Yirmi beş senedir PKK’nın kökünü kazıyamadıysak yazık bizim bizliğimize. AKP’den çok önce Kürtçülerin partilerine kapatma davası açan ve bugüne kadar kapatamayan Anayasa Mahkemesinin yazık anasına yazık yasasına. Binlerce defa katliam emri veren çocuk katili için İmralı Adasını beş yıldızlı otel haline sokan zihniyete, onun sağa sola talimatlar vermesine göz yuman vurdumduymazlığa, türbe gibi isteyenin istediği zaman, çocuk katilini, ziyaret etmesine ve yanına can şenliği gönderme hazırlığı yapan sorumluların sorumsuzluğuna yazık.
Yirmi beş senedir PKK’nın kökünü kazıyamadıysak yazık bizim bizliğimize. AKP’den çok önce Kürtçülerin partilerine kapatma davası açan ve bugüne kadar kapatamayan Anayasa Mahkemesinin yazık anasına yazık yasasına. Binlerce defa katliam emri veren çocuk katili için İmralı Adasını beş yıldızlı otel haline sokan zihniyete, onun sağa sola talimatlar vermesine göz yuman vurdumduymazlığa, türbe gibi isteyenin istediği zaman, çocuk katilini, ziyaret etmesine ve yanına can şenliği gönderme hazırlığı yapan sorumluların sorumsuzluğuna yazık.
Yirmi beş seneden beri şehit veren ve vermeye devam eden Anadolu Türklerinin yirmi beş senedir başları öne eğiktir; çünkü bunca zamandır elle tutulur bir başarı gösterilememiştir. Buna karşılık PKK eşkıyası her istediğini elde etmiştir!
Bunlardan bazıları:
Güneydoğunun yolları, hele Bayburt şöyle dursun, Balıkesir’in yollarından çok daha ulaşıma elverişli olarak yaptırılmıştır..
Bizim Üniversite bitiren gençlerimiz iş diye kırılırken, dağa çıkmanın yolunu kesiyoruz, kılıfı altında Kürtçü gençlere iş kapıları açtırılmıştır.
PKK siyasi kanadını parti adı altında Meclise sokmuştur, öyle ki kocası dağda karısı mecliste…
Kürtçe yayın yapan Televizyon kanalı açtırmıştır.
Kürtçe kurslar icat ettirilmiştir.
Ve daha neler…
Şimdi de yeni talepleri var, diyorlar ki:
Okullarda Kürtçeyi seçmeli ders olsun.
Kürdoloji Enstitüleri açın.
Genel af çıkarın.
Kürtçe resmi makamlarda kabul görsün.
DTP Amerika’da temsilcilik açsın.
Yerel yönetimlere özerkliğe yakın yetkiler verilsin.
Çocuk katilini serbest bırakın.
Ve daha neler…
Bu dayatmalar perçinlemek için Diyarbakır sokakları, “Bu isteklerimizi yerine getirmezseniz, karakolları basarız, köylerde çocuk bırakmaz öldürürüz ve şehirleri kan gölüne çeviririz” anlamı taşıyan “YOLA GELİN YOLA!” sloganlarıyla çınlamaktadır.
Bu amansız dayatmalar ve bu tehditler karşısında ülkemizin söz sahipleri de bir iyi niyet göstergesi olarak Kuzey Irak’taki Mahmur kampının boşaltılması ve kamp sakinlerinin Türkiye’ye gönderilmesi için hazırlıklar yapmaktadırlar. Türkiye’ye getirildiklerinde de kendilerine iş, aş verileceği gibi sermaye de verilerek kendi işlerini kurmaları sağlanacaktır.
PKK’ya yardım ve yataklık yapan şu mahmur kampının sakinleri, Türkiye’yi terk edip Kuzey Irak’a geçerek eşkıyaya kucak açan T.C vatandaşlarıdır. Ülkemizin söz sahipleri yine bir iyi niyet göstergesi olarak şehit anneleriyle ölen PKK’lıların annelerini buluşturdular. Bu annelerden bir gurubu suçsuz yere katledilenin annesi durumundayken diğer gurup ise bu cinayeti işlediği için idam edilen caninin annesi durumundadır.
Öte yandan çatışmada ölen bir PKK’lının mezar taşına babası ŞEHİT diye yazdırıyor ve baba mahkemeye veriliyor; mahkeme de baba hakkında berat kararı veriyor.Mahkeme berat kararı verse de, baba mezar taşına ŞEHİT diye yazdırsa da dinimiz PKK’lıyı şehit kabul etmiyor; çünkü o dinimize göre “Bâğî” olmuştur, katli vaciptir!
