Demokrasi fazilet rejimidir. Faziletle yaşar, serpilir, gelişir. Şerefli yurttaşlar demokraside oylarını aydınlık şahsiyetlere vermekte yarışır. Soysuzlar, hırsızlar fazilete dayanan bir demokrasi rejiminde vatandaştan iltifat görmez. İnsan hayatında çıkar çarpışması kaçınılmazdır. İşte faziletin önemi bu demlerde ortaya çıkar. Siyaset yarışı faziletle taçlanırsa huzur iklimi ülkeye gelir ve yerleşir. Cumhurbaşkanlığı seçim yarışının faziletli, adaletli şartlarda başladığını söylemek mümkün değildir.
Başbakan istifa etmiyor. Devletin bütün imkânlarını kullanarak mitingler tertipliyor. Konuşmalarını baştan sona bütün kanallar veriyor. Rakipleri 3 dakika veya daha az TV kanallarının misafiri olabiliyor. Bu adaletsizlik değil mi? Hele Avrupa’da yaptığı toplantılar. Bunları “Avrupalı Türk Demokratlar Birliği” düzenliyor. Salonların kirası, dinleyicilerin taşınması, beslenmesi hep bu birlik tarafından karşılanıyor. Peki değirmenin suyu nereden geliyor? Tanıtma Vakfı ve örtülü ödenekten bunlara para veriliyor. YSK’nın Başbakan’ın istifasına gerek yok demesi hukukçularımızın kimliği açısından çok düşünülecek, yaralayıcı bir durumdur.
AKP’nin dış politikasına baktığımız zaman akıl almaz gerçeklerle karşılaşıyoruz. Dışişleri Bakanı’nın IŞİD’in Musul’a girmeye başladığı saatlerde ABD’ye gitmesi izahı kolay bir konu değildir. Şu anda Türkiye’nin Musul Konsolosu dâhil, 48 kişilik diplomatik grup IŞİD’in elinde esirdir. Musul ve Kerkük coğrafyasındaki bütün Türkmenler de IŞİD’in tehdit ve tehlikesi altındadır. IŞİD, Irak’a saldırarak Erbil’le Bağdat’ın arasına yerleşip, Kürdistan’ın kurulması amaçlı bir operasyon yapmıştır. Bu sayede Barzani, Kerkük’ü ele geçirmiş, Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etme yolunda önünde hiçbir engel kalmamıştır.
Bazı iddialar, basında yer alan haberler doğru ise; IŞİD’in silah ve malzemeleri Türkiye’den gitmiştir. Aklı başında, yakın ve uzak hedefleri tespit edilmiş bir dış politikamız olmadığı için IŞİD’in namlularını bizim soydaşlarımıza ve menfaatlerimize çevirmekte tereddüt etmeyeceği düşünülmemiştir. “Türkmen Kürde tâbi olmaz” diyen; Türkmeneli İnsan Hakları Derneği Başkanı Demirci: “Musul’a Kürdistan diyen Başbakan’ın gücü bize kuru fasulye yollamaya yetiyor” diyerek çok acı bir gerçeği ifade etti... Türkmeneli’ndeki Türk varlığının Kürtlere sığınmasını istemek ve onları Kürtlerin iradesine terk etmek son derece yanlış bir politikadır.
Türkmenler yani Türkler, bin yılı aşkın zamandır hâkim oldukları Türkmeneli coğrafyasından çöllere kaçarken, binlerce Türkmen öldürülürken susan Başbakan Erdoğan, Filistin’e İsrail saldırınca haykırarak karşı çıkıyor. Elbette ki Filistin’e yapılanları hoş görecek, tasvip edecek değiliz. Ama Türkiye Devleti Başbakanı’na yakışan, hiç olmazsa unvanını taşıdığı konumun gereği olarak Filistin’e gösterdiği hassasiyeti Türkmenlere de göstermesidir. Türkmenlere yapılan zulmü BM’ye taşımak ve Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesini sağlamak Başbakan’ın ilk işi olmalıydı. Ama ne hazin tecelli ki, Türkmene sıkılan kurşun bu özlemlerimizi kaynağı sebebiyle bitirdi. Çünkü kurşun Türkiye’den gitmişti.
T. Erdoğan her fırsatta İsrail’e çatıyor, bağırıyor... Aslında takip ettiği politika tamamen İsrail’in çıkarlarına hizmet ediyor. Suriye, İsrail’in en çok çekindiği ve İsrail’e karşı daima dik duran Arap ülkesiydi. Erdoğan, Suriye’ye yönelik politikasıyla bu ülkeyi İsrail için tehdit olmaktan çıkardı. Keza Irak’ta da Kürtlerin Bağdat yönetimini dışlayıp, Kürtlere hizmet eden çizgisiyle İsrail’in ekmeğine yağ sürdü. K. Irak’a 200 bin Musevi asıllı Kürt yerleştiren İsrail, Kürtler eliyle petrol bölgesine yerleşti ve en önemli hedeflerinden biri gerçekleşmiş oldu. IŞİD de mezhep kavgasını körükleyip, Müslüman kıyımını hızlandırarak ve Türkmenleri çaresiz bir halde Barzani’nin insafına terk ederek bu süreci hızlandırmaktadır. Kürt petrolü Türk şirketler vasıtasıyla İsrail’e gidiyor. İsrail’in bugünkü cesareti “dur” diyecek “güç” kalmamasından. Bu konuda Tayyip Bey yakında 3. bir İsrail madalyası alabilir.
İşte Erdoğan’ın talihsizliği yapısındaki tezatlardır. Gazze’ye ölüm yağdıran İsrail jetlerine Türkiye’den yakıt taşınıyor. Başbakan, İsrail’e giden jet yakıtının Mersin ve Dörtyol limanlarından gönderildiğini bilmiyor mu? En dikkat çekici tanker Yunan firmasına ait Malta bayraklı “Mariner A”. Gemi takip sistemine göre bu tanker, 3 Haziran-9 Temmuz günlerinde Hayfa ve Mersin arasında 7 sefer yapmıştır. Yakıt ver bomba atsın. Sonra “zulüm” diye haykır! Cumhurbaşkanı seçilirse bu tezatlar Türkiye’yi akıbeti meçhul bir felakete götürebilir.
Bir gazetemiz Başbakan’ın İsrail lobisinden 2 defa üstün cesaret madalyası aldığının resimlerini bastı. Yanında Cumhurbaşkanlığı adayı E. İslamoğlu’na Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Ramallah’ta “Kudüs Yıldızı” isimli devlet nişanını taktığı fotoğraf vardı. Tayyip Bey’e üstün cesaret madalyası 2 sebeple verildi:
1) Karşılık olmaksızın, İsrail yurttaşlarına Türkiye’de gayrimenkul satın alma yetkisi tanıdı.
2) Cumhuriyetin kuruluşunda temel dikkat olan, yabancılara köylerde gayrimenkul satma yasağını kaldırdı. Bu sayede İsrail kökenliler Keban köylerinde ve diğer vatan köşelerindeki köylerde bol miktarda gayrimenkul aldılar. Ne hikmetse Başbakan’ın çok sevdiği Gazzeliler bombalarla imha edilirken bile Tayyip Bey, Yahudi cesaret nişanlarını iade etmeyi düşünemedi. (!) İsrail uçaklarının zulmüne Tayyip Bey’in gürlemeleri hiçbir zaman tesirli olamadı, olamayacak. Dış politikada problemler kabadayılık gürültüleriyle değil, diplomasi sükûnetiyle çözülür.
Görüldüğü gibi bu adaletsiz yarıştan halkımız isterse, adil bir sonuç çıkarabilir.