Yeni bir eğitim ve öğretim dönemi daha başladı. Kimi çocuklar ana sınıflarına, kimileri ilköğretime, kimileri liselere kimileri de yüksek öğrenim kurumlarına başladı. Bu eğitim öğretim döneminin tüm aile, öğrenci ve öğretmenlere hayırlı olmasını diliyorum. Bilindiği üzere kısaca eğitim; kişinin davranışında, esas olarak olumlu yönde değişme meydana getirme sürecidir. Öğretim ise kişi davranışlarının olumlu yönde değişmesi süreç içerisinde yapılan uygulamaların tümüdür.
Yeni bir eğitim ve öğretim dönemi daha başladı. Kimi çocuklar ana sınıflarına, kimileri ilköğretime, kimileri liselere kimileri de yüksek öğrenim kurumlarına başladı. Bu eğitim öğretim döneminin tüm aile, öğrenci ve öğretmenlere hayırlı olmasını diliyorum. Bilindiği üzere kısaca eğitim; kişinin davranışında, esas olarak olumlu yönde değişme meydana getirme sürecidir. Öğretim ise kişi davranışlarının olumlu yönde değişmesi süreç içerisinde yapılan uygulamaların tümüdür.
Başka bir deyişle eğitim; kişilerde olumlu davranışları geliştirme işi, öğretim ise bu davranışların gelişmesi için yapılan faaliyetlerdir. Bu faaliyetlerin örgütlü olarak yapıldığı esas kurumlar okullardır. Örgün olmayan eğitim alanları ise aile çevre ve hayatın her alanıdır.
Eğitim ve öğretim de esas amaç kişilerde olumlu yönde davranış oluşturma olduğuna göre bu amaca uygun olarak eğitilen insanlardan oluşacak toplumlarda kötü ve fenalıkların olmaması gerekir. Ya da böyle toplumlarda kötülük ve fenalıklar en asgari seviyede olması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında günümüzde yaşanılan olumsuzluklar eğitim sistemimizde bir aksaklık olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bundan birkaç yıl önce televizyonlarda bir Cem Yılmaz reklâmı vardı. Hatırlanacağı üzere orada bir sahtekârı canlandıran karakter suçüstü yakalandığında kendisini görüntülemek isteyen gazetecilere mesaj verirken “Eğitim şart” diyordu.
Aslında bu söz gülünüp geçilecek sıradan bir söz değildi. Burada eğitimle öğretimin farklı şeyler olduğunu çok veciz bir şekilde anlatılmak istiyordu. Zira oradaki sahtekâr karakterindeki şahıs yaptığı sahtekârlık işini çok iyi öğrenmiş ve başarıyla uygulamaya koymuştu. Ama ne yazık ki uygulamaya koyduğu bu iş olumsuz bir davranıştı. Bu yüzden eğitim şart diyordu. Yani kişinin öğrendiği şeyler kendisinde olumsuz davranışlar değil olumlu yönde davranış değişimleri meydana getirmeliydi.
Günümüzde eğitim ve öğretim faaliyetleri en ücra köşelerde bile yürütülmektedir Ama toplumda olumsuz ve istenmeyen davranışlar giderek artmakta ve yaygınlaşmaktadır. Edep ve ahlak dışı davranışlar artık adeta kontrol edilemez hale gelmektedir. Demek ki eğitim-öğretim sistemimizde bir eksiklik var.
Bu eksiklik kanaatimce birbirini tamamlayan bu sistemin iki ayağından biri olan eğitim ayağının temellerindeki eksiklikten meydana gelmektedir. Yani eğitim-öğretim sistemimizin eğitim ayağı aksamaktadır. Çocuklarımıza öğrettiğimiz şeyler onların davranışlarında olumlu yönde davranış değişikliği meydana getirmiyor. Tersine zararlı, edep ve ahlak dışı davranışlar giderek yaygınlaşıyor.
