Her insan fanidir. Kimi unutulur gider, kimi hafızalarda, tarihlerde insanlıkla birlikte yaşar. Unutulmayanlardan kimisini, zulümleriyle, yolsuzluklarıyla, iğrençlikleriyle hatırlarız. Bir de ilimleriyle, eserleriyle, hizmetleriyle unutulmayanlar var.Eminim ki Hacı Osman Okutmuş, ahlakıyla, dürüstlüğü ile, en son haslet olan karakteriyle ebediyen yaşayacaktır. Onu yetişen nesillere bir karakter örneği olarak sürekli tanıtmak da, yine onu yakından tanımış olanların biricik görevi.O’nun fani varlığı toprakta, ruhu ebedi alemde... O halde O'nu örnek almak görev telakki etmeli. Unutulmaması gereken büyük şahsiyetlerden biri... Tevekkülü, ağır başlılığı, yozlaşmış şehir kültüründen uzak dobra dobralığı Osman Okutmuş’ta abideleşmişti.Bir yerlere şirin görünmek için, yozlaşmış şehir kültüründeki dalaverelere, üç kağıtçılığa tevessül etmezdi. Dürüst, açık, samimi, mütevazi, prensipli davranış onda tabi bir haldi.O yüzden herkes ona güvenirdi. İltifat ettiği olurdu ama hiç kimse -amiyane tabirle- 'yağ çekiyor' diyemezdi... Samimiyeti bilirdi. Tenkit ettiği olurdu ama hiç kimse 'bana düşmanlık ediyor' diyemezdi. Tenkidin amacının uyarmak olduğunu bilirlerdi. Kim çıkar, 'Osman Okutmuş şu makama veya mevkiye gelmek için hırslıydı' derse, inanmam.Kendisine 12 Eylül müteakip Belediye Başkanlığı için ısrar edilmişti, ama o kalemle hizmeti tercih etti. Rahmetli gösterişi sevmezdi. Hiç kimseye iman gösterisi yapmak ihtiyacı duymamıştı. Allah’tan bir şeyin gizlenemeyeceğini bildiği için, kullara karşı da riyakâr değildi.Dürüstlük, itidal, ağır başlılık, iyi niyetlilik, samimiyet örneği arayanlar O’na bakmalı. Mesele onu unutup unutmamak değil, onun meziyetlerini örnek insan olarak yaşatmak ve yaşamaktır.Lise çağlarında iken rahmetlinin matbaasında ‘Kop Tipisi’ yazılarını Bayburt Postası Gazete sütunlarına dizmiş bulunmam, onu yakından tanıma fırsatı bulmama neden olmuş, böylece şahsımda yaşayan bir Türk mizacını öğrenmiş olmam benim için büyük şereftir... Bu şerefin bende doğurduğu borcu, ona duyduğum sınırsız bağlılığı, sonsuz hürmeti ve engin hayranlığımı ömrüm boyunca ifade ederek, ödemeye çalışacağım.Sanatı, tefekkürü, mizacı, mücadelesi ve bütünüyle ilgi çekici sahalarıyla bu kadar geniş çaplı, çok yönlü bir insanı kaleme almak hem zordur, hem de ortaya yazı değil, eser koymak gerekir. Onun hakkında yazılacak her yazı, eksik ve sınırlı olmaya mahkumdur. O sadece Bayburt’la sınırlı kalmamış, NATO Genel Sekreterince Anadolu Gazetecilik Yazı Yarışmaları’nda birinciliğinden dolayı ödülü almaya da layık görülmüş bir gazetecimiz... Ömrünün çoğunu kalemine sarf etmiş bir şahsiyetin, ancak yazı dizgilerine ad olan puntosu olabildiysek, bizim için en büyük nişandır.*‘Bütün nefisler ölümü tadacaktır...’ Hükmü ilahi böyle...Ciğerim yanıyor… Dün seviyene ulaşmak imkânsızdı, bugün ise hatıralarına ve o aklımızdan çıkmayan sohbetlerine ulaşmak imkânsız.Şaşkınım, çaresizim... Sana samimi gözyaşları ve Allah’ın sonsuz rahmeti niyazlarından başka bir şey sunamıyorum.Ruhun şad olsun..Bayburt Postası arşivinden / 23 Kasım 1992
Her insan fani olmasına fani ama kimi unutulur gider, kimi hafızalarda yer eder, kimi de tarihin sayfalarında insanlıkla birlikte yaşar. Unutulanlarsa malum kimi zulümleriyle, kimi yolsuzluklarıyla, kimi de iğrençlikleriyle lanetlenir hep. Hiç kuşkusuz unutulmayanların unutulanlardan en belirgin farkı ilimleriyle, eserleriyle, hizmetleriyle yâd ediliş olmalarıdır.
