömer yasaklamış. Kıtlık zamanlarında hırsızlık edenlerin elini kesmemiş, oysa ayet kes diyor. Müellefetü’l kuluba yani kalbi İslam’a ısındırılacak olanlara Kur’an zekât verin diyor ama Ömer, bu İslam’ın ilk dönemleri için geçerlidir, artık buna gerek yoktur, diyerek yasaklamıştır, oysa ayet orada durmakta. Bu da gösteriyor ki dünya işlerine çağına göre yön vereceksin, ayete göre değil.
İyi mi? Bunlara verilecek cevap başkadır ve bellidir, öyle Zekeriya Beyaz gibi “İslam’a Göre Milliyetçilik” kitabı yazarak bunları etkileyemezsiniz.
Peki ne demek gerek? Tamam onları diyelim, onlara gelelim.
Yazımın başına, kitabımdan aldığım ifadeleri bir zahmet tekrar okuyunuz. Evet, bir Türk Milliyetçisi’nin dinle olan ilişkisi bellidir. Bütün dinlere ve inançlara saygılıdır. Fakat din ve dünya işlerini ayırır. Din’in siyasal ve dünyevi alanlara el atmasına izin vermez, bu işler; evrensel insan hakları, hukuk ve bilim çerçevesinde yürümelidir.
Haa şimdi burada sorulabilir, “Peki tamam da Kur’an’ın dünyevi işlere dair ayetleri ne olacak?” diye. Bu en can alıcı sorudur ve meselenin düğümü de buradadır işte. Bunun cevabını biz uzun uzadıya “Kartal Gözüyle Laiklik” kitabımızda verdik, dileyen okur. Biz buraya Cumhuriyet dönemimin en büyük din âlimlerinden olan eski başbakanlardan Prof. Dr. Şemsettin Günaltay’ın şu sözlerini alarak yeterli açıklığı getirmiş olalım: “İslam dini, Peygamberimizin Mekke'de bulunduğu sırada yaptığı ahlakî telkinlerden ve bu olgunluğa varmanın bir vasıtası diye tavsiye edilen vazifelerden ve ibadetlerden mürekkeptir. Medine'de bir devlet kurulduktan sonra başvurulan Şeriat kaidelerinin mahiyeti, o zamanki mahalli şartların icabının yerine getirilmesinden ibarettir. Bu kaidelerin bin küsur yıl sonra başka muhit şartları içinde yaşayan milletlerin hayatına esas olamaz. Medine’de inen ayetler dünyevi ahkâmdır, bunlara uymak gerekmez."(1)
Yani, öyle her şey din için, dine göre, din tarafından olamaz… Bunun böyle olmayacağını, tarih de gösteriyor, dünyanın bugünkü hali de… Her şey din için, dine göre, din tarafından diyen ülkeler belli işte. İşte İran, işte Suudi Arabistan, işte IŞİD, işte Taliban… Laik Türkiye’ye bakın (şimdi ne kadar laikiz, o tartışılır ama), bir de bunların hâline. Biz Atatürk laikliğini korusaydık, şimdi dünya bize gıpta ile bakıyordu.
Bu yobaz zihniyet öyle bir zihniyettir ki, Atatürk’ün camilerde yaptırdığı “secdelikler”i bile söküp attı sonradan, bugün bile bunları koyamazsınız, ille birisi pis ayağını basacak bir yere, öbürü de gelip o pis yere yüzünü sürüp secde edecek. Niye öyle yapıyorlar? Peygamber mescidinde bunlar yokmuş… Peygamber mescidinde mikrofon var mıydı ulan, elektrik var mıydı, klima ve kalorifer var mıydı?
Evet… Öyle ise, Cumhuriyeti kuran kadronun dediğine ve yaptığına döneceğiz. ”Her şey Türk için, Türk’e göre… Din de öyle…” diyeceğiz, “Milliyetçiliğe göre İslam’ı” savunacağız. Nedir o? Yukarıda yazdıklarımız: Din camide, vicdanlarda olacak, iman, ahlak ve ibadet konularıyla sınırlı kalacak ve kişisel mesele olacak, toplumsal konulara akıl ve bilim yol gösterecek. Bir Türk Milliyetçisi bunları savunmalı, siyaset madrabazı değişse…
1) Yobaz taife bunları okursa hemen ateş püskürecektir bana, onlara peşin peşin cevap vereyim ve Hazreti Ömer’in bazı Kur’an ayetlerinin uygulanmasını kaldırdığın söyleyeyim. Neler onlar? Sözgelimi, Müslüman bir erkeğin ehl-i kitap bir kadınla evlenebilmesi, Kur’an buna cevaz vermiş ama Ömer yasaklamış. Kıtlık zamanlarında hırsızlık edenlerin elini kesmemiş, oysa ayet kes diyor. Müellefetü’l kuluba yani kalbi İslam’a ısındırılacak olanlara Kur’an zekât verin diyor ama Ömer, bu İslam’ın ilk dönemleri için geçerlidir, artık buna gerek yoktur, diyerek yasaklamıştır, oysa ayet orada durmakta. Bu da gösteriyor ki dünya işlerine çağına göre yön vereceksin, ayete göre değil.