Seçim anketleri AKP'nin oylarında önemli oranda düşüş olduğunu gösteriyor. Anlaşılan milletimiz artık AKP'nin Ali Cengiz oyunlarına dayanan yalan politikalarını büyük ölçüde kavramış. AKP iktidarı 13 yıldır özellikle dış politikada tam bir tutarsızlık içindedir. Bu tutumla döndürülen dış politika ilişkilerinin başında İsrail konusu gelmektedir.
Bilindiği gibi İsrail devleti 1948 yılında Balfour Deklarasyonu uyarınca kurulduğunda Türk dış politikası Atatürk'ten devir aldığı prensipleri devam ettiriyordu. Bunların başında barışçılık, kültüre dayanan iş birliği, medeni insanlık ailesinin onurlu bir üyesi olmak geliyordu. Atatürk'ün dış politikasının diğer bir önemli özelliği de gerçekçiliği ve maceradan dikkatle uzak kalma iradesidir. Bu tavrın tabii sonucu da dış siyasette çok ihtiyatlı davranmaktır. İşte bütün bu esaslar Atatürk'ten sonra da Türk dış politikasına yön vermiş, rehber olmuştur. AKP iktidarından sonra işlerin tamamen değiştiğini görüyoruz. Mezhepçiliği esas alan Müslüman Kardeşler ideolojisini benimseyen bir dış politika anlayışı bu dönemde bir ileri bir geri uygulamaya girmiştir. Türkiye böylece Batı ittifakı içerisinde daha önce imzalanmış olan bütün anlaşmalara bağlı kaldığı iddiasına rağmen laiklik prensibi bir kenara itilmiş ve çok ciddi bir biçimde mezhepçilik ön plana geçmiştir. Çok partili sisteme geçildikten sonra dış politikada 1948'i takiben en çok sömürülen konunun İsrail olduğunu görüyoruz. Tarihi bağlarımız olan aynı dinin mensubu bulunduğumuz Arapların hak ve menfaatlerini gözeten Türk dış politikası İsrail'e karşı da aynı objektiflik içinde olmuştur.
Ne yazık ki bu akılcı, gerçekçi Türkiye'nin menfaatlerini isabetle kollayan politika Sayın Erdoğan'ın Başbakanlığında zaman zaman Gazze, Filistin için döktüğü gözyaşlarıyla ıslanmış, İsrail'e çatan demeçler vermiş, İsrail'i tehdit etmiş fakat uygulamada her şeyi İsrail'in lehine düzenlemiştir.
Kanun değiştirildi
Türk hukuk sistemine göre bir yabancı ülke vatandaşının Türkiye'de şehirlerde gayrimenkul alabilmesi mütekabiliyet şartına bir başka deyişle o ülkenin Türk vatandaşlarına toprak satmasına bağlıdır. İsrail yabancılara toprak satmaz. Bu konudaki hukuki mevzuat değiştirilmiş ve İsrail vatandaşlarının Türkiye'de şehirlerde istedikleri kadar gayrimenkul satın almaları imkânı sağlanmıştır. Türkiye'de bütün yabancılar için köylerde gayrimenkul satışı kanunla yasaktı. Köy kanununa Atatürk el yazısıyla: "Köylerde yabancılara gayrimenkul satılamaz" maddesini eklemişti. AKP bu kanun maddesini de değiştirmiş yabancıların köylerde gayrimenkul satın almalarını serbest bırakmıştır. Cumhuriyetin ilk döneminde yoksulluk şartlarında kurduğumuz iftihar etmemiz gereken kurumlardan Maden Tetkik Arama Enstitüsü karış karış ülkeyi taramış, nerede hangi maden var tespit etmiştir. Ancak teknik imkânları rezerv miktarını tespite yeterli olmadığı için bu işi dünyadaki başarısı tescil edilmiş devletlere yaptırmıştır. AKP sağını solunu düşünmeden yabancılara köylerde gayrimenkul alma iznini verince o maden konusunda rezerv çalışması yapmış ülke Türkiye'ye gelip maden sahalarını satın almıştır. Böylece sadece topraklarımızı değil, yeraltı zenginliklerimizi de satmak gibi bir gafletin de hizmetkârı olduk.
AKP İsrail'e tehditler savururken, TÜİK verilerine göre AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında İsrail ile ticaret hacmi 1 milyar 406 milyon dolar iken 2012 yılında bu rakam 4 milyar 40 milyon dolara kadar yükselmiştir.
Ciddiyet tahrip edildi
AKP'nin Suriye politikasının Türkiye'nin ne kadar aleyhine olduğunu zaman gösterdi, gösteriyor. Ancak bu politika İsrail'in çıkarlarına mükemmel hizmet ediyor. Bu gerçekler ortadayken İsrail'in gelişme ihtiraslarının Türkiye için ifade ettiği tehdit apaçık görülürken Sayın Erdoğan'ın "kardeşim" dediği, ailece birlikte tatil yaptığı Esad'a düşmanlığını anlamayı takdirlerinize bırakıyorum...
