1977-79 yılları… MHP ve Ülkücü kuruluşlarda, Necip Fazıl Kısakürek, S. Ahmet Arvasi ve Ahmet Er gibi kişilerin de etkisiyle bazı dinci söylemler türüyor, bazı yayın organlarında bu içerikte yazılar yazılıyor. Bunlar “Milli”yi tek başına demiyorlar, “Milli-İslamî” diyorlar. Tek başına Türk demek zorlarına gidiyor, “Müslüman Türk” diyorlar. “Türk Ülküsü”ndeki Türk de kesmiyor bunları, “Türk-İslam Ülküsü”ya da “Nizam-ı Âlem Ülküsü”nü geliştirip benimsiyorlar. Milliyetçiliğin yanına ise “Mukaddesatçı” ya da “Muhafazakâr” ekliyorlar.

Sonra bunlar Nizam-Âlem adlı gazetede tam anlamıyla bir dinci ve şeriatçı çağrı yayınladılar 5 Ekim 1979 tarihinde. İşte o çağrıdan bazı satırlar:

“Herkesi tevhid bayrağı altına çağırıyoruz. Bizim mücadelemiz Hz. Adem’den beri devam eden hak-batıl kavgasıdır. Biz Muhammedî bir düzen kuracağız. İslam’ı dünyaya yayacağız. İlahı nizamı dünyaya hâkim kılacağız. Çağrımız İslam’da dirilişedir. Bundan sonra kıyamete kadar, Nizam, âleme şamil oluncaya kadar bu ülkü yüreklerde yaşayacaktır.”

Bu gazetede ayrıca, Risale-i Nur Külliyatından “Nur Demetleri” aktarılıyordu ballandıra ballandıra.

Bu durum teşkilat içinde huzursuzluk ve tepkiye yol açtı. Rahmetli Türkeş, bu gazetenin yönetim ve yazar kadrosunu makamına çağırdı, “Dokuz Işık’ı sayın!” dedi, hiçbiri sayamadı. Ağzına geleni söyledi bunlara, kovdu. Gazetenin kapatılması ve bunların teşkilattan uzaklaştırılmaları için Namık Kemal Zeybek ve Ramiz Ongun’u görevlendirdi. MHP Genel İdare Kurulu üyeleri ve bunların akıl hocaları S. Ahmet Arvasi ve Ahmet Er, Türkeş’in yanına koştular, onların hiçbir itirazını kabul etmedi.

Evet şimdi bu burada dursun, benim “Kartal Gözüyle Milliyetçilik” kitabıma da aldığım bir başka olayı aktarayım, siz birleştirin bunların ikisini kafanızda:

“Alparslan Türkeş’in hafta sonu ölmesiyle birlikte ilk düşüncem, hemen ertesi günü giderek o memleketin ülkü ocaklarını kuran ikinci derecedeki şahsa, taziyelerimi iletmek düşüncesiydi.
Bu arkadaş değerli,samimi,dürüst ve tarihi şuuru olan birisi idi…

Taziyelerimi kendisine söylediğimde ilk tepkisi şu olmuştu;

-Boş ver hocam, iyi ki öldü, eğer ölmeseydi ülkücü gençliği Atatürkçü gençliğe dönüştürecekti, Atatürkçü yapacaktı, plânı buydu.

Sebebini kendisine o gün sormamıştım. Şimdi görünen o ki; adeta ADD gibi bir derneğe dönüşeceğini ima ediyordu. Bu gün de eski ülkücülerin devre dışı bırakılmaya çalışılması gibi, farklı yöne yönlendirme çabalarının olduğu muhakkak.

(…) Tıpkı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun, ‘Bizim tarlayı çok önceden sürmüşler’ dediği gibi başkaları tarafından bir şekillendirme mi söz konusu?” (http://www.tesbitler.com Mehmet Özçelik adlı kişinin yazdıkları)

Bu damar bugün de var, var olduğu için de, kolayca AKP’ye ve BBP’ye gidebiliyor ve tekrar dönebiliyorlar bu gibiler. Genel Başkan adayları ve kimi yandaşlarının bazı söylem ve yönelimlerine bakıyorum, belleklerinde bütün bunların olmadığını görüyorum. Bunlar yoksa siz o dincilerin eline düşersiniz ve MHP, AKP’leşir, BBP’leşir ya da onların içinde yok olur… “Bizim dükkânda da yeşil satılıyor” diyerek bir yerlere varamazsınız… Bunu, gençliğini o harekete adamış biri olarak söylüyorum, MHP’ye yönelik bizim hiçbir özel hesabımız yoktur.