Burada, sizleri selamlayan ilk ‘merhaba’ başlıklı yazımda şu cümleleri kurmuştum: “Dil, ağrıyan dişe dokunur’ diye nicedir vurulduğum bir halk deyimi var. Kavlimiz öyle ki, bu başlık altında, Bayburt Postası’nda görücüye çıkıyorum. Başka deyişle düş(ünce), görüş ve fikirlerimi paylaşıp eleştiriden güncele, denemeden röportaja, farklı içerikte yazılarla huzurunuzda olacağım.”

Ancak, bu cümle altında yazılar yazmaktan öte, içeriğe dair bir başlık altında görüşlerimi paylaşma yolunu seçtim. Bu birazda (b)öyle denk geldi. Fakat şimdi o deyim altında, özelde Bayburt’u genelde ise ülkemizi ilgilendiren ağrıyan dişe, bir mühim soruna değinmeye çalışacağım.

Geçenlerde, seyri, yerel internet gazetesi izlenimi veren bir mecrada, CHP İstanbul milletvekili Prof. Dr. Binnaz Toprak’ın Bayburt’ta yaptığı konuşma haber yapılmıştı. Lakin bu haberin altına, saygı ve sevgiden, hoşgörü ve tahammülden uzak,  öyle çirkin yorumlar, öyle yakışıksız sözler yazıldı ki, terbiyem, onları buraya taşımaya el vermiyor. Bu toprakların değerleri ile zerre kadar örtüşmeyen ve hiçbir koşulda kabul görmeyecek o talihsiz yorumlar(?), ne yazık ki, adı geçen sayfanın yöneticileri tarafından bir eleştiri, bir uyarı dahi almadı/görmedi…

Beni engelleyen Bayburt Belediyesi’nin Facebook sayfasında, bir yorumun altına ise, ‘Geziciler Bayburt’a giremez’ diye bir tehdit savrulmuş, aynı şekilde sayfanın yöneticileri tarafından;

- Bayburt, bir dünya kentidir, buraya herkes girebilir;
- Bizler, ancak ve ancak, iyi niyet, hoşgörü ve misafirperverliğimizle ve insani değerlerimizle hareket ederiz;
- Düşünce ve görüşleri kabul etmeyebiliriz, yanlış bulabiliriz, ama onları savunanlar sonuçta insanlardır. Hatta kimisi yakımızdır, arkadaşımızdır, komşumuzdur. Aynı topraklarda gözümüzü açmış, aynı havayı solumuş, aynı göğün altında yaşamış hemşerilerimizdir;
- Bizler, Yar’adandan ötürü insanları sever, onun buyurduğu ulvi değerlerle, hak, hukuk, demokrasi ve insan hakları çerçevesinde hareket ederiz;
- Havası sert, coğrafyası çetin, yaşamı çileli, ama insanları mert, vefakâr ve içten Bayburtlulara; kötü söz etmek, ötekileştirmek, kalp kırmak, hele tehdit savurmak asla yakışmaz; 
- Üstelik böylesi davranışların hiçbir kârı olmadığı, hukuki olarak suç teşkil ettiği gibi, çeşitli açılardan memleketimize de zarar verir.
- Lütfen, kamuya açık ve bayburt’u temsil eden belediyemiz sayfasında böylesi yorumlar yazmayınız;


babında ne bir açıklama ne de bir uyarı yazıldı.

Çoğaltılması mümkün bu iki örnekte ve maalesef birçok çevre ve alanda görülen bu sıkıntı, bu ötekileştirme, bu sekter ve düşmanca tavırlar, maalesef her geçen gün artan bir biçimde ülkemizin sorunu olarak büyüyor. Lakin ileride başımıza büyük sıkıntılar açabilecek bu nahoş ahvalin önemli ölçüde sorumluları, maalesef yöneticiler, ileri gelenlerdir…  Çünkü topluma örnek ve yol gösteren olup referans teşkil ediyorlar…

