Kispet giydin, yağlandın, sağlam gördüm bünyeni.
“Aslan yürekli ve pek gürbüz, camuşu yandan atar” deyu, cazgır saydı künyeni.
Fakat bir oynak hava, çekiverdi fünyeni.
Her yanın bir yana, her yanın oynar. Peşrev yerine, er meydanında atılan göbek.
Dümbelek dümbelekdümbelek...
Civelek civelek civelek...
İş bu devr-i dönekte, dönüver de meydan senindir aman.
Dönüver sendeki döneklik geni.
Dönüver alnına para yapıştırsınlar, dönüver kispetine para sokuştursunlar.
Düm teke düm teke düm tek...
Kurtlarla dans edecek göbek dansıyla...
Eder ya, kurtlar ne ederler onu...
Bu hoyrat yaratığa bir hoyratım var. O anlamasa da anlayan anlar:
Yol ayrı mı?
Dâvâ bir, yol ayrı mı?
Yoldaşa yol olurum
Dönekle yol ayrımı


Sen yoluna, ben yoluma... Yolum yine o yol: Uzun ve çetin... Döneklerin son model ciplerinin dönemediği, giremediği yol.

Türk Kadınının O Günü ve Bugünü

Tanrı’ya yaratma ilhamını veren “Ak Ana”, ışıktan bir kadın hayalidir eski Türklerde. Eski Türk anlayışına göre Hakan’la Hatun, gök ile yerin çocuklarıydılar. Güneş Ana ile Ay Ata onların gökyüzündeki temsilcileri idi. Hakan’ı temsil eden Ay Ata gökyüzünün altıncı katında, Hatun’un temsilcisi Gün Ana ise, daha yukarıda göğün yedinci katında oturmaktaydı. Yani Hatun’un mevkii Hakan’dan yukarıda…

Firdevsi İran Milli Destanı olan Şehname’sinde kadını aşağılarken, eski Türkler kadına “Görklüm (güzelim)” diyorlardı. Manas Destanında “Kadının sözüne kulak asılmadığı gün, kahramanın ölümdür” denilmektedir.

Altay Dağları silsilesinde bir dağ vardır “Kadın” adını taşır. Bu Kadın dağı, Altay Türklerinin kadın şerefine diktikleri bir anıt gibi algılanır.

Türklerin soykütüğünü yazan Ebulgazi Bahadır Han, Oğuz Eli’nde yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını yazıyor. Adları şöyle bu Hatun beylerin: Burla, Barçın, Salur, Sabatı, KüninKörklü, Kerçe Buladı, Kuğatlı.

Marco Polo, Türkistan Hükümdarı Kaydu Han’ın kızı Ayyürek’in ülkede bileğini bükecek erkek olmadığını yazıyor. Dede Korkut Kitabı'nda adı geçen BamsıBeyrek, alacağı eşte avcılık, savaş yeteneği ve ata binme ustalığı istemiştir. Dede Korkut Oğuznameleri, kadının toplum işleri yönetilirken erkekle birlikte faaliyette bulunduğunu ifade etmektedir. Türkler'de at, kıhç ve kadın kutsal sayılmıştır.

Eski Türklerde kadınlar erkeklerle birlikte ayaktopu, polo ve golf oynarlardı.

Ünlü gezgin İbniBatuta, Kıpçak Türklerinde erkeklerin kadına aşırı derecede saygı gösterdiklerini ve Türk kadınlarının yüzleri açık olarak dolaştıklarını, erkekten kaçmadıklarını yazıyor. Eski Türklerde harem yoktu, genellikle tek kadınla evlenilirdi. İbniFadlan, Seyahatnâme'sinde Orta Asya'da kadın olsun, erkek olsun çıplak yıkanan Müslüman Türklere rastladığını ve fakat bu insanların namus ve onurlarını korumada son derecede titizlik gösterdiklerini yazmıştır. Fadlan, Türklerin zina diye bir şey bilmediklerini, böyle bir şeyi yapan olursa onu iki parçaya böldüklerini, Macar Türkolog Wambery eski Türklerde “Alüfte” ve “Piç” sözcüklerinin olmadığını, bu kavramların çok sonra Arapça ve Farsça’dan alındığını ifade ediyor. Marco Polo, Hanbalık Şehrinde hiç fahişe bulunmadığını açıklıyor.

Evet geliniz şimdi, daha yakın yüzyıllarda, Türk kadınının konumuna ilişkin çarpıcı bilgiler verelim, sonraki yüzyıllarda Arap kültürü ve Selefi din anlayışı yüzünden kadını aşağılayan, hayattan dışlayan ceddimiz, bakın hangi anlayıştaymış Timur devrinde. Timur’un düzenlediği bir şölene katılan ünlü İspanyol Gezgin Klaviyo’nun yazdıklarına göz atalım

“Her şey hazırlandıktan sonra Timur’un baş zevcesi Büyük Hanım, çadırından çıkarak bize göründü. Çünkü şölene o da katılacaktı. Büyük Hanım, kırmızı ipekten, altın sırma işlenmiş bir elbise giymişti. (…) Hanım’ın yüzü beyaz kremle sıvanmıştı. Bu yüzden beyaz kâğıttan yapılmış görünen bir maske taşıyor gibiydi. Burada kadınlar, yüzlerini yazın hararetten, kışın soğuktan muhafaza ederler, saraya mensup kadınların hepsi böyledir. Büyük Hanım’ın yüzü ince beyaz bir örtü ile örtülmüştü. Başlığı bir miğferin tepesi gibi idi. (…) Hanım’ın saçları arkasına serpilmişti. Bu saçlar hep kara idi. Esasen burada pek makbul olan saç rengi de budur. Kadınların hepsi saçlarını bu renge boyuyorlar. Büyük Hanım’ın maiyetinde birçok kadın vardı. Hanım’ın başı üzerinde beyaz ipek bir şemsiye açılmıştı. Büyük Hanım, Timur’un yanı başına oturdu.”

O gün böyle işte… Ya bugün? Türk Tarihi ve Kültüründen habersiz ve nasipsiz Nakşi kafalı mollalar var başımızda ve bunların işi gücü kadının saçı-başı…