Batılılar, bu bölgede yaptıkları yanlışların, Irak’tan Suriye’ye, Afganistan’dan Filistin’e kadar bütün coğrafyayı nasıl şiddete, vahşete, kana buladığını, yaptıkları müdahalelerin, hangi sonuçları doğurduğunu doğru değerlendirip bu bölgedeki adımlarının nasıl felaketle sonuçlandığını görmeleri gerekir.
Bugün IŞİD’i dünyanın başına bela eden yanlışlar da, yine doğrudan doğruya Batı sisteminin patronları olan ABD’nin, Fransa’nın, Almanya’nın ve İngiltere’nin takip ettikleri politikaların sonucudur. Suriye’de bahar devrimi hareketi ortaya çıktığı günden bu tarafa, Özgür Suriye Ordusu’nu destekleyerek doğru yerde duran Türkiye’nin önerdiği, “uçuşa yasak bölge” ilanı ve “güvenli alan” oluşturma politikaları benimsenmiş olsaydı, bugün dünya hem Baas rejiminin vahşetine şahitlik etmeyecek, hem de Suriye’nin hava saldırıları sonucu ÖSO’nun boşalttığı yerleri, IŞİD ele geçirmemiş olacaktı.
Başarı ve özgüven
Musul’un IŞİD’in eline geçmesiyle birlikte, Türk Konsolosluğu IŞİD’le karşı karşıya kalmış, Irak merkezi yönetiminin, IŞİD karşısında varlık gösterememesi, o ülkenin güvencesi altında olan Türk Konsolosluğu’nun bütün çalışanlarını rehine durumuna sokmuştu. Türk devletinin, rehine krizinin başladığı günden itibaren öncelikli hedefi tek bir Türk’ün kılına zarar gelmeden rehinelerin kurtarılmasıydı.
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın öncülüğünde diğer güvenlik kuvvetleriyle birlikte sürdürülen operasyon nihayet konsolosluk çalışanlarını IŞİD’in elinden kurtarıp özgürleştirirken dünyaya da şu mesaj verilmiş oluyordu: Bu coğrafyada hiç kimsenin yapamadığı operasyonları ancak Türkiye yapabilir. Çünkü terör örgütleri hariç, bu coğrafyanın insanlarıyla Türkiye arasındaki dostluk ve birlik duygusu kadim bir kardeşlik hukukuna dayanmaktadır. Bu süreci yöneten, bu halklar arasındaki dayanışmayı ve ruhu harekete geçirecek bir “devlet aklı” bu tür operasyonları yaparken de geniş bir manevi desteği yanında bulmaktadır.
Şimdi şu itirazların yapıldığını görüyoruz: Aslında Türkiye’nin operasyonun bir nevi IŞİD’le “Danışıklı dövüş şeklinde yürüdüğünü” iddia eden, asgari mantık ve ahlak tutarlılığına sahip olmayanlar, Türkiye’nin IŞİD’i resmen terör örgütü olarak ilan ettiğini, Özgür Suriye Ordusu’nu; Irak’ta Türkmenler ve Kuzey Irak Kürtleri ve Arapları destekleyerek IŞİD’le büyük bir mücadele yaptığını nasıl inkâr ederler.
Türkiye’nin gücü
Hele ABD’nin yardımıyla bu sorunun çözüldüğünü iddia edenler ise, ABD’li gazetecilerin başlarına gelenler ortadayken, nasıl böyle saçmalıkları ortaya atmaktadırlar? ABD’nin bölgemizde böyle operasyonları yapma yeteneğinin olmadığı defalarca görülmemiş midir? Zaten böyle bir kabiliyeti olsaydı, önce bizim değil, kendi vatandaşlarını kurtarmak için operasyon yapmaz mıydı?
Bir başka iddiada ise, “IŞİD’e ne verilerek, vatandaşların kurtarıldığını” sorulmaktadır ki, bunların kendi ülkelerine güven duygusunu yitirmiş, aşağılık duygusu içinde olan “biz adam olamayız, biz hiçbir şey yapamayız” gibi ezik bir psikolojiyle hareket eden kimseler olduğunu, söylemeye bile gerek yoktur.
Herkesin artık şunu görmesi gerekir: Türkiye büyük bir ülkenin adıdır. Birinci Dünya Savaş’nın yol açtığı çöküntü, soğuk savaşın karanlık yılları, bu toprakların tarihinde kısa bir dönemdir. Artık yeniden “Büyük Türkiye’ye uygun davranan bir siyaset aklının, bir devlet bilincinin”, milletimizin bin yıllık geleneğinde yaşayan ruhunun, yeniden tarih sahnesine çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Türkiye’nin “bölgesel bir güç ve küresel bir aktör” olma yolunda ilerleyişini anlamadan, hiç kimsenin bu coğrafyada bir hesap yapmaması lazımdır, aksi takdirde yapılan bütün hesaplar yanlış çıkar.