Yazılarımı da okuyor dikkatlice, facebooktaki paylaşımlarımı da… Biliyor memleketimden yana dertli ve yakınmacı olduğumu.

Hatay Kitap Fuarında idim geçtiğimiz 10 gün kadar önce. Banu Avar Hanımefendi ile Nergiz Yayınları Standında birlikte idik. Akşam da aynı sofrada idik. Birden şöyle dedi:
-Bizim mutlaka Bayburt’ta gitmemiz gerek. 
Anladım hemen neden böyle dediğini. Çekince koydum, kuşkularımı koydum, yanıtladım:
-Ne olacak gidince Banu Hanım? Bayburt sizi dinlemeye hazır değil bana göre. Bayburt’a malum zihniyet egemen, Bayburt onları dinleye dinleye, katılaştı, hoşgörüsüzleşti, karşı düşüncelere tahammülü yok. 
-Olsun… Şartlar ne olursa olsun, gitmemiz gerek, bizi birileri (Türk Ocağı olabilir mesela) davet etmeli, gitmeliyiz. Dinleriz, dinlerler, anlatırız, anlarlar bence… Kesip atamayız…
Bazı yazdığım yazılardan sonra Bayburtlu hemşerilerimden aldığım tepkilerin bir kısmını aktarıyorum ama Banu Hanım kararlılığından hiçbir şey yitirmiyor:
-Hayır Cazim Bey, gitmemiz gerek, yalnız Bayburt’a değil, Erzurum’a da…

Evet konuşmamız bu işte…  İşte duyuruyorum, bana kulak asanların olmayacağını bile bile.

Banu Avar gelmek istiyor. Banu Avar birçok yere davet ediliyor ama hepsine gidemiyor zaman ve imkânlardan dolayı… Bayburt ise onun gözünde öncelikli ve ayrıcalıklı, hemenli… Hemen gelmek istiyor olabilirse.

Olabilir mi? Emin değilim, olabilmesini gönülden diliyorum.

Bu “olabilir mi?” kuşkusunu “Tükenmez bir Bayburtlu” duyuyor, ne acı değil mi?

Bu “tükenmezlik” konusunu da açayım, açılmalı çünkü:

“Bayburt’a Yazdıklarım” diye bir kitap dosyam var (yayınevi bulursam basılmaya hazır), Bayburt’a bir kitaplık yazılar, denemeler, şiirler, destanlar, öyküler yazmışım… Yazmışım ve babama adamışım şu tümce ile “Yurda ve Bayburd’a sevdalı olmayı öğrendiğim rahmetli babam Cahit Gürbüz’e…”

Evet sevdalıyız, ilan edip durmuşuzdur bu sevdamızı, fakat hep batmıştır birilerine bu sevdamız. Bu batma bizi yaralamıştır ta derinden.

Kırk yıl önce yazdığımız ve ilk şiir kitabımıza da aldığımız “Bayburt Özlemi” adlı şiirimizle bitirelim ki meramımız doğru anlaşıla, Bayburt’u lanetlediğimiz sanılmaya (birileri pek meyyaller bu algıya).

Bu toprak benim 
Beşik kertme sevdiğim.
İlk ninniyi duyduğum
İlk gücümle doğrulduğum
Töresiyle yoğrulduğum Bayburd’um.

Anamın ehramında
Babamın dilindesin.
Yavan çorba, haşıl, lor dolmasında
Nenemin çeyizlik kilimindesin.
Türküler söyler “vasf-i hâlini”
Elim kulağımda türkülerdesin.

Dedem Korkut’tan Dede Paşa’ya
Sorup söyleşirim Baba Celâli.
Zihnî’nin “Of”u, gurbet çilesi
Benim de başımda Koca Hicranî

Bayburd’um ata yurdum
Alıştığım gurbette özleminle doluyum.
Gönlüme hele bir düş
İçimden çığlar kopar
Kop’takine eş.

Köküm, kütüğüm Bayburt
Çoruh’la beni bir tut.
Göçse de her an gurbet illere
Çoruh Bayburtludur.
Gürül gürül akıp giden
Yürekleri yakıp giden 
Tükenmez bir Bayburtlu.