Bayburt’ta son 40 yılın önemli müzisyenlerinden biri o. Yüzlerce yıllık tarihi ile Anadolu'nun en önemli nefesli çalgıları arasında yer alan zurna söz konusu olduğunda ise Bayburt özelinde en başta sayılacak birkaç isim arasında sıralanır.

Ve Türkiye’de bar oynanan iller arasında Bayburt önemli bir konumda ise günümüzde, bunda en önemli pay sahiplerinden biridir diye düşünüyorum. Aydın Topçu’dan bahsediyorum, nam-ı diğer Zurnacı Aydın’dan…

***

1955 yılında kültürel özellikleri ile öne çıkan Vağında (Çayıköprü) köyünde doğdu. O yıllar Vağında’da dört takım davul zurna vardı. Kış akşamlarında köy konağında muhabbetler olurdu, çalıp oynamak için ise özel bir güne ihtiyaç duyulmazdı. Böylesi meclislere ailenin tek erkek çocuğu olduğu için amcasının kucağında katılırdı. Şimdilerde müzik aletlerine düşkünlüğüne bu meclislerde edindiği ilk duyuşlara ve kabiliyetle gelişen müzik kulağına bağlıyor. İlkokula başlayınca buğday saplarından sipsi, söğüt dallarından kaval yapıp çaldığını dün gibi hatırlıyor. 

İlkokul bitince aile Bayburt merkeze taşındı, Şingah’ta ev yapmaya koyuldu. Çarşıdan çimento almaya indiği bir gün Semercilik’te Naci Develi’nin fırınından gelen kaval sesine kulak kabarttı. O nağmeler o kadar kendisini etkiledi ki çevreden büyük birinin ‘oğlum şu sırtındaki çimentoyu indir de ne dinleyeceksen öyle dinle’ seslenişiyle kendine geldi. Çimentoyu eve bırakır bırakmaz çarşının yolunu tuttu, cebindeki iki buçuk lira ile kaval aldı. O kaval ile nenesinin evinde tandırlığa kapandı ve 1 saat sonra tandırlıktan radyodan duyduğu ‘dolana ay dolana’ türküsünü çalarak çıktı. O günden sonra onun için giyindiği pantolon, kazak, gömlek ne ise kaval da o idi. Harmanlar’da ya da okulun bahçesinde akranları top mu oynayacak, o da katılır ama ‘kale direği’ olurdu! Arkadaşları top oynarken o elinde kavalıyla türküler çalar, oyunun bir parçası olmak zevkini de tadardı. 

1967 yılında Nihat Özcan’ın başkanlığını yaptığı Folklor Derneğine gidip gelmeye başladı. Çocuk halk oyunları ekibine girdi, köyden aşina olduğu barları iyice öğrendi. Şinasi Çakır derneğin başkanı olduğunda hem dernek bar ekibinin önemli isimlerinden biri oldu, hem de koroda kaval çalmaya başladı. O yıllarda dernek birçok etkinlik yapardı, çalgıcılara verilecek para ise her zaman sorun olurdu. Şinasi Çakır kavalı layıkı ile çalan Aydın Topçu’dan zurnayı öğrenmesini istemişti. Hatta 1975 yılında askere gideceği zaman ‘zurna çalmasını öğrenmeden gelme, derneğe sokmam!’ uyarısında bulunmuştu. Askerliğini orduevinde dilsiz kaval ve mey çalarak geçiriyordu. İzine giden Kelkitli bir tertibine zurna siparişi verdi. Zurna eline geçince dünyalar onun olmuş, Şinasi Çakır’ın isteğini yerine getirmek için çok çalışmıştı. Ve asker dönüşü derneğin kapısı önünde iyi bir sınava tabi tutulmuş, derneğe girmeyi hak etmişti!

İyi bir müzisyen olma yönünde var olan kabiliyetine her gün bir şeyler katarak ilerlerken, onun müzisyenliğini hiç istemeyen hatta bir kavalını bir de bağlamasını kıran babası, 1977 yılında oğlunun namını duyacaktı. Böylesi günlerin birinde babası, annesine “Ben hep ona engel oldum ama o vazgeçmedi, bari güzel çalabiliyor mu?” diye soracak, annesi de hayli sitemli ama çokça gururla şu cevabı verecekti: “Düz mahallesinde çalıyor, şimdi git de dinle bakalım nasıl çalıyormuş?” Babasının o gün kerpiçten yapılı bir evin duvarına yaslanarak uzaktan kendisini izlediğini hatırlıyor.

1980 yılında İstanbul’un yolunu tuttu, 3 yıl boyunca Çakır, Maksim gibi gazinolarda müzisyen olarak sahne aldı. Muhterem Nur, Halit Araboğlu, Eriç Aras, Fuat Durular, Gülten Sever, Huri Sapan, Arif Şentürk, Arif Meşhur’a kâh dilsiz kavalıyla, kâh zurnasıyla eşlik etti.

İstanbul günlerinin son zamanlarında TRT’de sınava tabi tutuldu, 3 ay kadar da çalıştı lakin babasının ısrarla dönmesi yönündeki telkinlerine boyun eğdi. İstanbul’da en büyük kazancı hemşehrisi Binali Selman olmuştu.. TRT sanatçısı Binali Selman, zurnasını dinlemiş ve teknik bir şey öğretmişti: ‘Gırtlak ve nefesi birleştirmekti’ bu öğreti. O günden sonra daha da güzel üflemeye başlamıştı!    

1983 yılında Bayburt’a geri döndü, 1985 yılında ise Halk Eğitim Merkezi’nde Halk Oyunları Usta Öğreticisi olarak memuriyet hayatı başladı. Halk oyunları ekipleri çalıştırdı, ekipleri Türkiye genelinde yarışmalara götürdü. 

1993 yılında Bakırköy Sabri Çalışkan Lisesi halk oyunları ekibi yurt dışına gidecekti. Ekip Bayburt Barları da oynayacağı için kendisi de bu ekibin bir parçası oldu. Polonya’da 12 gün süren yarışmalarda 27 ülkeden 87 ekibin yarıştığı yarışmalarda dünya birincisi olmuşlardı. Yarışmada 45 dakika hiç ara vermeden zurna çalınca Polonya Kültür Bakanı yerinden kalkıp yanına gelmiş ve özellikle kendisini kutlamıştı. 

2000 yılında zamanın Bayburt Valisi Ali Haydar Öner tarafından oluşturulan kurulun içerisinde yer aldı, halk müziği derlemelerine emek sundu. Köylerden birçok oyun derledi, onları müzikle birlikteliğini sağlayarak, yarışmalarda oynanmasını sağladı.  Hoynari, Hısım, Yelpaze, Tillara, Koçero notaya alarak, noterden tasdik ettirdiği oyunlardan birkaçıydı. 

***

Bugün piyasada var olan zurnacıların hemen hepsinde emeği var Aydın Topçu’nun. 68 yaşındaki Aydın Topçu dört ağır ameliyat geçirmesine rağmen müzik sevdasından vazgeçmiyor. 2006 yılında halk oyunları usta öğreticiliğinden emekli olsa da o halen öğretiyor, eğitiyor, sanatını icra ediyor. Semercilik caddesinde açtığı ofisinde bağlama ve nefesli çalgılar üzerine özel kurslar veriyor, müzik aleti tamiri ve satışı yapıyor. 

Ve düğünlerdeki mesaisi yarım asra yakın bir zamandır devam ediyor. Eylül ayında düğünler devam edecek, hatta seneye 24 Temmuz 2024 günü ise şimdiden tutulmuş durumda…