Milletimiz büyük evladı Rauf Denktaş’ı kaybetti. Türk milletinin, Kıbrıs Türklüğü’nün, ailesinin başı sağ olsun. Rauf Denktaş bir milli kahraman, ufuklu, dirayetli bir diplomat, engel tanımayan iradesiyle bir mücadele adamıydı. Denktaş iyi eğitim görmüş, kültür yapısı sağlam bir insandı.

Milletimiz büyük evladı Rauf Denktaş’ı kaybetti. Türk milletinin, Kıbrıs Türklüğü’nün, ailesinin başı sağ olsun. Rauf Denktaş bir milli kahraman, ufuklu, dirayetli bir diplomat, engel tanımayan iradesiyle bir mücadele adamıydı. Denktaş iyi eğitim görmüş, kültür yapısı sağlam bir insandı.

Dış politika olaylarını, dünyanın gidişatını dikkatle takip eder, çok isabetli değerlendirmeler yapardı. Yerli ve yabancı basını, neşriyatı takip eder devamlı okurdu.

Kıbrıs Türkünün bağımsızlığı davası, O’nun var oluş sebebi olmuştu. Bu aşkın beslediği müthiş bir iradeyle dağ gibi müşkülleri aştı ve nice düğümler çözüldü. Bir cemaat olan Kıbrıs halkı millet olma şuuruna erişti. Sonunda “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” (KKTC) kuruldu. Bu devletin yaşaması, göndere çekilmiş Kıbrıs bayrağının bir daha inmemesi, O’nun temel dikkatiydi. O tam bir kahramandı. Gerektiğinde  Makarios’un Kıbrıs’a girmesini yasaklayan kararını bir motorla adaya çıkarak delmesini bilmişti. Makarios’un kurduğu Türkleri öldürmekle görevli EOKA’ya karşı Türk Milli Mukavemet Teşkilatı’nı kurdu. Şükranla anılmaya layık çok büyük hizmetler ifa eden bu kuruluşa cesaret ve mücadele azmi veren Denktaş’ın kahraman şahsiyetidir.

***

Bütün kahramanların ortak kaderi nankörlüğe uğramaktır. Denktaş yalnız Kıbrıs Türklüğünün lideri değil aynı zamanda Türkiye’nin sarsılmayan dostu, kadir bilir sevdalısıydı. Ne yazık ki 2002 yılından sonra Denktaş’a çok haksız sıfatlar layık görüldü. “Ankara’nın dış politikasını Kıbrıs ipoteği altına almış bencil politikacı”, “ Türkiye’nin Avrupa yolunu tıkayan adam”, “Uzlaşmazlığı yüzünden kendi halkını çözümsüzlüğe mahkûm eden diktatör”  benzeri ithamlarla taşlanan kahramanın hedefi müzakereleri onurlu bir sonuca götürmek, Ankara’yı Avrupa Birliği şantajından kurtarmak, halkının geleceğini sağlam bir güvenliğe bağlamaktı. Kıbrıs’ta başlayan fitne bozguncu sesler çoğalırken, “Anavatanım” diye sarıldığı Türkiye’de de iktidarın yeni sahipleri O’nu devre dışına itmek için her şeyi yaptılar. En acısı dün milliyetçi saflarda mücadele veren bazı kalem sahipleri utanmaz ve arlanmaz bir üslüpla Denktaş’a tükenmeyen bir öfkeyle sardırıyorlardı.

O bütün bu yanlış ve haksız tavırları, nankörlükleri bozulmayan bir sükûnet ve sarsılmayan inancıyla takip etti. Güçlü hafızasıyla Kıbrıs davası’nın her aşamadaki durumunu hatırlar ve ifade ederdi. Müzakere masasında hasımlarını bilgi ve dirayetiyle etki alanına çekerdi. Düşüncelerini yabancı bir dilde anlatma yeteneği çok güçlüydü. Kendisinden sonra gelenlerin devirdiği çamlar, hükümetin tecrübesi ve Kıbrıs’la ilgili bilgisi arttıkça gördüğü gerçekler; Denktaş’ın ne kadar haklı ve sağlam olduğunu herkese göstermiştir.

***

O içi yanarak “Kıbrıs Girit olmasın!” derdi. Bu sözü anlamak için ENOSİS davasını bilmek, Yunanistan’ın kurulduğundan bu güne sınırlarını bizden aldığı topraklarla %375 genişlettiğini bilen bir tarih kültürüne sahip olmak gerekliydi. Bu kültür sağlamlığına ulaşmış kaç kafa var? Denktaş kendisine güdümlü bir biçimde emperyalizmin emriyle atılan taşların altında kalmadı. O’nu unutturma, silme çabaları sürerken Trakyasıyla, Anadolusuyla Anavatan O’nu bağrına bastı. Konferanstan konferansa dağ gibi artan bir ilgiyle karşılandı. İnsanlarımız her yerde koştu, O’nu kucakladı. Kadınıyla erkeğiyle herkes O’nu bir kahraman olarak gördü.

Kıbrıs davasının ülke çapında benimsenen milli bir dava durumuna gelmiş olmasında Merhum Denktaş’ın gayretleri her türlü övgü ve saygıya layıktır. Bugün geldiğimiz çizgide açıkça görülen gerçek Kıbrıs’ta artık lüzumundan fazla konuşulduğunu kabul edip, iki bağımsız devletin varlığını tanımaktır. Basında yer alan Denktaş’ın öldükten sonra Türk halkına duyurulmasını istediği vasiyet hem devlete hem millete rehber olmalıdır.

“Türk olan herkese vasiyetim AKRİTAS Planı’nı okumasıdır. Bu gün Rum Liderliği Makarios’un izindedir. Aynı siyaseti takip etmektedir. Papadopulos’un ve diğerlerinin politikasıyla Makarios’un politikası arasında zerre kadar fark yoktur. En büyük kırgınlığım görüşmelerde atmış olduğum adımların Türkiye ile birlikte atıldığını bilen kıdemli büyükelçi dostlarımın bile hâlâ Rum- Yunan siyasetinin Kıbrıs’ın bütününe sahip çıkma olduğunu görmezden gelmeleridir. Türkiye Kıbrıs meselesini, Rum-Yunan siyasetini değerlendirmeden çözemez. Bu yanlışlıktan kurtulmalarını temenni ediyorum. Tarih bir gün gerçekleri yazacaktır.

Biz Türkiye ile anne-evlat gibiyiz. Hep çok yakın olduk. Bundan sonra da öyle olmamız gerekir. Rum siyasetinin değişmesini hayal etmeyelim. Kıbrıs Türkünün davasına KKTC’ye yılmadan verdikleri destek için Türk halkına teşekkür ederim.”

Millî kahramanımızı Fatihalarla yad ediyor; mekânı cennet olsun, yiğit kimliğiyle şekillenen millî davası zafere ulaşsın diyorum.

Ocak 2012