Bütün bunlar olurken muhalefet partileri ne yapıyor, hiç. Sadece hükümetin başlattığı Kürt açılımı konusunda kapılarını kapıyor iktidarın görüşme taleplerini reddediyor. O halde siz de bir şeyler yapın. Hiç olmazsa tarihçilerle dil uzmanlarını yanınıza alın, televizyon kanallarını dolaşın; Kürtlerin kökeni ile Kürtçe hakkında konuşmalar yaptırın, tartışmalar başlatın. Kürtler de Türkler de Kürtçenin ne olduğunu ve Kürt’ün kim olduğunu öğrensin. Böylece meydanı cahillere bırakmamış olacağınız gibi gerçeği de su yüzüne çıkarmış olursunuz.
Bilmeden konuşanlarla bilerek konuşanlar hususunda iki Bayburtludan iki örnek verelim:
Yanılmıyorsam 2005 yılının Nisan ayında bir televizyonda bir tartışma programı izlemiştim. Bir Kürtçü şöyle diyordu: “Biz bu ülkeyi Türklerle beraber aldık. Malazgirt Savaşında imdada gelen bin Kürt atlısı olmasaydı savaş kayıp edilecekti.” Bu sözlerin sahibine, hemen yanı başında oturan Namık Kemal Zeybek, elini onun dizine koyarak: “Bin değil, on bin Kürt! On bin” diye cevap verdi!
Sayın Zeybek, Allah aşkına söyler misiniz, siz hangi on bin Kürt’ten bahsediyorsunuz.
Evet, Alpaslan’ın ordusunda ‘MERVÂNÎLER’den oluşan on bin kişilik bir grubun olduğu ve bunların içinde bir miktar da Kürt’ün bulunduğu bilinmektedir. (Mervânîler Güneydoğu Anadolu’da 990-1096 yılları arasında 106 sene hüküm sürmüş bir Arap devletiydi. Dilleri Arap’çaydı, başşehirleri Diyarbakır’dı. Önceleri Abbâsîler’e tâbîdiler. Malazgirt Savaşından sonra da Selçukluların hizmetine girmişlerdir. Aralarında Humeydîye oymağına mensup bir kısım Kürtler de yaşamaktaydı. Düzenli orduları olmadığı gibi, muharip bir topluluk da değildiler.)
Fakat, Mervânîler’den oluşan bu on bin kişi, asla cengaver sınıfa dâhil değildiler. Bunların bazıları levazımcı, bazıları da at uşağıydı. Türklere yardıma gelenler ise Kürtler değil, Bizans ordusunda bulunan Hıristiyan Türklerdi, Uz’lardı Peçenek’lerdi, Koman’lardı ve Kıpçak’lardı!
12 Ağustos 2009 günü ise Ülke TV’de saat gece 02.00 de biten bir program izledik. Konuşmacılardan biri AKP’nin Diyarbakır Milletvekili, biri Şerafettin Elçi, diğeri de bir Kürtçü ve bunların karşısında da Sayın Naci Memiş yer almaktaydı.
AKP Milletvekili:
- Said-i Nursi diyor ki: “Bin kızılelmayı bir baş soğana değişmem”
Naci Memiş:
- Herhalde aynı zâtın Şeyh Sait isyanı nedeniyle, “630 sene İslâmiyet’in Bayraktarlığını yapmış olan bir millete isyan etmek Allah’a isyan etmektir” dediğini biliyorsunuz değil mi?
Kürtçü konuşuyor:
- Evet, vatandaşlıkta eşitiz, kanun karşısında eşitiz, oy kullanmada, askere gitmekte, vergi vermekte, seçmekte ve seçilmekte eşitiz; ancak Anadilimizle eğitim yapamıyoruz, Dilimizi öğretecek okullarımız yok. Bunlar ve daha birçok konuda eşit değiliz, bu haklarımız mutlaka verilmeli.
Naci Memiş:
- Şimdiye kadar sizin bu haklarınız vardı da biz mi elinizden aldık?
Şerafettin Elçi ise Kürtlerin tarihinden uzun uzun bahsetti. Sayın Naci Memiş onun iddialarını kaynak göstere göstere yalanlamaya başlayınca, programın sunucusu ikide birde sözünü kesiyor, ona konuşma fırsatı vermiyordu; âdeta o da Sayın Naci Memiş’in karşısında yer almıştı.
Programın sonunda Sayın Memiş rakiplerini, Kürt Tarihi ve dili konularında tartışmaya davet etti. Bu davete icabet edip etmeyeceklerini bekleyip göreceğiz.
Var ol Sayın Naci Memiş, var ol hemşerim. Şunu bil ki Bayburtlular seninle iftihar etti ve ediyor!
- - - -