Bugünlerin Türkiyesinin “envanteriyle” işe başlayalım: Bugün nelerimiz var, nelerimiz elden gidiyor, bir bakalım.

- Türkiye’nin üç çevresi de denizdir; balıkçılık akıllıca kullanılsa, balık en önemli protein kaynağımız ve ihraç ürünümüz olabilir.
-Dünyada çok tehlikeli bir su sıkıntına doğru gidilirken, büyük su kaynaklarımız güneyli komşularımızın gözüne batmakta ve ileride sorun olacak gibi gözükmektedir.
-Az veya çok verimli 275.000 kilometrekare işlenebilir tarım arazimiz var.
-Doğu Karadeniz’de eşi bulunmayan Anzer balı bizde, uzun hortumlarıyla bir dakikada her arı türünden daha çok sayıda çiçek dolaşan “bambul” arısı en bol bizde (Prof.Dr. Hikmet Tanyu, Avrupa’ya kaçırıldığını tespit etmiş).

Nadir olan ve kaçırılan “kardelen” çiçekleri de, Van ve Ankara kedileri de, tiftik keçileri de bizde (Ankara Tavşanı kaçırılıp İngiltere’de yetiştirildi, bugün Angora adıyla pazarlanıyor). Yalnız Türkiye’de 9500 kadar bitki türü vardır (3000 tanesi sadece bizde). Ne yazık ki Bursa Şeftalisi, Amerikan tipli oldu, Sultan Çileği de sade reçellik olarak üretiliyor.

-Vatanımız (yani çevremiz) sade ağaç, hava, su, kuş, ve kaplumbağalardan ibaret değildir. Dünyada İstanbul kadar güzel bir şehir yoktur. Sade İstanbul mu?  Tabiatıyla, mimari eserleriyle ve mahvetmek için bütün gayretimizle çalıştığımız halde hâlâ tam bozamadığımız her biri inci olan şehirlerimiz, kasabalarımız var. Dokuz on bin yıl gerilere kadar giden ve bu topraklarda yeşermiş pek çok medeniyet ve kültürlerin izleri, eserleri bize bırakılmış emanetler var. Selçuk ve Osmanlı ecdadımızın sanat şaheseri camileri, sarayları, çeşmeleri, köprüleri, hanları, evler ve antika mirasları var.

-Tarım ve canlı kaynaklarımızdan söz edeyim. Şu rakamlara bakın:

*Dünyada toplam 138 meyve türü var, bunların 80’den fazlası Türkiye’de yetişiyor, bunların ayrı cinslerini de katarsak sayı daha da çoğalır.

*Türkiye’de değişik lezzette 177 çeşit elma var; ( tüm Avrupa’daki bitkiler Türkiye’de var. Ayrıca 3000 türü sadece Türkiye’de)

*238 armut, 286 incir, 134 kiraz, 91 ceviz, 83 badem, 64 nar çeşidi var. Eşsiz Malatya ve Iğdır kayısıları ve daha niceleri…

*Avrupa’da yaşayan 180 tür memeli hayvandan 120’si Türkiye’de yaşıyor.

*Avrupa’nın tamamında kuş türü sayısı 452; tek başına Türkiye’de 421 tür var.

*Denizlerimizde 276, akarsu ve göllerimizde 192 tür balık var. Bunlardan Van Kefali ve Abant Alabalığı

Türkiye’den başka ülkede bulunmuyor (endemik). Vücudu füze gibi olan Karadeniz Alası dünyada sadece Doğu Karadeniz’le Gürcistan arası sularda yaşar. 55-60 tane kalmış.

*Kangal Çoban Köpeği sade bizde var…
*Solucan ve belki karides gibi deniz ve kara yaratıklarını (omurgasızlar) sevmeyebilirsiniz ama sayısı ilginç, 60-80 bin civarında olup, rekor düzeyde.1 
-Bayburt’un “Çift Gugul” cinsi güvercinlerinin bir eşini dünyada yalnızca Belçika’da bulabilirsiniz.
-9 binden fazla bitki, 106 adet de sürüngen türü var ülkemizde.
-Karlarımız bile farklıdır. Kayakçıların “dans eden karlar ülkesi” adını taktığı Sarıkamış, kar kalitesi açısından Alp Dağlarıyla yarışır haldedir.

Türkkan’ın yazdıklarına, birkaç ekleme yaptık, yine onun yazdıklarına dönelim:

Her mevsimi ve her iklimi yaşayan ülkemizdeki turistik zenginlikleri “Memleketim” şarkısı gibi saymaya yerim yetmez. Sadece hâlâ tam berbat edemediğimiz dünya harikası İstanbul’u, Pamukkale’nin eşsiz “donmuş gibi görünen” manzarasını ve peribacalarını zikredip geçeyim. Göklere füzeler gibi uzanan selvi, kavak ve minare üçlüsünün Anadolu’nun her yerindeki görünüşü de sanki Müslüman Türk’ün toprağa bastığı mühür gibi geliyor bana.

