Işıklar içinde uyusun, ünlü gazeteci Örsan Öymen, 1984 yerel seçimleri öncesi halkın nabzını tutmak için Karadeniz turuna çıkar ve Rize’ye gider. Rize’de SODEP (Sosyal Demokrat Parti-Genel Başkanı o zaman Erdal İnönü) İl Başkanı’na sol’un durumunu sorar. Solda o zaman Halkçı Parti de vardır, Bülent Ecevit de DSP’yi kurmak üzeredir, sosyalist solsa paramparçadır. Der ki SODEP’li başkan:
“Erseluk çiçeğu kibidur.”
Tam anlamaz Öymen yine sorar bu kez Karadeniz şivesiyle (o da Trabzonludur):
“Ha bu deduğun çiçek nasil bir çiçektur?”
Yanıt çok ilginçtir:
“Erkekluği ve dişiluği kendi üstündedur. Kendi kendisini şaapayiii…”
Bu “Erseluk çiçeğu” olma durumuna en çarpıcı örneği ise araştırmacı-yazar Faik Bulut verir:
“1970 ortalarında devrimcilerin bölünmesi ve çelişkilerini ön plana çıkartması konusunda ise İstanbul’dan bir kadın arkadaş şu bilgiyi verdi:
‘İşçi olarak çalışıyordum. Erzincanlı bir tanıdık vardı Eyüp bölgesinde. İki kadınla evliydi ve tam 14 çocuğu vardı. Kendisi CHP üyesiydi. Kadınlarından biri Dev-Yol, öteki Dev-Sol yandaşıydı. 14 çocuktan her biri de TİKKO, Kurtuluş, TKP, PDA, PKK, Partizan vb. gibi örgütlerin yandaşıydı. Bir gece o eve misafir olmaya kalktım. Gittiğimde gördüğüm manzara hiç iç açıcı değildi. Çünkü çeşitli fraksiyonlara ait kardeşler kavga etmiş, iş kanlı-bıçaklı kavgaya dönüşmüştü. Kumalar bile dargındılar. Sorduğumda kumalardan biri şunu söyledi: ‘Brejnevci oğlan hır çıkardı. Maocu karşılık verdi. Ötekisi bıçak çekti. Reformcu koca karakola haber yetiştirdi…’” (1)
Faik Bulut’un bu verdiği bu örnek, son derece çarpıcı bir örnektir ama uç bir örnektir. Her dönem ve her yapıda olan bu değildir. Bu değildir ama sol’da bölünme her zaman vardı, bugün de var. Zülfü Livaneli de bu konuya eğilmiş, dert edinmiş kendisine, onun yazdıklarına da bakalım:
“Solun bir önemli özelliği de sürekli fraksiyonlara bölünmesidir. Bu gelenek, Türkiye gibi zaten bölünmeye eğilimli bir ülkede iyice çığırından çıkmış ve her solcu ‘kendi adına para bastırıp hutbe verdirme’ rüyası görmüştür.
Bölünme solun yapısında vardır. Çünkü varlık nedeni, kurulu düzene ve otoriteye başkaldırmak olan bir hareketin üyeleri, örgüt içindeki otoriteyi dinlememektedirler.
Parti liderliği önünde sonunda bir iktidar biçimdir. Solun özünde ise iktidara karşı mücadele etme prensibi vardır.” (2)
Az duralım burada ve Livaneli’nin dediklerini irdeleyelim: “Solun özünde iktidara karşı mücadele” değil, kapitalist burjuva düzenine karşı bir mücadele etme prensibi vardır. Hedef iktidar olamaz, olmamalı, hedef iktidar olmak olmalı. Livaneli’nin bu sözlerinden, solun iktidar olmak gibi bir amacının ve ilkesinin olmadığı çıkıyor. Bu doğru olamaz. “Bölünme solun yapısında vardır” savı da yanlıştır. Bölünme İslamcı/dinbaz kesimde de vardır, hatta birbirlerini tekfir edecek ölçüde vardır ama birleşmeyi öğrenmişlerdir, bir birleşme pratikleri vardır onların. “Solda bu neden yok?” sorusunu sormalı, ona yanıt aramalıydı Livaneli.
Devam edelim Livaneli’nin yazdıklarına:
“Ayrıca solda, kendisini bir lidere adamış insana çok zor rastlanır. Her şeyi sorgulayan ve kuşkucu olmanın erdemini savunan sol düşünce biçiminin bir lider çevresinde toparlanması ve o lidere ‘kayıtsız şartsız’ inanması çok zordur.
1980 yılında yazdığım ‘Eskitüfek’ adlı şarkımda şöyle demiştim:
İçi beni yakar dışı da seni
Sona eklenmedi önce gideni
Ayrılık gününün kör dereleri
Bölünüp gidiyor nehir dediğin
1988 yılında yazdığım ‘Kan Çiçekleri’ adlı şarkımda ise,
Bölük bölük olmuş çaylar dereler
Hiçbiri denize varabilmezmiş
demiştim.
Sol geleneğin bölünme alışkanlığı sürdükçe, galiba bize, daha çok, sözleri böyle şarkılar yazmak düşecek.” (3)
Solun durumu Osmanlı öncesi Anadolu beyliklerinin durumudur bana göre. Bir güçlü beylik ve önderlik çıkacak; ikna ile akıl ile, olmaz ise zorla toplayacaktır hepsini çevresine.
1) Faik Bulut-Filistin Rüyası
2) Zülfü Livaneli-Sosyalizm Öldü mü?
3) Zülfü Livaneli-Sosyalizm Öldü mü?