Önüne gelen, aklına ve işine geldiği gibi ahkâm kesiyor, özellikle de Ateizm hakkında. Kesiyorlar ya, bilgileri yüzeysel ve yetersiz, değerlendirmeleri çarpık ve yanlış. Bu dediğimi en çok da dinsel çevreler yapıyorlar, yani bu konuda en çok bilgili olması ve bilmeyenleri aydınlatmaları gerekenler.
Biz bu yazımızda bu kavramların gerçek içeriklerini ve doğrularını aktaracağız.
Evet hadi bakalım:
Deizmi bir de Şemseddin Günaltay’ın kaleminden aktaralım
Deizmin kitabını yazdık ya, ya okumadıklarından, ya yeterince algılayamadıklarından, saplantılarından yeterince sıyrılamadıklarından ya da benim dışımda bir başka yetkili kaynaktan öğrenmek isteğinden olacak, bu inancın yeterince anlaşılamadığını görüyorum.
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli din bilginlerinden Şemsettin Günaltay’ın “Dinler Tarihi” adlı eserinden Deizm hakkında yazılanları aynen aktaracağım. Ancak Günaltay hakkında biraz daha bilgi vermem gerek. 1883 Erzincan Eğin doğumlu. Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra İsviçre Üniversitesi Doğa Bölümleri Bölümü’nden de mezun oluyor. 1923’te Sivas Milletvekili olarak meclise giriyor. 15 Ocak 1949 tarihinde tek parti döneminin son başbakanı olarak 1950 seçimlerine dek görev yapıyor. 1961 yılında İstanbul’da yaşama gözlerini kapıyor.
Evet işte Deizm:
“Avrupalıların ‘teist’ kelimesinin karşılığı olarak bir de ‘Deizm” tabirini kullandıklarını görüyoruz. Bu tabirde, Allah anlamına gelen ‘Deus’ sözünden türemiş olup teizm gibi ateizmin karşıtı olarak kullanılmıştır. Yani bir ilahın varlığını kabul eden sistemin adıdır. Fakat dilimize ‘teizm’ olarak çevrilen bu iki tabir arasında önemli fark vardır. Deizm yalnızca felsefi kanıtlara dayanan bir inanç biçimidir. Bunda vahiy ve esin dikkate alınmaz. Deistler bir yaratıcının varlığını kabul etmekle birlikte çoğunlukla hikmet ve Tanrı’nın lütfu ile irade ve ilahi takdiri, diğer bir deyişle Allah’ın insanın eylemlerine müdahalesini reddederler.
Kant’a göre ‘teizm’ ile ‘deizm” arasındaki fark daha önemlidir. Ona göre ‘teizm’ evrenin yaratıcısı olarak irade gösteren ve egemen olan bir Tanrı’ya inanmaktır. Deizm ise; eşyanın başlangıcı olarak, maddenin dışında, doğa olaylarının anlaşılamayn bir nedeni olarak, sonsuz bir gücün varlığını kabul etmektir. Kant’ın bu tanımına göre ‘deizm’, ‘materyalizm’ ekolünün özel bir biçiminden başka bir şey değildir.
Deizm tabirine ilk ve ortaçağ boyunca; Avrupa düşünürleri tarafından felsefi olmayıp, dinsel bir anlam yüklenilmiş, bu da Hz İsa’nın Tanrılığını inkâr eden ‘Arius’ ve ‘Socin’ yandaşlarının mezheplerine atfedilmiştir. Daha sonra Deizmin kullanımı da değişmiş, doğal dinin esaslarından başka bir şley kabul etmeyenlerin yani sadece ilahi varlık ruhun kalıcılığını savunanlara atfedilmiştir. ‘Clarke’, ‘Tanrı’nın Varlığı ve Sıfatları’ isimli yapıtında deizmi aşağıdaki gibi dört gruba ayırmıştır.
1-İnsanın eylemleri ile bu âlemde meydana gelen olay ve durumlara karşı ilgisiz, hikmet ve inayet sıfatlarından arınmış bir Tanrı’nın varlığını kabul edenler. Bu sınıfta yer alan deistlere göre ‘Tanrı akıl sahibi bir enerjidir’. Evreni kaostan kurtardıktan sonra, kendi haline ve kendine özgü ilkelere bırakmıştır.
