Akşemseddin Hz.leri Şam’da doğmuş, yedi yaşında babası Şeyh Hamza ile Amasya’ya gelip yerleşmiş ve İslami ilimleri bitirdikten sonra Osmancık müderrisliğine getirilmiştir. Henüz 25 yaşlarında iken ününü duyduğu Hacı Bayram Veliye intisap etmek istemişse de O’nun sofileri ile birlikte dükkân dükkân dolaşıp, halktan yardım topladığını görünce dilencilik yaptığını zannederek vazgeçmiş.
Akşemseddin Hz.leri Şam’da doğmuş, yedi yaşında babası Şeyh Hamza ile Amasya’ya gelip yerleşmiş ve İslami ilimleri bitirdikten sonra Osmancık müderrisliğine getirilmiştir. Henüz 25 yaşlarında iken ününü duyduğu Hacı Bayram Veliye intisap etmek istemişse de O’nun sofileri ile birlikte dükkân dükkân dolaşıp, halktan yardım topladığını görünce dilencilik yaptığını zannederek vazgeçmiş.
Oysa toplanan yardımlar ihtiyaç sahipleri içindi. Osmancık’tan ayrılan Akşemseddin Haleb’e Şeyh Zeynüddin Hafiye intisap için yola çıkar. Haleb’e varır, ama ancak rüyasında bir ucu kendi boynuna takılmış, diğer ucu Hacı Bayram’ın elinde bir zincirle Ankara’ya doğru çekildiğini görür. Bu rüyadan kendine göre dersler çıkartarak önce Osmancık’a, sonrada Ankara’ya gidip Hacı Bayram Veliye bağlanır. Bir süre tasavvuf eğitimi aldıktan sonra Hacı Bayram Veli O’na irşad hilafeti de verir. Akşemseddin Hacı Bayram Veli’nin vefatından sonra yaptığı irşadı ile etrafı aydınlattığı gibi âlimler arasında biranda dikkat çekerde.
Şöyle ki, Fatih İstanbul’un fethi ile ilgili istişare toplantısı yapar. Âlimlerin ortak kanaati; Beni Asfar ile yapılan savaş sonrası Mehdi’nin yardımı ile İstanbul’un fetholunacağını, dolayısıyla İstanbul’u kuşatma sevdasından vazgeçilmesi gerektiğini beyan ederler. Akşemseddin ise tam tersi görüş belirterek; önce İstanbul’u Sultan Mehmet fetheder, Mehdi’nin fethinin bu hadiselerden sonra olacağını dile getirir. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed İstanbul’un kuşatmasına karar verir. Kuşatmanın elligünü dolduğunda zaferden ümidini kesen devletin ileri gelenleri ve âlimler padişaha gelip: “Bir sofinin sözüyle bu kadar asker zayi oldu, bunca hazine telef oldu. Şimdi Avrupa’dan da kâfire yardım geldi, fetih ümidi kalmadı” dediler.
Sultan fatih vezir Veliyüddinoğlu Ali Paşa ile Akşemseddine haber salarak; “Kale feth olmak, orduya zafer bulmak ümidi var mıdır” dedi. Hatta bununla da yetinmeyip veziri Mezburi gönderdi; “Tayin vakit eylesin” dedi. Akşemseddin ise şöyle dedi: “Rebiül evvel ayının 20. günü seher vaktinde sıddıkı himmetle filan canibden yürüyüş eylesinler. Ol gün feth ola” müjdesini kati olarak verir ve son sözlerini şöyle bağlar; “Yarın şu kapıdan (Topkapı) hisara yürüyüş ola. İzni Hüda ile babı zafer feth olup ezan sedası ile sur’un içi dola, gün doğmadan gaziler sabah namazını hisar içinde kılalar” ifadeleri ile moral vermiş, gerçektende onun belirttiği vakitte fetih gerçekleşmiştir. Fatih fetihten sonra Akşeyhin ellerini öpmüş, İstanbul’a atbaşı beraber girerken Bizans kızları Piri fani Akşemseddin’i Fatih sanarak çiçekleri ona uzatmışlar. Fakat Akşemseddin Fatihi göstererek çiçekleri ona veriniz der. Fatih ise; “Verin, verin, çiçekleri ona verin, Padişah benim ama o benim hocamdır” diyerek karşılıklı mütevazı örnekleri sergilerler.
