Türkiye çok zor bir dönem geçiriyor. Ekonomi, dış politika, iç politika hepsi AKP'nin yanlış, yanlı politikalarıyla uçuruma doğru gidiyor. Suriye her yönüyle patlamaya hazır bir belalı bombadır. Koskoca Türkiye, Kilis'e roket yağarken, sınırı aşıp yumruğunu bunların beynine indiremiyor. İlk çuvalı Amerikalılar başımıza geçirdi, ikinci çuvalı da Suriye'nin hava sahasına giremezsiniz diyen Rusya... İçeride halkımız çok şiddetli bir geçim sıkıntısı içindedir. Gelir dağılımındaki uçurum bu sene 95 bin milyonerin servetine 610 milyar lira ekleyerek tam bir sosyal dengesizlik tablosu çizmektedir. Kadın cinayetleri, çocuklara tecavüz artık millî utancımız olmuştur. Yaz-boz tahtasına dönen eğitim sistemimiz ne yazık ki çocuklarımızı ve gençlerimizi sadece heder ediyor. Her gün albayrağa sarılmış tabutlar bağrımıza taş gibi oturuyor. Devleti yönetenler dindar nesil, kindar nesil yetiştirmek, memlekette huzurun temeli olan laikliği nasıl yok edecekleri kavgasıyla sağduyularını kaybetmiştir.

***

Bütün bunlar olurken MHP'nin bu çok derin ve köklü konularda hemen hiç sesi duyulmuyor. Oysa 1977 Türkiye'sinde MHP Türk milletinin temel değerlerinin temsilcisi olmuş, sadece 16 milletvekili olmasına rağmen  CHP (213), AP (189), MSP (24) karşısında ezilmeden, dimdik ve onurlu bir mücadele vermiştir. O dönemde MHP Türk milletinin temel değerlerinin temsilcisidir. Dil, tarih, din, coğrafyamızı çok iyi bilmeden milliyetçi olunmaz. Azerbaycan'a bağımsızlığını kazandıktan sonra yaptığımız bir ziyarette, Azerbaycan aydınları aynen şöyle dediler: "Biz bağımsızlığımızı Türkçemize ve Nazım Hikmet'e borçluyuz."

Nazım Bakü'ye gidiyor, geç saatlere kadar süren sohbetin sonunda Azerbaycanlılar "Biz şimdi gidiyoruz, sabah kahvaltısında buradayız" diyerek veda eder. Otele geri geldiklerinde ne görsünler Nazım bıraktıkları masada oturuyor, önünde üç yemek tabağı izmaritlerle dolmuş. "Buyurun, hoş geldiniz, oturun..." diyor. Şu çok önemli itirafla devam ediyor: "Arkadaşlar ben Stalin'e hayran bir insan olarak Sovyetler Birliği'ni dolaştım. Her yerde Stalin'in aleyhinde hikayeler, hatıralar dinledim. Karşı propaganda diyerek hiç birine inanmadım. Ama siz bu gece benim dünyamı yıktınız. Öldürülen binlerce Türk'ün subay, yazar, sanatçı, eğitimci bütün yetişmiş kadroların yok edildiğini delilleriyle dinledim. Bendeki Stalin putunu yerle bir ettiniz. Kardeşlerim Allah aşkına dilinize, Türkçeye sımsıkı sarılın. Sizi kurtaracak olan sadece ve sadece Türkçedir." O mecliste bulunan çok değerli Azerbaycanlılar gözyaşlarıyla bu hatırayı nakletti. Hiç şüphesiz dil bir milletin oluşumunda, kimliğinde temel unsurdur.

***

Tarih kültürü ve onun en sağlıklı ürünü olan tarih şuuru gençliğin yetişmesinde çok önemli kültür temelidir. Devlet Bahçeli bu konuda da bir varlık gösterememiştir. Türk Dünyası'nın ve Türkiye'nin hiç bir sorununda MHP'nin tok tavrı ve gür sesi yoktur. MHP kadroları Meclis'te fırtına estiren bir hitabetin sahibi değildir. Parti adına kitap neşriyatı durmuş, parti fikir ve düşünceden uzak bir kimlik çizgisine çekilmiştir.

Bizim için MHP'nin başında kimin olacağından çok partinin fikri ve siyasi kimliği, mücadele çizgisi önem taşıyor. Partiler kimsenin mülkü değildir. Partinin yetkili organı Büyük Kongresidir. Genel Başkanı büyük kongre seçer, yetkili kurullar da genel kurul delegelerinin oylarıyla vücut bulur. Bu sebeplerle Bahçeli'nin "Partiyi kimseye vermeyiz" sözü ayıptır. Halat yarışı yapmıyoruz. Parti kongresi yapıyoruz.

MHP'deki çekişmenin sonucu sadece bu parti için değil, Türkiye'nin siyasi geleceği açısından da özel önem arz etmektedir. Bugün "Yeni Anayasadan laiklik çıkarılmalıdır" diyen Meclis Başkanı MHP sayesinde seçilmiştir. MHP yönetimine talip olanlar aynanın karşısına geçip, kendi kendilerini sorgulamalıdır. Ne kadar hazırlık, basiret ve cesaret sahibi olduklarını tartmalıdır. Bahçeli susmalı, ağırbaşlı vakur bir üslupla kongrenin toplanmasını takip etmelidir. Siyaset kendini aşmış akılla yapılır. Kendini aşamamış olanlar tarihin affetmeyen hafızasına terk edilir, buharlaşır.