2-Tanrı’nın varlığına ve evreni yarattığına inandıktan sonra, evreni kendi ilim ve bilgeliğiyle yönettiğine, doğa olaylarının tümüne hareket yeteneği verdiğini kabul edenler. Bu inanca sahip olanlar, insanlar tarafından yapılmış yasaların tek kaynağının, yükümlülük ve liyakat ile ilgili olan insan düşüncelerinin olduğunu, ayrıca eylem ve hareketlerin, güzellik ve çirkinliğin bunlarla takdir edileceğini açıklamak suretiyle, ahlakın temellerini ve ahiret inancını yıkmışlardır.
3-Tanrı’nın varlığını, görev düşüncesini, bilgelik ve inayet inancını kabul edip, ahiretteki ödül ve cezayı reddedenler.
4-Tanrı’nın varlığını, ahirete imanla birlikte doğal dinin bütün gereklerini kabul edip, otorite, vahiy ve ilham ilkelerini reddedenler.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, deizm, yalnızca felsefi kanıtlara dayanan ilahiyat ekolü olduğu halde, teizm daha çok dinsel bir özellik arz etmektedir.”(1)
Ve ateizm… O da doğru bilinmiyor...
Kimi dinci çevrelerin “Ateyiz” diye telaffuz ettiği Ateizm gerçekte nedir? Türkiye’de ne kadar biliniyor?
Bilinmiyor. Bu konuda bir yabancı yazarın, Gavın Hyman’ın değerli bir eseri var, ondan yapacağımız alıntılarla ateizmin gerçeğini görelim:
“Ateizm yalnız moderniteyle değil, aynı zamanda tepki gösterdiği ve kendini ona karşı tanımladığı teizmle de ayrılmayacak biçimde bağlantılıdır. Yaygın olarak ateizm, ‘Tanrı’nın var olmadığı inanışı’ diye tanımlanır. Demek ki ateizm, kendini, inkâr ettiği şeye göre tanımlıyor. Bu yönüyle ateizm postmodernizm terimiyle yapısal bir benzerlik taşır. Ateizm teriminin bizzat kendisiyse ‘Olguyu ilişkisel açıdan saptar. Bunun sonucunda ancak yadsınan Tanrı için birtakım tanımlar önerildiği sürece, ateizmin anlamına olumlu içerikler yüklemek mümkündür. Diğer bir deyişle, eğer ateizm Tanrı’nın inkârından ibaret olarak anlaşılırsa, ilk sorulması gereken hangi Tanrı’nın inkâr edildiğidir. Hıristiyan geleneğinde görülen Tanrı anlayışının tarih boyunca büyük çeşitlilik gösterdiği göz önüne alındığında bu asla önemsiz bir soru değildir. Ateizm belli başlı Tanrı anlayışının inkârından mı doğar? Öyleyse alternatif Tanrı anlayışları karşısında ateizmin duruşu nasıl olur?
İnsanlık kendini biricik gerçek özne olarak gördükten sonra, dışında kalan her şey onunla ilişkili nesne haline gelir. Buna artık gerçekliğin geri kalanı gibi tahakküm ve kontrol altındaki düşünce nesnesi haline gelen Tanrı da dâhildir. Tanrı (bütün düşüncelerin kaynağı olmak yerine) ‘Düşünce nesnesi’ haline gelince, ortaya çıkan Tanrı anlayışının daha önce yaygın olandan, niteliksel olarak farklı olması beklenir. Tanrı anlayışının başkalaşması belirgin biçimde ‘modern’ teizmi getirdi. Tanrı, düşünce nesnesi olarak anlaşılmaya başlayınca, insanlığın suretinde yeniden yaratılır. Tanrı insani terimlerle idrak edilince deneyüstücülüğü de evcilleşir, hatta en azından bazı durumlarda ‘muazzam bir şahsiyetin’ özelliklerini yüklenir. Daha doğrusu Tanrı giderek insan öznesinin izdüşümü haline gelir.”(2)
1) Şemsettin Günaltay-Dinler Tarihi
2) Gavin Hymnan-Atezmin Kısa Tarihi
Biz bu yazımızda bu kavramların gerçek içeriklerini ve doğrularını aktaracağız.