Öyle eminim ki Osman Okutmuş da ahlakı, dürüstlüğü ve âlicenap karakteriyle unutulmayıp yâd edilecek isimler arasında olacak hep. Hele onu yakından tanıyanlara öyle bir mesuliyet düşüyor ki o da ‘Kop Tipisi’ başlığı altında yazdığı yazılarla bir memleket sevdalısı nasıl olur bu özelliğini gelecek nesillere sürekli olarak tanıtmak olmalıdır. Nasıl tanıtmayalım ki, Rusların sıcak denizlere inme hayalini, keza Ermenilerinde Büyük Ermenistan hayaline set çekecek bu büyük direniş destanını onun kaleminden öğrendik.
Her ne kadar onun fani varlığı toprağın bağrındaysa da, ruhu ebedi âlemde. Madem öyle bize Kar Beyaz Kop Tipisi Gönül Abidesinden geriye kalan o memleket aşkını yaşatıp kendimize görev telakki etmek düşer.
Evet, O unutulmaması gereken büyük şahsiyetlerdendir. Bilhassa tevekkülü, ağır başlılığı, yozlaşmış şehir kültüründen uzak vakar duruşu Osman Okutmuş da ziyadesiyle en belirginleşmiş bir karakter örneğidir. Nitekim O hiçbir zaman bir yerlere şirin görünmek için çaba sarf etmediği gibi yozlaşmış şehir kültürünün her türlü üçkâğıtçılık, alavere ve dalaveresine tevessül etmezdi. Dahası onda tezahür eden dürüstlük, açık samimiyet, yüreklilik ve mütevazılık sıradan hasletler değil bilakis üzerine sinmiş en tabii haleti ruhiye halidir. Zaten kendisinde açık açık tezahür eden bu karakteristik mizacından dolayıdır ki karşılaştığı her kim olursa ona güvenir ve bir babacan ağabey olarak hürmet gösterirdi. İcabında iltifat ettiği kimseler de olurdu ama hiç kimse de kalkıp 'yağ çekiyor' diyemezdi. Yediden yetmişe hemen herkese samimi davrandığı için muhatabını da kendisi gibi görürdü. Hatta tenkit ettiği kimselerde olurdu ama ‘ya bu adam bana düşmanlık ediyor’ diye aklının ucundan bile geçirmezdi. Dolayısıyla tenkit edişinde temel amacının bağcıyı dövmek değil doğruyu bulmak olduğu her halinden besbelliydi. İşte bu yüzden kim çıkar da 'Osman Okutmuş şu makama veya mevkie gelmek için böyle davranıyor dese, buna kargalar bile güler asla pirim vermezdi. Hani ‘ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’ bir atasözümüz var ya, nitekim kendisine 12 Eylül ihtilali müteakip Belediye Başkanlığı için ısrar edildiğinde o adeta elinin tersiyle itip kalemiyle hizmet etmeyi tercih etmiş nevi şahsına münhasır bir şahsiyettir. Her şeyden önce o gösterişi sevmezdi. Hiç kimseye yaranma derdi olmadığı gibi iman gösterisi yapma ihtiyacı da duymazdı. Hiç bir şeyin Allah’tan gizlenemeyeceğini bildiği içindir beşer planında riyakâr davranmazdı.
Hele bilhassa memleket sevdası hemşerilerimizin şunu iyi bilmesi gerekir ki yaşadığımız şu çağda kendine dürüstlük, itidal, ağır başlılık, iyi niyetlilik noktasında örnek model olabilecek bir şahsiyet arayacaksa pek uzaklara uzanmasına gerek yoktur, o bizim zaten yanı başımızda o’na bakması kâfi. O halde bizim asıl derdimiz onun kar beyaz karakteristik meziyetlerini örnek alıp yaşamak ve yaşatmak olmalıdır. İşte bu noktada yeri gelmişken yetkililere şu çağrıyı yapmakta fayda var: Geliniz, böylesi donanımlı abidevi şahsiyet için tez elden kolları sıvayıp adına yakışır hem müze inşa edile hem de mezarı ziyaretgâh hale getirile. İnşa edilmeli ki gelecek nesiller onun ‘Kar Beyaz Kop Tipisi’ ışığından istifade edebilsin.