Fatih Ayasofya’ya girdiğinde Patrike; “Ayağa kalk! Ben Sultan Mehmed. Sana ve arkadaşlarına söylüyorum ki, bugünden itibaren artık hayatınız, ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız” fermanıyla Bizans halkının tevecühünü kazandığı gibi özgürlük dersi de vermiş oldu. Fatih Ayasofya’ya girer girmez atından inip secdeye varır ve o yüce Peygamberin; “İstanbul muhakkak feth olunacaktır. Onu fetheden ne güzel kumandan ve onu fetheden ne güzel askerdir” sözlerinin şükrünü eda eder. Ayasofya üçgün sonra camiye çevrilir, orada ilk Cuma hutbeside Akşemseddin tarafından okunup, onun üç kere iftittah tekbiri alıp, ancak üçüncüsünde başlattığı imametiyle ilk Cuma namazı gerçekleşir. Artık Ayasofya, Akşeyhin ve Fatih'in ellerinde İstanbulun gözü olmuştur.
Fetihten sonra Fatih Akşeyh’den Eyüp Sultan (Ebu Eyyub Halid El Ensari) Hz.lerinin mezar yerinin bulunmasını rica eder. Malum olduğu üzre Ebu Eyyub el Ensari Emeviler devrinde İstanbul kuşatmasına katılmış ve hastalanarak vefat edince surlar dışındaki bugünkü yere defnedilmiş, zamanla mezar yeri kaybolmuştu. Akşemseddin iki ağaç dalını alıp kabrin baş ve ayak hizasına dikti ve “yeri burasıdır’’ diyerek oradan ayrıldı. Ancak Fatih bir adam göndererek dalları yirmişer adım güney tarafa çektirdi. Sabah olunca Fatih kabrin tekrar bulunmasını rica etti. Akşemseddin doğruca; “Dalların yeri değişmiş” dedi ve tekrar yerini tesbit ederek kabrin başından biraz kazılınca “Halid b. Zeyd’in kabridir” yazılı bir taş çıkacağını haber verdi. Orası kazıldı ve aynen dediği şekilde mezarın keşfi gerçekleşmiş oldu. Fatih mezar üzerine bir türbe ve camii yaptırdı. Böylece Ebu Eyyub El Ensarinin mezarının keşfi ile Osmanlı dahada güç tazelemiştir. Onun için Fatih bu olay üzerine; “Akşemseddin gibi bir zatın bulunmasından duyduğum sevinç, İstanbul’un fethinden dolayı duyduğum sevinçten az değildir” diyerek şükretti. Böylece Fatih kuşatma sırasında; “ Ya İstanbul beni alacak, Ya ben İstanbul’u” sözlerindeki ruhu Akşemseddine borçlu olduğunun bilinciyle ona tazimde kusur eylemedi.
Fatih Akşemseddin’den bir ricada daha bulundu, huzurunda halvete girip tasavvuf neşesiyle yaşamayı. Akşemseddin kabul etmedi ve şöyle buyurdu: “Sen bizim tattığımız lezzeti tadarsan saltanatı bırakırsın. Seni dervişliğe kabul edersem devletin düzeni sarsılabilir. Bununda vebali çok büyük olur. Adalet eylemek Padişah için keramet sayılır. Müslümanların rahat ve huzuru için devletin varlığı gereklidir.” der. Fatih bu seferde hocasının İstanbul’da kalmasın ister, fakat o daha önce yerleştiği mekân olan Göynük’e döner. Hayatının son demlerini Göynükte geçirir ve ruhunu orada teslim eder. Bugün Akşemseddin’nin kabri Süleyman Paşa Camii’nin yanındadır.
Velhasıl; O aynı zamanda gönüllerde meftun.
Ocak 2012