Erzurumlu Naim Hoca’ya sormuş birisi  “Hocam Antalya’ya gidirem gezmeye, Remazan’da oldi ki denize girdim, orucum bozulur mi?” Naim Hoca “Yoh gurban sen denize girersen bozulmaz, ama tikket et, deniz sene girerse, işte o zaman köti, 61 günü boylarsan.

“Şeyhler Camii’nin mahfilini dolduran kadınlar, teravih namazı sırasında gürültü yapıyorlar, hocadan önce ya da sonra secdeye varıyorlardı. Naim Hoca şöyle uyardı onları:

-Mahfeldeki garılar. Ele tek tek yatıp galhmak yok. Bundan sonra bennen yatıp, bennen bereber galhacahsız!

Teravih kıldırmaktadır Naim Hoca, arka saflardan birinden bir “heavy metal” gümbürtüsü kopar. Muzibin biri bir teyp getirmiş düğmesine basmıştır. Tam selam verilecekken, müzik kesilir. Naim Hoca cemaate döner:

-Ola uşah, o ses benden çıhmadı hemii?
-Yoh Hocam, estağfurullah!
-Ey o zaman demah ki ebdesimiz var, devam edah!

Bu fıkra da babamın Hafız Emi’sine dair, Bayburt Demirözü’nde yaşanmıştır, ayniyle vakidir: Hafız Emi, kahvecilik yapardı Demirözü’nde. Delidolu bir adamdı. Hatim okurdu Ramazan’da, sesi ve kıraatı çok güzeldi. Köyde imam yoktu o sene. Toplanmışlar köylüler teravih namazı kıldırması için yakın köylerden bir imam getirtilmesini tartışıyorlardı. İmama ‘hak’ vermek istemeyen bazı cimriler, “Canım, ne lüzumu var, işte bizim Hafız Emi. Giyer cübbeyi, takar sarığı, kıldırır” demişlerdi. Hafız Emi uyarmıştı: “Yok yok komşular... Bana güman etmeyin, kahve var, açmak lazım geceleri. Hem ben hafızım, imamlığı gereğince yapamam...” Kim dinler, Ramazan’dan bir gün önce, zorla imam edip geçirmişlerdi önlerine. Hafız Emi, içinden “Durun hele, ben size gösteririm” demiş, birinci rekatta secdeye kadar gittikten sonra, sessizce kalkmış, sarığı ve cüppeyi atıp bir kenara, varmıştı kapının ağzına, oradan seslenmişti: “Haydi kalhın da görüm kavatlar... Hele baam kim kalduracak sizi... Siz elece durun istersez, ben yakın köylere haber salım, bir imam gelip kaldursun sizi.”

Bektaşisiz Ramazan fıkrası olur mu? Onlardan da anlatalım:

Bektaşi, oruç tutmaz ama sahura kalkıp bol bol yermiş. “Baba, bu ne iştir, niye böyle yapıyorsun” diye sormuşlar, “İmanım, onu da yemeyek de külliyen gâvur mu olak” demiş.

Ramazan sonrasında Ramazan’ı konuşuyorlarmış, Bektaşi “Yahu, mübarek ne zaman gelip gitti, hiç haberimiz olmadı” demiş.

Bektaşinin birini ramazanda içki içtiği için yaka paça kadıya götürürler. Sarhoş Bektaşi’yi görür görmez kadı:

-Behey kafir! Aziz mübarek günde içiyorsun bu zıkkımı. Utanmıyor musun? Bilmiyor musun haram olduğunu? der.
-Sırtınızdaki ipek kaftan da haramdır, diye karşılık verir Bektaşi. Kadı:
-Bunun içine pamuk karıştırılmıştır, süse ve israfa değil maslahata girer, haram olmaz, deyince, taşı gediğine koyar Bektaşi:
-Biz de su katmışızdır aslan sütüne...

Son fıkramız yine Erzurum’dan. Köyün birinde, sigara tiryakisi bir adam, dostlarını davet etmişti iftara.

Dostlarının içinde imam da vardı. Kafa dengi bu imamla sözleştiler dostları. İftar vakti gelince imam diyecek ki “Buyurun önce namazımızı eda edelim, sevabı büyüktür” sonra da fatihanın ardından çok uzun bir zamm-ı sure koşacak. İmam öyle yapar, adam sigara içememenin hırsıyla, içinden imama kalaylayarak namaza durur. Hoca fatihayı okuyup “Yasin!” diyince çıldırır, namazı bırakıp “Üstü ölüye kalsııın” der ve sigarayı yakar.