Bayramın güzelliği, “bayramlık”lardadır.

Dedenin-nenenin bayram sevincini oluşturan “bayramlık”ı; çoluk-çocuk, torun-torbayla bir arada bayram kutlamasıyla oluşur. Çevresi ne denli kalabalıksa “bayramlık”ı da o denli albenili, o denli doyurucudur.

Ana-babalar, sorumluklarında olanların bayram gereksinimlerini karşılayabildilerse bayram coşkusunu yaşarlar; “bayramlık”larını giyinmiş olurlar. Hele bir de Ramazan’ı, inançları doğrultusunda yaşamışlarsa, işte o zaman “bayramlık” giyinmiş gibi olurlar.

Çocuklara gelince, Ramazan da bayram da onlar için… Onlar bayrama bir gömlek, bir pantolonla girerse –hele bir de ayakkabı alınmışsa- değme keyfine! Aslında o, bayramlığını bayramda alacak… Elini öpeceği herkesten “bayram harçlığı” bekleyen düşleri var! Toplayacağı parayla almayı tasarladıkları var! Çocukların “bayramlık”ı, topladığı parayla, düşlerindeki alınacak şeyin örtüşmesine bağlıdır. Bir de kapı kapı dolaşarak bayramlık toplama yarışı yok mu! Arkadaşlarından daha çok toplama yarışı… Ayrıca “bayram yeri” de onları bekliyor. Öğleden sonra da sinema keyfi var; “Yedi Kardeştiler”, “Ezo Gelin”, “Şimal Yıldızı”, “Mezarımı Taştan Oyun”… Daha niceleri çocukları bekliyor.


Ya Bayburt’un bayramlığı?

Bayburt’un bayramlıkları git gide yıprandı, hoyratça hırpalandı. Bayburt’un kuşanacağı “bayramlık”ları, son direnişlerde. Hoyrat ellerden kurtaracak Bayburtluları bekliyor.

Bayburt’un “bayramlık” incileri: Kale, Duduzar ve Şehit Osman; kolyesi de Çoruh.

Bayburt’un bayramlıkları bunlar. Bunlar ne denli özüne uygun, birbirleriyle sarmaş dolaş ve “kadim Bayburt”a uygun yaşıyorsa o denli bayram coşkusunu yaşar Bayburt…

İmaret binalaşmanın boğuculuğunu yaşıyor. Yetmezmiş gibi bir de heyulâ bir “dinlenme tesisi” kurulmuş tam ucuna! Şair Zihni ucundan köşesinde Çoruh’a bakıp serinliyordu, o da kapandı.

Şehit Osman’da yapılaşma sürüyor. Onun geleceği de İmaret gibi olacak. Yakın gelecekte Şehit Osman türbeleriyle villalar(!) kucaklaşacak gibi.

Kale’nin durumu hâlâ içler acısı. Onarım hep erteleniyor, ya da ödenek yoksulluğu yaşıyor. Gerekli düzenlemeler yapılmadığından, Kale, insanlarla kucaklaşamıyor; Bayburtluyla yeterince göz teması kuramıyor.

Duduzar hâlâ ağaçlandırılamadı… Eller çölü yeşertip domates yetiştirdi de Duduzar ağaçlandırılamadı… Duduzar göz pınarları kurumuş, özlem dolu bakışlarla Bayburt’u izliyor; Bayburtluya olan gönül kırgınlığıyla…

Ya Bayburt’un gerdanlığı Çoruh? Arsa elde etme hırsıyla taş kafeslere hapsedildi. Ucube köprülerle kirletildi. Çoruh, Bayburtlunun ayakların hasret kaldı.
Çoruh için yazılan şiirler, bir fosile dönüştü.

Şimdi Bayburt, hangi “bayramlık”ını bezenerek Bayram coşkusunu yaşayacak? Yapılaşmayla boğuşan İmaret ve Şehit Osman’ı mı giyinsin? Kale’yi sırtlanarak tarihin coşkusunu mu kendine bayramlık yapsın? Unutulmuş Duduzar’ın boynu büküklüğünü görmezden mi gelsin? Hele de hapsedilmiş Çoruh’un ilkbahar azametinin; çağıl çağıl yayılan nağmelerinin hasretiyle kavrulan yüreğindeki acıyla mı “bayramlık” yapsın?

Bayburtlu bayramlıklarına bürünebilir, Bayburt’un ise bürünecek bayramlıkları yok olmamış ama bürünülecek durumda da değil. Bayburtlu bayram coşkusunu yaşar da Bayburt yaşayamıyor ne yazık ki!