Sahip olduğu yetenek ve imkânlarını herkesin faydasına kullanan insan sayısı giderek azalmaktadır. Yetenek ve imkânlarını kendi çıkarları doğrultusunda hak hukuk kavramlarını hiçe sayarak kullanan insanların kahır ekseriyetinin okumuş yazmış insanlar olduğunu göz önüne alacak olursak eğitim ve öğretimdeki eğitim ayağının aksamakta olduğunu daha iyi görmüş oluruz. Yukarıda bahsettiğim Cem Yılmaz reklâmında esas anlatılmak istenen de işte budur.
Eğitimdeki eksikliğin temelinde birçok sebep vardır. Ama bu sebeplerin esası dünya hayatının dışında bu dünyada yaşadıklarımızın, yapıp ettiklerimizin karşılığını göreceğimiz bir başka hayatın var olduğu inancının zayıflaması ve yok olmasıdır. Böyle bir inancın olmaması insanın bitmek bilmeyen istek ve arzularının her hal ve şartta yerine getirilmesi inancını doğurur. Kişilerin öğrendiklerini, bu arzu ve isteklerini tatmininde kullanması için her yolun mubah olduğu sonucunu ortaya çıkarır. İşte bu da hem o kişi ve hem de böyle kişilerden oluşan toplum için felaket demektir.
Burada şunu da belirtmekte fayda vardır. Yaşanan bu dünya hayatının sonunda yapıp ettiklerimizin hesabının sorulacağı ebedi bir hayatın varlığına inandığını söyleyen insanların çoğunda da bu inancın aksine davranışlar zuhur etmektedir. Zaten burada esas anlatmak istediğim şey de budur. Bu tür insanlarda şunu öğrenmişlerdir: “Bu dünya hayatında yapıp ettiklerimizin karşılığını göreceğimiz bir başka hayat yani ahiret hayatı vardır.” Ama öğrendikleri bu bilgiye göre davranışlarında olumlu bir değişim yapmamaktadırlar. Bu kuru bir bilgi ve sözden ibaret kalmaktadır. Kur’an-i Kerim’in tabiriyle imanları boğazlarından aşağı geçmemiştir. Kalplerine gerçek manada bu inanç yerleşmemiştir.
İşte burada eğitim devreye girmektedir. Öğrenilen şeylerin hayatın her alanında olumlu bir davranış biçimi haline gelmesi gereklidir. Bunun sağlanması için okul, aile, çevre, kısaca hayatın her alanı bu olumlu davranışları gerçekleştirme amacına göre şekillenmelidir.
Burada okulda okutulan şeylerin yani öğretilen şeylerin eğitim haline yani olumlu davranış haline dönüşmesi çok önemlidir. Bunun önemini iyi bilen ecdadımız çocuklara mekteplerde okutulan şimdiki tabiriyle “okuma” kitaplarında eğitimin esasını teşkil eden konuları okutmuş ve belletmişlerdir. Buna bir örnek olmak üzere Osmanlı Döneminde 1895 yılında basılmış Muallim Naci’nin yazdığı “Ta’lim-i Kıraat” adlı bir okuma kitabından bahsetmek istiyorum.
Bu günkü anlaşılır dille o dönemin esas resmi yazışma dili ve yazısı olan Rika yazısını öğretmeyi amaçlayan bu okuma kitabında anlatılanlara izafeten ikinci kitap ismi başlığı olarak Ahlakın Güzelleştirilmesi ve Nefsin İslahı anlamında “Tehzib-i Ahlak ve Islah-ı Nefs” adı verilmiştir.
Okumayı öğretmeyi amaçlayan bu kitap öğretilenleri olumlu davranış haline getirmeyi amaçlayan tam bir eğitim malzemesidir. Otuz yedi okuma parçasından müteşekkil bu kitapta her okuma parçası eğitim ve öğretimin amacını gerçekleştirecek nitelikte konulardan oluşmaktadır. Ecdadımızın öğretimi eğitim haline nasıl getirdiğini göstermesi açısından bu okuma kitabından birkaç parçayı burada zikretmek istiyorum.