Misal Hacı Ali Polat, Bir Dede Korkut Şenlikleri’nde, nam-ı diğer Korkut Ata’nın ‘sunni’ olduğunu açıklamıştı. Oysa söz konusu gereksiz tartışmaya dair Polat, şu açıklamaları yapabilir, hemen her kesimin onay vereceği örnek bir tavır sergileyebilirdi: ‘Nasıl ki Rahman, yeryüzünde her şeyi farklı yaratmışsa, insanları da kavim kavim, kabile kabile yaratmıştır. Bu kavim ve kabileler birbirinden farklı mezheplere, farklı değerlere ve farklı kültürlere sahiptir. Ama her birisinin ortak noktası, bir miras olarak insanlardan müteşekkil olmalarıdır. Dede Korkutların, Mevlanaların, Hacı Bektaşi Velilerin, Yunus Emrelerin ve daha nicelerinin, ne olduğu, ırkı ve mezhebi hiç önemli değildir. Dahası bizim dinimizde ırkçılık, ayrımcılık yoktur. İnsan sevgisi vardır. Hüsnüzan vardır…’ Ama böylesi cümleler kurmadı Başkan. Çünkü her geçen gün kirlenen siyaset alanında böylesi açıklamalar görülmüyor, çünkü böylesi açıklamalar ikbal getirmiyordu…

Söz Polat’tan açılmışken, öyle ya da böyle ‘mağdur’ olan bir insan olarak yanında yer alınması, usulden olan Hacı Ali Polat, mor çıtalı -TDK’nın deyimiyle- ‘duyurumluk’ta  helallik istemiş. Tek adam temayülünü resmeden espasta başka hiçbir imgeye yer vermeyen Polat, satırlarının sonuna şu cümleleri düşmüş: ‘Şimdi helalleşme zamanı. Her anını hizmete dönüştürdüğümüz 5 yıl boyunca sarf ettiğimiz emeğimiz, göznurumuz sizlere ve Bayburt’umuza son zerresine kadar helal olsun. Sizlerden de hakkınızı helal etmenizi bekliyor ve diliyorum.’ 

Daha önce ise, ufkunu aralayan ‘69 proje’yle -yine- tartışmaya açık hizmetlerini beyan etmiş Polat’ın, şimdi de kentin orta yerinde sırıtan billboardlarda görüşlerini ifade etme olanağı bulmasına sözümüz yok. Her şeye rağmen iyi. Lakin dili ve eminliği, ayrıntılarda gizli olan asıl gerçek ve yapılanların eleştiriye mahal ve olanak vermeyecek bir yaklaşımla sunulması, maalesef esaslı ve hakkaniyetli bir değerlendirmeyi işaret ediyor. Dahası mütevazılık karşısında bu gösteriş, bu tavır ve azımsanmayacak bir memnuniyetsizlik, maalesef dönüp dolaşıp soru işaretleriyle buluşuyor. Polat’ın topyekûn süreci, asli görevlerini lütuf gibi sunması, reklam, nümayiş, bu maddi güce ve kamu imkânına dayalı ifade olanağı; usu ve vicdanı, maalesef yeterince ikna etmediği gibi düşündürüyor da…

Görüldüğü gibi dil, -taşıdığı, naçizane bir yazar ve gazeteci de olunca- ağrıyan ve bu yönde sinyal veren sıkıntı ve sorunlara değinmeden edemiyor.  Ancak sıkıntı ve sorunlar elbet, sayın Hacı Ali Polat’ın pratiği ve üst satırlarda dikkat çekmeye çalıştığım hususla sınırlı değil. Lakin geleceğe ışık tutması anlamında belediye icraatlarına dair, esaslı değerlendirmeler yapılmadığını, misal o ’69 proje’ üzerine enikonu ve derinlikli sözler edilmediğini, helalleşme üzerine çokça söyleneceklerin olduğunu düşündüğüm için yazıyorum. Ki yazılarımın devamında diğer sorunlara, yönetici ve ileri gelenlere dair biriktirdiğim gözlem ve eleştirilerimi de paylaşacağım.

Cümlelerimi noktalamadan önce, Bayburt’ta bir gazeteciye, dozajı ve sebebi ne olursa olsun, yapılan ‘saldırı’yı kınadığımı hatırlatıyor ve yenilgiyi hazmedemeyen  muhalefetin, yaptığı itirazlarla seçimin itibarını sarsmaya çalıştığını dillendiren çevrelere; şu soruları yöneltmek istiyorum: İstanbul’da 325 sandığa; Adana, Kütahya, İzmir, Yalova ve 14 kez Ağrı’da, irili ufaklı birçok ilçe ve belde de seçimlere itiraz eden AKP’yi nereye koyuyorsunuz? Akp itiraz edince normal, başkaları itiraz edince seçime gölge mi düşmüş oluyor? Yoksa, birçok alanda görülen bir çifte standart mı söz konusu?..