Bilindiği gibi İsrail devleti 1948 yılında Balfour Deklarasyonu uyarınca kurulduğunda Türk dış politikası Atatürk'ten devir aldığı prensipleri devam ettiriyordu. Bunların başında barışçılık, kültüre dayanan iş birliği, medeni insanlık ailesinin onurlu bir üyesi olmak geliyordu. Atatürk'ün dış politikasının diğer bir önemli özelliği de gerçekçiliği ve maceradan dikkatle uzak kalma iradesidir. Bu tavrın tabii sonucu da dış siyasette çok ihtiyatlı davranmaktır. İşte bütün bu esaslar Atatürk'ten sonra da Türk dış politikasına yön vermiş, rehber olmuştur. AKP iktidarından sonra işlerin tamamen değiştiğini görüyoruz. Mezhepçiliği esas alan Müslüman Kardeşler ideolojisini benimseyen bir dış politika anlayışı bu dönemde bir ileri bir geri uygulamaya girmiştir. Türkiye böylece Batı ittifakı içerisinde daha önce imzalanmış olan bütün anlaşmalara bağlı kaldığı iddiasına rağmen laiklik prensibi bir kenara itilmiş ve çok ciddi bir biçimde mezhepçilik ön plana geçmiştir. Çok partili sisteme geçildikten sonra dış politikada 1948'i takiben en çok sömürülen konunun İsrail olduğunu görüyoruz. Tarihi bağlarımız olan aynı dinin mensubu bulunduğumuz Arapların hak ve menfaatlerini gözeten Türk dış politikası İsrail'e karşı da aynı objektiflik içinde olmuştur.
Ne yazık ki bu akılcı, gerçekçi Türkiye'nin menfaatlerini isabetle kollayan politika Sayın Erdoğan'ın Başbakanlığında zaman zaman Gazze, Filistin için döktüğü gözyaşlarıyla ıslanmış, İsrail'e çatan demeçler vermiş, İsrail'i tehdit etmiş fakat uygulamada her şeyi İsrail'in lehine düzenlemiştir.
Kanun değiştirildi
Türk hukuk sistemine göre bir yabancı ülke vatandaşının Türkiye'de şehirlerde gayrimenkul alabilmesi mütekabiliyet şartına bir başka deyişle o ülkenin Türk vatandaşlarına toprak satmasına bağlıdır. İsrail yabancılara toprak satmaz. Bu konudaki hukuki mevzuat değiştirilmiş ve İsrail vatandaşlarının Türkiye'de şehirlerde istedikleri kadar gayrimenkul satın almaları imkânı sağlanmıştır. Türkiye'de bütün yabancılar için köylerde gayrimenkul satışı kanunla yasaktı. Köy kanununa Atatürk el yazısıyla: "Köylerde yabancılara gayrimenkul satılamaz" maddesini eklemişti. AKP bu kanun maddesini de değiştirmiş yabancıların köylerde gayrimenkul satın almalarını serbest bırakmıştır. Cumhuriyetin ilk döneminde yoksulluk şartlarında kurduğumuz iftihar etmemiz gereken kurumlardan Maden Tetkik Arama Enstitüsü karış karış ülkeyi taramış, nerede hangi maden var tespit etmiştir. Ancak teknik imkânları rezerv miktarını tespite yeterli olmadığı için bu işi dünyadaki başarısı tescil edilmiş devletlere yaptırmıştır. AKP sağını solunu düşünmeden yabancılara köylerde gayrimenkul alma iznini verince o maden konusunda rezerv çalışması yapmış ülke Türkiye'ye gelip maden sahalarını satın almıştır. Böylece sadece topraklarımızı değil, yeraltı zenginliklerimizi de satmak gibi bir gafletin de hizmetkârı olduk.
AKP İsrail'e tehditler savururken, TÜİK verilerine göre AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında İsrail ile ticaret hacmi 1 milyar 406 milyon dolar iken 2012 yılında bu rakam 4 milyar 40 milyon dolara kadar yükselmiştir.
Ciddiyet tahrip edildi
AKP'nin Suriye politikasının Türkiye'nin ne kadar aleyhine olduğunu zaman gösterdi, gösteriyor. Ancak bu politika İsrail'in çıkarlarına mükemmel hizmet ediyor. Bu gerçekler ortadayken İsrail'in gelişme ihtiraslarının Türkiye için ifade ettiği tehdit apaçık görülürken Sayın Erdoğan'ın "kardeşim" dediği, ailece birlikte tatil yaptığı Esad'a düşmanlığını anlamayı takdirlerinize bırakıyorum...
1963 yılından bu yana onlarca Türk hükümetinin İsrail'in üyeliğine vize vermediği OECD konusunda AKP, 2010 yılında vetoyu kaldırdı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, HAS Parti'nin başında iken, bu konuya ilişkin olarak; "Erdoğan'ın kalbi Ali, dili Muaviye söylüyor" demişti. Tayyip Erdoğan'ın "One Minute" çıkışına dikkat çeken Numan Kurtulmuş, gerçek eleştirinin uygulamalarda olması gerektiğini vurgulamıştı.
AKP iktidarı 13 yılda devlet hayatımızın temeli olan ciddiyet ve millî menfaat çizgisini tahrip etmiştir. Dünün güvenilen, saygı duyulan Türkiye'si yerine sayelerinde önemli başkentlerde sefaretleri kapalı Türkiye'ye gelinmiştir. Yaklaşan seçimde aziz milletimiz artık gafletten uyanmalı, bu gerçekleri görmelidir.
AKP iktidarı 13 yılda devlet hayatımızın temeli olan ciddiyet ve millî menfaat çizgisini tahrip etmiştir. Dünün güvenilen, saygı duyulan Türkiye'si yerine sayelerinde önemli başkentlerde sefaretleri kapalı Türkiye'ye gelinmiştir. Yaklaşan seçimde aziz milletimiz artık gafletten uyanmalı, bu gerçekleri görmelidir.