Bu okuma kitabının ilk okuma parçasında eğitimin esası olan “terbiye”den bahsetmektedir:
“Terbiyenin esası Cenab-ı Haktan korkmak, daima sevdiği ve emir buyurduğu şeyleri yapmak, rahmetini istemek, sevmediği ve ‘yapma!’ dediğini yapmamak, rica ve talep dairesinden dışarı çıkmamak, daima itaat ve ibadet etmektir.
Cenab-ı Haktan korkmayan adam, her türlü isyan ve tuğyanda bulunur. Maazallah padişahın tayin ettiği devlet adamlarına, ana ve babasına, hoca ve üstatlarına ve sair büyüklere itaat etmez.
Lakin Allah’tan korkan adamların bazı uygunsuz halleri olsa bile ıslah olunabilirler.”
İkinci okuma parçasında ise “İlim ve Edep”ten bahsetmektedir:
“Dünya ve ahirette insanı aziz ve şerefli kılan, alçaklıktan ve sefillikten ve cahillikten kurtarıp marifet nuru ve mutluluk yoluna yetiştiren ilim ve edeptir. İnsanın kadr ve şerefini artıran dört şeydir: Birincisi edep, İkinsisi İlim, Üçüncüsü sadakat, dördüncüsü emaneti korumaktır.
Bir gün Halife Memun Hazretleri kemal-i edeple söz söyleyen bir çocuğa: “Sen kimin oğlusun?” diye soru sorunca “Pederim edeptir” cevabını almış. Halife Hazretleri gayet memnun olarak “Ne güzel pederiniz varimiş” diye güzelce bir karşılıkta bulunmuş.
Edebi olmayan akıl ile ameli bulunmayan alim; şecaatli, kuvvetli, fakat silahsız askere benzer. Bunun için insan daima ilim ve edep tahsiline çalışmalıdır.
Edep ilmin amelidir. İlim bir ağaç edep de onun meyvesidir. Edepsiz alim, meyvesiz ağaç gibidir. İşte buralarını bilip herkes ilmiyle amil olmalı ki, dünya ve ahirette aziz ve şerefli olsun.”
Üçüncü okuma parçasında da “insanın hakiki değer ölçüsü”nen bahsedilmektedir:
“İnsanın hakiki değeri az çok ilmi ve ameliyle bilinir. Yani insanın bildikleri şeylerden ve iyi amellerinden daha iyi bir değeri yoktur. İlmi v ameli ne mertebede ise değeri de o kadardır. İşte insanın hakiki değeri bu şekilde bilinir. Bunun için insan daima ilmini ve edebini artırmaya çalışmalıdır.”
Öğretimi eğitime dönüştürecek bir şekilde hazırlanan bu okuma kitabınızdaki diğer okuma parçalarında ise insanların sahip olması gereken güzel hasletlerden bahsedilmekte ve iyi bir insan olmak için gereken vasıflardan her biri bir okuma parçasında dile getirilmektedir.
Eğitim ve öğretimin yani insanlarda olumlu davranışların geliştirilmesi sürecinin birinci derecede yaşandığı yer olan eğitim kurumlarında ecdadımız Osmanlı’nın yaptığı gibi pratik eğitim uygulamaları, muhtevası ile de fertlerin hayatında olumlu davranış değişikliği yapacak şekilde olmalıdır. Bu körü körüne bir Osmanlı özlemi asla değildir. Eşyanın hakikat ve tabiatının gereği budur.
Netice olarak; günümüz toplumunda oluşan ve giderek artan ahlaki ve kültürel yozlaşmanın durdurulması için; şefkat ve merhametiyle beraber Allah korkusuna ve bu dünyada yapıp ettiklerimizin mutlaka karşılığını bulacağı, kimsenin yapıp ettiklerinin yanına kar kalmayacağının görüleceği gerçek bir öteki ve ebedi dünya hayatının varlığı inancına dayalı; ilim, edep ve terbiyeyi esas alan bir eğitim anlayışı mutlak şarttır.
Ekim / 2009