Bayburt'un kent merkezindeki bilinen en eski köprüsü Çarşı Köprüsü'dür. Bayburtlu Zihni'nin 1800'lü yıllarda tarih düşürdüğü Çarşı Köprüsü'nün yapımını üstlenenler kentte 'Köprücü' soy ismiyle varlıklarını sürdüren ailedir. Çarşı Köprüsü kentin en merkezi noktasında olduğu için ticaretin bir parçası olmuş, tarihi süreç içerisinde seyyar satıcılarının çokluğu ile anılmış ve bu yüzden 1905 yılında Bayburt'tan geçen bir seyyah tarafından Galata Köprüsü'nün minyatürüne benzetilmiştir.
Bayburt kent merkezinin bilinen en eski ikinci köprüsü Zahit Mahallesi ile Tuzcuzade Mahallesi'ni birbirine bağlayan Taş Köprü'dür. Tam da bugünlerde yıkılan ve yerine yenisi yapılacak olan Taş Köprü'nün mazisi 100 yıla yaklaşıyor. Asırlık bir geçiş mekânı olmanın yanı sıra Çoruh Nehri ile bir zamanlar sıkı bağ kuran kent insanının en önemli duraklarından olan Taş Köprü bu yazının asıl konusudur.
Taş Köprü mekân-insan ilişkisi açısından hangi hatıralarla anılıyor, onlara bakalım önce..
1957 doğumlu Mustafa Akyüz, 1970'li yıllarda Taş Köprü altında çok yüzdüğünü, Orta Göze denilen kısımda yüzmenin ustalık gerektirdiğini anlatıyor. Akyüz, o yıllarda turist kafilelerinin kente fazlaca geldiğini, özellikle köprüden nehre atlamalarının turistlerin dikkatini çektiğini, video kaydı aldıklarını, fotoğraflar çektiklerini söylüyor.
1980'li yıllara kadar kentte spor niteliğinde gerçekleştirilen mahalle dövüşlerinde ise, tarihi köprü Zahit ve Galer mahalleleri arasındaki dövüşlerin önemli bir noktası olarak sayılıyordu. Köprüye adım atmak Zahit mahallesinin sınırına girmekle eşdeğer kabul ediliyor, bu yüzden mahalle gençleri tarafından bir kale gibi muhafaza ediliyordu.
Tarihi köprünün 1990'lı yıllara uzanan mazisini bilen bizim kuşağın kolaylıkla hatırlayacağı Hızar Değirmeni de köprünün vazgeçilmez bir parçasıydı. Değirmenci Hatem eminin öğüterek Çoruh kıyısına dizdiği un çuvalları, nehre balıklama atlamak isteyen gençlerin kullanımıyla ıslanır, değirmenci ile gençler arasında çoğu kovalamaca ile sonuçlanan münakaşalar yaşanırdı.
Piknik alanı olarak da kullanılan köprünün altı ve yukarıya doğru uzanan kıyıları halı, kilim, yün yıkayan kadınlarla dolup taşardı.
2000'li yıllar ve betonun Çoruh kıyılarına çöküşü!
Peki sonrası? Sonrası, bizim ve bizden önceki kuşakların hafıza katliamına uğradığı yıllardır. Köy anıları ile kent yönetenlerin yıllarıdır. Önce Hızar Değirmeni yok edildi! Köprü başına hacimli ve çok katlı bir bina dikildi. Sonra köprüden yukarıya doğru o yeşillik alanda imarcılık oyunları oynandı! Kıyı kanunu gibi uluslar arası kurallar hiç gündeme dahi gelmedi. Çoruh'un yatağının yanı başına tek tip evler kutu kutu dizilir oldu. Dursun'un Ardı, Çatal, Çift Çatal, Golluk, Vicdan gibi yüzme plajları yeni kuşakların ancak bu satırlardan okuyacağı veya büyüklerinden dinleyeceği anılarda kaldı. Evet Hızar Değirmeni'nin yıkılması, arazisinin satılması ve devasa binanın dikilmesi ile başlayan süreç devam ediyor. Çoruh kıyısında tek bir nefes alınacak nokta bırakılmayana kadar da devam edecek gibi..
Köprü nasıl yapılmalı?
Son 20 yılda Çoruh kıyılarında ve nehir içerisinde yapılan akıl almaz işler Bayburt halkını özellikle Çoruh bahsinde çok hassas bir duruma getirdi. Ne zaman bir proje açıklansa vatandaştan 'dokunmayın' sesleri yükseliyor. DSİ'nin nehir üzerine yapacağı köprülerle ilgili haberin altına da bu türden yorumlar yapıldı. Hemen herkes Bayburt taşının güzel mimarilerle süsleneceği köprüler bekliyor ama DSİ'nin ülke genelinde yaptığı örnekler ortada. Burada Milletvekili Prof. Dr. Orhan Ateş'in çabasını es geçmemek lazım. Konunun uzmanları ile görüşmeler, ortak akıl yönündeki çabalar takdir edilesi. Umarız yeni yapılacak olan köprü hem Çoruh Nehri'ne, hem Cumhuriyet'in 100. yılına yakışsın..