Ahmet Aker’in ‘Gördüklerim’ başlıklı yazısı bu yazıya ilham kaynağı oldu ve uzun zamandır kafamda dönüp dolaşan, kent kimliğine yakışmayan bazı tuhaflıkları yazayım istedim.

Cumhuriyet Caddesindeki Şehit Nusret Parkı’ndan başlamalı. Parkın eski hali; yol kotasından aşağıya inilerek insana güvenli bir ortam sunan o güzelim park yok artık. Bunun için üzülmeyen de yok gibi. Yeni park projesinde ise bana göre bir şey başarıldı. 80 yılı bulan geçmişinde ilk kez parka, ismi verilen şahısla ilgili bilgiler konuldu. Önemliydi, zira 30 yıldır parkın önünde tur atanlardan Şehit Nusret’in kim olduğunu bilmediğini söyleyen insanlara şahit oluyordum. TBMM’nin kabul ettiği ilk iki şehitten biri olan Şehit Nusret Bey’in fotoğrafı ile kısa bir özgeçmişinin konulduğu alanın tam karşındaki parkın adı ise ‘Empati Cafe’. Gelin buyurun buradan yakın! İngilizce ‘empathy’ kelimesinin anlamı "içinde duyma" manasına geliyor. Bunlar değil konu, Türkçe tabela tabii ki önemli fakat buradaki asıl konu Şehit Nusret Bey’in yüzünün çevrildiği mekânın ismi bu mu olmalıydı? İngiliz oyunları ve içerdeki İngiliz sevdalılarının uyduruk mahkemelerinde 7 yaşındaki çocukların şahitlikleri kabul edilerek darağacına çekilen Şehit Nusret Bey’in aziz ruhunun incitildiği kanaatindeyim. Ya da ben çok ince düşünmekteyim! Sırf bu yüzden bile Bayburt Belediyesi kiraya verecekken isim konusunu gündeme getirebilir, şartnameye koyabilirdi. Kiralayan ve şuanda işletmeciliğini yapan kişilerin buna bir itirazlarının olacağını ise hiç düşünmüyorum, halen bu fırsat var, değiştirilebilir.  

***

Şehit Nusret Parkı karşısındaki bina, hani şu MHP, AK Parti teşkilatlarının da bulunduğu bina. Bu binanın zemininde çok eski bir işletme faaliyet veriyor. Ama yenilenerek, sürekli yenilikler ortaya koyarak, Bayburt’un özel mekânlarından biri haline geliyor. Bayburt Pastanesi’nden bahsediyorum. İkinci katını hizmete açarken binanın beton olan dış yüzünü cam çerçeveye çevirdi. Peki nedir buradaki tuhaflık? Bitişiğindeki kısmın eski halinde kalması. Bu tür düzenlemeler yapılırken belediye girmez mi devreye, ya da neden girmez? Ve kentin en önemli caddesindeki bir binadan bahsediyoruz. O binanın şuan birinci katının dış yüzeyinin yarısı cam, geri kalan kısmı ise beton olarak duruyor. Yer sahibi yapmalı bunu, yapmıyorsa belediye yapılmasını sağlamalı. Bayburt’a gelenleri bu manzaralar karşılamamalı..

***

Bir diğer konu Hicrani Baba Otoparkı. Hani yerinde dursa yine göze batmaz belki, görülmez. Saat Kulenin tam karşısında büfenin üzerine kırmızı tabela ile tanıtımı yapılmış. ‘Kimdir bu Hicrani Baba' diye soracak birine verilecek cevap: Bayburt’un yetiştirdiği kıymetli bir ozan, Türk Edebiyatında 19. yüzyıl saz şairleri arasında yazdıklarıyla yer almayı hak etmiş bir değer. Peki otopark ile bir ozan arasındaki bağ nedir? Akıllara tuzu kuru bir kişi olduğu yönünde fikir gelebilir ki öyle de değil! Doğduğu Ahbunus köyünde yoksulluğundan olsa gerek pek de hoş görülmeyerek Bayburt merkeze itilen, ömrünün sonuna kadar kıt kanaat geçinen bir kişi. İroni mi yapıyoruz, ismini son model araçların çekildiği bir otoparka vererek? Hiç hoş durmuyor, hiç.. Kültür merkezi yakışır, okul, cadde, sokak ismi yakışır ama otopark asla…   

***

Aranıyorum, müze danışma kuruluna seçildiğim bilgisi veriliyor. Toplantıya gidiyorum, çok sevdiğim bir büyüğüm sunum yapıyor. Öncelikle 5 dakikayı aşmayacak bir sunum isteniliyor kendisinden. Sorular sorulacak, fikirlerimiz alınacak diye düşünüyoruz. ‘Zamanı yok Vali Bey’in, ikinci bir toplantı yapılacak orada görüşler alınacak’ deniliyor. Bir daha çağrılmıyoruz. Araya her şeyi bilen(!) bir üst siyasetçi giriyor, mevcut proje kısmının da ötesine geçen değişiklikler yapıyor, birkaç hatırlı dostunun ismini de bana göre hak etmedikleri halde müzede anıyor, oldu da bitti maşallah! 1 yıla yakın bir zaman sonra açılışa gidiyoruz, geziyoruz. Gördüğümüz eksikleri usulü gereğince aktarıyoruz. 