Ve hem ecdat hem de emanet olarak mirası eserlerine ve de canlılarına bir Türkçü olarak âşık olduğumuz zenginliklerimiz bunlar. Ama artık bunlar tehlikede:
-15 memeli
-46 kuş
-18 sürüngen
-5 kurbağa türü

İşte bozmaya çalıştığımız, ulu çınarlarıyla, selvi kavaklarıyla, sedir ağaçlarıyla (Lübnan’ın ve Kanada’nın bayrağına koyduğu sedir ağacının çoğu bizde), sayısız sanat eserleriyle Türkiyemiz böyle bir cennet.
Bir de şimdi bu vatanın (çevrenin) nasıl mahvedilmeye başlandığını görelim.

Ben çocukken İstanbul’da denizlerimizde yunus ve kılıçbalıkları cirit atardı. Yunusların vapurlarla yarışmalarını hep seyrederdim. Kabataş Ortaokulunda okurken Karadeniz’den torik balığı akını geçerdi. O kadar boldu ki, rıhtımdan eğilir, suya elimizi daldırır, balıkların sırtını koyun sürüsüne dokunur gibi okşardık. Fok bile vardı! Sülün, geyik, deniz kaplumbağası… Neredeler artık? Ya karaağaç ve sedir ormanları? Kaç tane kaldı?

“Çevre” kavramında, havamız, sularımız, topraklarımız, hayvanlarımız, bitkilerimiz, balıklarımız, kentlerimiz ve ecdat mirası varlıklarımız vardır. Bunların bozulması insanımıza ve onların toplamı olan milletimize zarar verir. 

-Denizlerimiz kirlenir, aldırmayıp yüksek dozda kolibasili alıp hastalansak bir dert, balıklarımızın azalması, kaçak ve yanlış avlanmalarla pek çok türün yok olması ve deniz ürünlerinin pahalılaşması bir başka dert…
-Göllerimiz kuruyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı, Türkiye’nin verilerine göre son 40 yılda Türkiye’de yanlış uygulamalar nedeniyle kaybedilen önemli sulak alanlar şöyle: Hatay Amik Gölü, Burdur Kestel Gölü, K.Maraş Gâvur Gölü, Konya Suğla Gölü, Konya Samsam Gölü, Konya Akşehir Gölü, Bolvadin Eber Gölü, Tuz Gölü, Beyşehir Gölü, Hotamış Sazlığı Konya, Eşmekaya Sazlığı Konya.
-Geyiklerimizin, sülünlerimizin soyu tükenir, yabancı ülkelerden birkaç numune getirir, hayvanat bahçelerinde seyrettiririz. “Aman avcı vurma beni” diye ağlar, keklik ve ceylanı türkü yaparız ama biz de vururuz, birkaç dolar döviz alacağız diye yabancılar da vurdururuz…2
-Ormanlarımızı bilerek ya da kazara yakarız. (bu suçta dünya ikincisiyiz). T.C’de her yıl ortalama 900 yangınla 26 bin kilometrekare orman alanı kül olmaktadır. 55 yıl boyunca, Türkiye’de dünyadaki 76 ülkenin her birinin kara ölçümünden daha büyük orman alanı yok olmuştur.

Silkinmemizin, çare düşünmemizin ve hepimizin, elimizden geldiğince, bir şeyler yapmamızın zamanı gelmiştir, geçiyor bile.

Bilge Kağan bugün yaşasa, tekrar:

“Ey Türk ürper! Üstte mavi göğün, altta yağız toprağın çökmek üzere” derdi.

Çevrecilik, Türk Milliyetçiliğinin, Türkçülerin en baş davalarından biri olmak zorundadır. Çevrecilik ilke ve ülküsü, vatanımızın havası suyu, dağı gibi cansız çevresi; bitkileri ve hayvanları gibi canlı varlıkları; ev, cami, çeşme, köprü gibi atalarımızdan miras kalan tarihi eserleri sevmek ve korumaktır.3 

1) Reha Oğuz Türkkan-Türkçülüğün Yeni Esasları

2) Bir ekleme de Ramazan Kıvrak’ın Yörük Obalarımız kitabından biz ekleme yapalım, böyle giderse ülkemizde manda varlığı kalmayacak. Mandalarımız dinozor olacak.

3) Prof.Dr.Reha Oğuz Türkan-Türkçülüğün Yeni Hedefleri