Evet hadi bakalım:
Deizmi bir de Şemseddin Günaltay’ın kaleminden aktaralım
Deizmin kitabını yazdık ya, ya okumadıklarından, ya yeterince algılayamadıklarından, saplantılarından yeterince sıyrılamadıklarından ya da benim dışımda bir başka yetkili kaynaktan öğrenmek isteğinden olacak, bu inancın yeterince anlaşılamadığını görüyorum.
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en önemli din bilginlerinden Şemsettin Günaltay’ın “Dinler Tarihi” adlı eserinden Deizm hakkında yazılanları aynen aktaracağım. Ancak Günaltay hakkında biraz daha bilgi vermem gerek. 1883 Erzincan Eğin doğumlu. Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra İsviçre Üniversitesi Doğa Bölümleri Bölümü’nden de mezun oluyor. 1923’te Sivas Milletvekili olarak meclise giriyor. 15 Ocak 1949 tarihinde tek parti döneminin son başbakanı olarak 1950 seçimlerine dek görev yapıyor. 1961 yılında İstanbul’da yaşama gözlerini kapıyor.
Evet işte Deizm:
“Avrupalıların ‘teist’ kelimesinin karşılığı olarak bir de ‘Deizm” tabirini kullandıklarını görüyoruz. Bu tabirde, Allah anlamına gelen ‘Deus’ sözünden türemiş olup teizm gibi ateizmin karşıtı olarak kullanılmıştır. Yani bir ilahın varlığını kabul eden sistemin adıdır. Fakat dilimize ‘teizm’ olarak çevrilen bu iki tabir arasında önemli fark vardır. Deizm yalnızca felsefi kanıtlara dayanan bir inanç biçimidir. Bunda vahiy ve esin dikkate alınmaz. Deistler bir yaratıcının varlığını kabul etmekle birlikte çoğunlukla hikmet ve Tanrı’nın lütfu ile irade ve ilahi takdiri, diğer bir deyişle Allah’ın insanın eylemlerine müdahalesini reddederler.
Kant’a göre ‘teizm’ ile ‘deizm” arasındaki fark daha önemlidir. Ona göre ‘teizm’ evrenin yaratıcısı olarak irade gösteren ve egemen olan bir Tanrı’ya inanmaktır. Deizm ise; eşyanın başlangıcı olarak, maddenin dışında, doğa olaylarının anlaşılamayn bir nedeni olarak, sonsuz bir gücün varlığını kabul etmektir. Kant’ın bu tanımına göre ‘deizm’, ‘materyalizm’ ekolünün özel bir biçiminden başka bir şey değildir.
Deizm tabirine ilk ve ortaçağ boyunca; Avrupa düşünürleri tarafından felsefi olmayıp, dinsel bir anlam yüklenilmiş, bu da Hz İsa’nın Tanrılığını inkâr eden ‘Arius’ ve ‘Socin’ yandaşlarının mezheplerine atfedilmiştir. Daha sonra Deizmin kullanımı da değişmiş, doğal dinin esaslarından başka bir şley kabul etmeyenlerin yani sadece ilahi varlık ruhun kalıcılığını savunanlara atfedilmiştir. ‘Clarke’, ‘Tanrı’nın Varlığı ve Sıfatları’ isimli yapıtında deizmi aşağıdaki gibi dört gruba ayırmıştır.
1-İnsanın eylemleri ile bu âlemde meydana gelen olay ve durumlara karşı ilgisiz, hikmet ve inayet sıfatlarından arınmış bir Tanrı’nın varlığını kabul edenler. Bu sınıfta yer alan deistlere göre ‘Tanrı akıl sahibi bir enerjidir’. Evreni kaostan kurtardıktan sonra, kendi haline ve kendine özgü ilkelere bırakmıştır.