İlk günden beri şunu sorguluyorum, burası müze ise beni neden şaşırtmadı? Müze ne demektir? Benim bildiğim müzeler bilgi içerikli olur ve ilham verirler ziyaretçilerine. Yani öyle herkesin bildiği şeyler değildir bunlar, aramak ve kafa yormak gerekir bunları bulmak için. İsmini çok sevdiğim bu kent müzesinde bilgi içeren şeyler yok mu, var ama sanki yoğunluk malumattan ibaret. Malumat yani herkesin bildiği, sıradan şeyler. Yani oraya malumathane yakıştırması yapmak değil niyetim ama kentte milletvekili, valilik, belediye başkanlığı yapmış isimlerin hayat hikâyelerinin, fotoğraflarının yer almasının müzecilikle ne alakası var? Yani zaten görev yaptığın süre boyunca bir şey yapamamışsın, bir işe yaramamışsın, git evinde asılsın resmin veya ilgili kurumunda, partinde, ofisinde asılsın, senin müzelik neyin var Allah aşkına? Senden alınacak ilham nedir? Ha burası bir kent belleği, hafıza merkezi anlamında düşünüldü ise sorun yok, sorun o zaman sadece isminde..

Bu mekânda bir ‘tasavvuf odası’ var. Tasavvuf ehillerinin, şairlerin, ozanların hayatları ile şiirlerinin yer aldığı. Zihni var, Celâlî var, Ağlar Baba, Hicrânî, Dede Paşa, Mehmet Efendi, Hacı Şaban Efendi var, baş üstüne. Lakin bir isim var, odanın yüzde seksenine yakını bu kişinin sözleri ve şiirleri ile doldurulmuş. Yapmayın, etmeyin, olmuyor, şık durmuyor, tasavvuf öğretileri ile de örtüşmüyor yapmaya çalıştıklarınız…

Yine bir gün bir davetiye geliyor elime, Yukarı Kırzı’da “21 Şubat Şehit Kadınlar Anıtı” açılışını bildiren.. Alıp haber yapıyorum, kadınların hikâyesini bildiğim için haber başlığında ‘iffet anıtı’ ibaresini kullanıyorum. Bu haberin üzerine açılış davetiyesi yenileniyor ve “21 Şubat Şehit Kadınlar İffet Anıtı” şekliyle davetiye elime ulaşıyor. Buna çok ama çok seviniyorum. Müzede bu anıt ile ilgili bilgilerin yer aldığı bir köşe var. Bakıyorum başlık ‘İffetli Kadınlar Anıtı’ diye yazılmış. Neden başka şeyleri çağrıştırırsınız? “Şehit Kadınlar İffet Anıtı” veya “İffet Anıtı” ne anlatıyor, “İffetli Kadınlar Anıtı” ise neyi çağrıştırıyor? İyi düşünmek lazım. Kelimeler duyguların dilidir. 

***

Bu liste uzayıp gidebilir ya biz şöyle Bayburt Kalesi ile bitirelim. Kalenin surlarında ben kendimi bildim bileli bir bayrak, bir de Atatürk silüeti vardır. Ki Atatürk’ün Kocatepe sırtlarındaki o meşhur duruşu 1970’li yıllarda Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri tarafından atölyelerde yapılmış ve o yıllarda monte edilmiş kale suruna. Bunu sonradan öğrenmiştim. Son yıllarda yapılan ışıklandırma ile bu çalışma yenilendi. 

2010’lu yılların başında bir gün diğer bir sura bir Atatürk, bir bayrak daha konulduğunu gördük. Nedir buradaki amaç, biri yolladı, biz de aldık oraya koyduk mu? Bu dünyanın hiçbir yerinde olmayacak bir şey. Yani çarşıdan bakan biri kalenin en görünür üç surunda şunları görüyor. Birinde sadece Atatürk, birinde bayrak, bir diğer surda hem Atatürk, hem bayrak.. Bunu yetkili kişilere birkaç kez söyledim, 'haklısın' denildi sadece, buraya da yazmış olalım. Sonradan ilave edilenler alınmalı oradan, başka bir yerde kullanılmalı.

Haziran 2024