(27 Temmuz, Pazartesi)

Pülürek/Sisne/Hanzar

(Elimde olmayan nedenlerle bu yazı dizisine uzun bir ara vermek zorunda kaldım. Diziyi tamamlamak da verdiğim sözün gereğiydi. Kaldı ki 4.Gün, Bayburt gezisinin en renkli bölümüydü.)

Artık bu yoğun üç günün ardından, Bayburt’a yakışır bir final gerekiyordu.

Sabahleyin kalkar kalkmaz, yöresel ürün eksiklerimizi tamamlayarak (yağ, küflü peynir, aşotu, dargun ve elbette tırnaklı) yola koyulduk.

Kahvaltıda Pülürek’teyiz. Değerli yeğenim Uğur ve sevgili ailesinin kahvaltı konuğuyuz. Sofra tam bir Bayburt sofrası… Sofranın yıldızı “su böreği”… Ardındaki her şey, onun tadını renklendiriyor. Yeğenim Sahure’nin emeği, yüreğindeki aile bağı sevgisiyle yoğrulmuş, sofranın duygusallığını çoğaltmış. Uğur ve Sahure bakışlarına yansıyan mutluluk ve iç coşkusuyla bizlere bakıyorlar. Biz yiyip, hoşnutluğumuzu belirttikçe, ruhen artan doyumlarını yüzlerinden okuyoruz. İşte o an aklıma Raci Türker ve Nadir Bayrak ağabeyler geliyor… Ne güzel çocuklar yetiştirmişler!  

İkinci durak Aşağı Sisne… Talip Dayı’mın ve ayrılmazı Gülpaşa Hanım’ın köyü. Kışın kimsesiz, yazın cıvıl cıvıl. Kış oldu mu evli evine, köylü (köyüne değil) Bayburt’a, İstanbul’a, Ankara’ya… Bu durum Bayburt’un hemen hemen tüm köylerinde yaşanıyor. Bunlar tüm Bayburt köylerinin sosyal gerçeği. Onun için Sisne, yazın şenlenip güzelleşiyor. Hele Nazmi! Çoluğu çocuğu, ikizleri, torunları… Her biri bir yerden gelmiş. Anaç tavuk gibi tüm evlad-ı iyalini evine toplamış. Bir arada olmanın tadını çıkarıyorlar. Bu tada bizler de Semaver çayının eşliğinde katıldık. Sisne’de yaşanan anıların bol kahkahayla donanmış anlatımlar da tadımıza tad kattı.

Ve günün son durağı: Hanzar… Bayburt’un yitirilmiş “hayvan yetiştiriciliği”nin merkezlerinden… Koyun kuzu melemelerinin kapsadığı bol otlu yamaçlar şimdi ıpıssız. Yaşayan sayısı neredeyse yok olmaya yüz tutmuş… Yaz nüfuslaması Hanzar’da da egemen. Efsane muhtar Nadir Bayrak’ın izleri ve anıları canlı ve özlemi duyuluyor. Bir de yepyeni, çağdaş anlamda oluşturulmuş bir “çadır ağıl” göz kamaştırıyor. Hanzar’ın yaslandığı sırta kurulmuş. Köye egemen… 200 koyunla başlayan serüven ve “önderlik” çabası başarıya ulaşmış. Akın Bayrak önderliğinde bir şirket anlayışıyla başlayan serüven –satılanlar hariç- 600 baş cins koyuna dönüşmüş. Ticari başarıdan çok, yöreye “hayvancılığın canlandırılıp geliştirilmesi” açısından yaptığı önderlik çok önemli. Doğa, özlemini duyduğu koyun kuzu melemesine kavuşacak gibi.

Soldan sağa: "Ali Bayrak-Ahmet Bayrak-Mahmut Bayrak-Muzaffer Temuçin-Akın Bayrak-Edip Temuçin-Ensar Bayrak-Umut Türker"Nadir Bayrak’ın sıcak yüzünü, çocukları aynen sürdürüyor. Hanzar’ın yaz sıcağını öteleyin huzur verici serinliğinde dinleniyoruz. Çay ve sohbet bu dinginliğe fon oluyor. Bu güzel ortamı gelinim, aynı zamanda yeğenim Ayşe’nin hazırladığı sofra tamamlıyor. Sofranın kraliçesi “aşotulu ayranlı çorba” elbette kıralı da “lor dolması” Mahmut’un ve eşi Ayşe’nin sıcak, güleryüzlü ağırlamaları Nadir ağabeyimin gönül zenginliğine ne de güzel yakışıyor.

Hanzar’a ve sıcak insanlarına doyum olmaz ama yolcu yolunda gerek. Akşama doğru, gözümüz arkada ve doyumsuz anılarla ver elini Ankara…

Anlatacak/yazacak o kadar çok şey var ki. Sanki 4 gün değil 4 yıl yaşadık Bayburt’ta. Yaşatanlar var olsun…