2-Tanrı’nın varlığına ve evreni yarattığına inandıktan sonra, evreni kendi ilim ve bilgeliğiyle yönettiğine, doğa olaylarının tümüne hareket yeteneği verdiğini kabul edenler. Bu inanca sahip olanlar, insanlar tarafından yapılmış yasaların tek kaynağının, yükümlülük ve liyakat ile ilgili olan insan düşüncelerinin olduğunu, ayrıca eylem ve hareketlerin, güzellik ve çirkinliğin bunlarla takdir edileceğini açıklamak suretiyle, ahlakın temellerini ve ahiret inancını yıkmışlardır.
3-Tanrı’nın varlığını, görev düşüncesini, bilgelik ve inayet inancını kabul edip, ahiretteki ödül ve cezayı reddedenler.
4-Tanrı’nın varlığını, ahirete imanla birlikte doğal dinin bütün gereklerini kabul edip, otorite, vahiy ve ilham ilkelerini reddedenler.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, deizm, yalnızca felsefi kanıtlara dayanan ilahiyat ekolü olduğu halde, teizm daha çok dinsel bir özellik arz etmektedir.”(1)
Ve ateizm… O da doğru bilinmiyor...
Kimi dinci çevrelerin “Ateyiz” diye telaffuz ettiği Ateizm gerçekte nedir? Türkiye’de ne kadar biliniyor?
Bilinmiyor. Bu konuda bir yabancı yazarın, Gavın Hyman’ın değerli bir eseri var, ondan yapacağımız alıntılarla ateizmin gerçeğini görelim:
“Ateizm yalnız moderniteyle değil, aynı zamanda tepki gösterdiği ve kendini ona karşı tanımladığı teizmle de ayrılmayacak biçimde bağlantılıdır. Yaygın olarak ateizm, ‘Tanrı’nın var olmadığı inanışı’ diye tanımlanır. Demek ki ateizm, kendini, inkâr ettiği şeye göre tanımlıyor. Bu yönüyle ateizm postmodernizm terimiyle yapısal bir benzerlik taşır. Ateizm teriminin bizzat kendisiyse ‘Olguyu ilişkisel açıdan saptar. Bunun sonucunda ancak yadsınan Tanrı için birtakım tanımlar önerildiği sürece, ateizmin anlamına olumlu içerikler yüklemek mümkündür. Diğer bir deyişle, eğer ateizm Tanrı’nın inkârından ibaret olarak anlaşılırsa, ilk sorulması gereken hangi Tanrı’nın inkâr edildiğidir. Hıristiyan geleneğinde görülen Tanrı anlayışının tarih boyunca büyük çeşitlilik gösterdiği göz önüne alındığında bu asla önemsiz bir soru değildir. Ateizm belli başlı Tanrı anlayışının inkârından mı doğar? Öyleyse alternatif Tanrı anlayışları karşısında ateizmin duruşu nasıl olur?
İnsanlık kendini biricik gerçek özne olarak gördükten sonra, dışında kalan her şey onunla ilişkili nesne haline gelir. Buna artık gerçekliğin geri kalanı gibi tahakküm ve kontrol altındaki düşünce nesnesi haline gelen Tanrı da dâhildir. Tanrı (bütün düşüncelerin kaynağı olmak yerine) ‘Düşünce nesnesi’ haline gelince, ortaya çıkan Tanrı anlayışının daha önce yaygın olandan, niteliksel olarak farklı olması beklenir. Tanrı anlayışının başkalaşması belirgin biçimde ‘modern’ teizmi getirdi. Tanrı, düşünce nesnesi olarak anlaşılmaya başlayınca, insanlığın suretinde yeniden yaratılır. Tanrı insani terimlerle idrak edilince deneyüstücülüğü de evcilleşir, hatta en azından bazı durumlarda ‘muazzam bir şahsiyetin’ özelliklerini yüklenir. Daha doğrusu Tanrı giderek insan öznesinin izdüşümü haline gelir.”(2)
1) Şemsettin Günaltay-Dinler Tarihi
2) Gavin Hymnan-Atezmin Kısa Tarihi