Neden böyle bir çağrıda bulunma ihtiyacı hissettiğimi hiç kuşkusuz gençlik çağında bizatihi yakından tanımam hasebiyledir. Tâ lise çağlarında iken rahmetlinin matbaasında ‘Kop Tipisi’ yazılarını kurşun yapımı puntolarla Bayburt Postası Gazetesi sütunlarına dizmiş bulunmam, onu yakından tanıma fırsatı bulmama neden olmuş, böylece kendime bir Kar Beyaz Türk mizacı olarak örnek almam benim için büyük bir şeref nişanı oldu diyebilirim. Ancak bu şerefin kendi iç dünyamda oluşturduğu sorumluluğu, ona duyduğum engin hürmet ve hayranlığımı ömrüm boyunca ifade etsem kalemimin bile gücü yetmeyeceği muhakkak. Şayet bu gün gelinen noktada her yıl memleketimizde Dede Korkut şenlikleri düzenleniyorsa, yetmedi Bayburt Aşkale arasında ki 6 bin 335 hektarlık alan ‘Kop dağı Müdafaası Tarihi ve Milli Parkı’ olarak ilan ediliyorsa bunu o’nun kırk yıllık gazetecilik hayatında şehitler katında yazdığı Kop Tipisi başlığıyla kalemine döktüğü makalelerinin gücünden biliyorum. Öyle ya, her yıl düzenlenen törenlerle Çanakkale ve Kut’ül Amare şehitleri Türkiye çapında anılırda Mareşal Fevzi çakmak’ın ‘Bayburt savunması ikinci Plevne’dir’ dediği Kop şehitlerimiz niye garip kalsın ki. Allaha şükürler olsun ki Hacı Osman Okutmuş’un yıllar öncesinde gösterdiği bu çaba ve gayretin bugün meyvelerini toplamış durumdayız. Madem öyle gerek üniversite düzeyinde gerekse Bayburt’umuzun tüm kamu kurum ve sivil kuruluşları el ele gönül gönüle verip adına layık çalışmalar başlatmalı. Böylece hem Kar Beyaz Kop Tipisi abidevi şahsiyete karşı görevimizi ifa etmiş oluruz hem de Marco Polo’nun ‘Bayburt dünyanın en uğrak yerlerinden biridir’ dediği Dede Korkut diyarını gerçek manada uğrak mekân turizm cenneti haline getirmiş oluruz.
Şu da var ki, böylesine sanatı, tefekkürü, mizacı, mücadelesi ve bütünüyle ilgi çekici bu denli geniş çaplı, çok yönlü bir insanı kaleme almak hem zordur, hem de ortaya yazı değil, eser koymak gerekir. Kaldı ki, onun hakkında yazılacak her yazı, eksik ve sınırlı kalmaya mahkûm da. Bakınız, o sadece Bayburt’la sınırlı kalmamış, NATO Genel Sekreterince Anadolu Gazetecilik ödülünü de almaya layık görülmüş bir gazetecimizdir. İşte bu nedenledir ki ömrünün çoğunu kalemine sarf etmiş böylesi bir şahsiyetin ancak yazı dizgilerinin puntosu olabildiysek ne mutlu bize, bu bizim için en büyük kazanç olur elbet. Doğrusu bu günkü gelişmiş matbaacılık sektöründe klasik kalan kurşun dökümü puntolarla tekrardan yazılarını dizilemeyi ne kadarda çok isterdim. Hiç olmazsa bu şekilde ruhaniyetinin canlı müzesi olmuş olurdum. Elbette ki hükmü ilahi gereği ‘Bütün nefisler ölümü tadacaktır...’ Olsun ervahı yaşıyor ya. Saçtığı kar beyaz ışığın sönmeyeceğine inancımız tam da.
Hâsıl-ı kelam yüreğimiz dağlanıyor. Dün seviyesine ulaşmak imkânsızdı, bugün ise hatıralarına ve o aklımızdan çıkmayan kar beyaz sohbetlerine ulaşmak imkânsız. Bu yüzden şaşkınız, çaresiziz. Sanki dün bugünmüş gibi gözümüzde canlanıyor. Biliyoruz ki ruhun bundan haberdar; şimdilik samimi gözyaşlarımız ve Allah’ın sonsuz rahmet niyazlarımızdan başka sana bir şey sunamıyoruz. Oysa Hacı Osman Okutmuş ağabeyimiz çok daha fazlasına layık bir gönül abidesidir.
Şimdilik başka ne diyebilirim ki, o bize ehtiyar (ihtiyar) derdi, biz de Hacım derdik. Madem öyle, kar beyaz ruhun şad ola.
Vesselam."
Bayburt Postası arşivinden / 23 Kasım 1992
- - - -