2019 yılıydı, “Şaman Olan İmam” adlı bir roman yazmıştım, yayınevine vermek için bir Baksı Müzesi eklemesi gerekiyordu. Bayburt Dede Korkut Şenliklerine şair olarak davetliydim o yıl, Baksı Müzesine de bu dolayımla uğrayacak izlenim ve gözlemlerimi yazarak tamamlayacaktım romanımı.

Öyle de oldu… Şimdi geliniz o romanımın ilgili bölümlerinin kimi yerlerini birlikte okuyalım:

“Telefonu çaldı geçenlerde İmam’ın, açtı, İstanbul’da oturan bibisi arıyor: ‘Neydirsen ayaklaraan?... Heç arayıp sorduğun yoh… Dedim hele ben arıyim..’ 

Belleğindeki çağrışım cinleri hemen harekete geçtiler… ‘Ayaklaraan’ da ‘Aynalayn’ gibi ‘Kurbanın olayım, seni çok seviyorum’ anlamına geliyor. Anadolu’ya, Bayburt’a da Şaman Duaları ile gelmiş olmalı… Neden böyle düşünüyordu, çünkü Kopuz köyü var Bayburt’ta, Yanbaksı köyü var, Manas köyü var… Kim koydu dersiniz bu isimleri? Hele de şu Yanbaksı… Şimdi Baksı’nın anlamının bilinmediği o köyde (o köyün adı bile Yanbaksı değil şimdi, Türkçe değil sanıp Güneşli etmişler) geçmişte bir Yanbaksı yaşıyordu mutlaka, Aynalayn diye de dualar ediyordu.

Şirin söze tad oldular
Çirkin söze yad oldular 
Ulu sözle şad oldular. 
Sevdiler evdeşçesine 
Ses verdiler dost sesine
Kamları, ozanları, baksıları, destancıları vardı. 
Vardı da söz mü? Kaynardı bunlar, onların yurtlarında. 

Evet kaynardı, sonra kaynamaz oldu, kalıntılar, söz aralarında sözler kaldı…

Sonra günün birinde bir adam çıktı ortaya, eski adı ‘Baksı’ olan Bayraktar köyüne geldi, oraya özgün mimarili bir bina kondurmaya karar verdi. Bu yapının adına da ‘Bayburt Baksı Müzesi Halk Sanatları Uygulama Merkezi’ dedi. Ve bu binanın yapım aşamasında bir de sanat sergisi açtırdı; adı: ‘Şaman Güncesi.’

İmam duymamış mıydı bunları, duymuştu ya, o duyduğu yıllarda bu gibi işler onun ilgi alanı içinde değildi; ‘Şaman ne, baksı ne? Putperestlik büyücülük’ diye düşünüyordu. 

Gelgelelim şimdi ilgi alanları, algıları değişince, bu müze ve bu günceyi araştırma, öğrenme gereği duydu.

Yok hemen kalkıp Bayburt’a, oradan da 45 km uzaklıktaki Bayraktar köyüne gitmedi. Gerekli yayınları aradı, buldu, getirtti Bayburt’tan, okudu. Bu yayınların birisi ‘Şaman Güncesi’ne aitti. Kuşe kâğıda renkli Saman Guncesiolarak basılmış 293 sayfalık, bez ciltli bir yapıt. İçinde o sergiye katılan sanatçıların tabloları var. İnsan seyretmeye doyamıyor. Kapağında şunlar yazıyor: “Bayburt Baksı Müzesi için 123+2 sanatçı, 123+2 yapıt: Şaman Güncesi”. Ve bir de tanıtım kitapçığı.

İmam’ın bu Şaman Güncesi için hazırlanan kitabın sunuş yazısından, kendi yazacağı kitabına aktarmak üzere not aldığı satırlar şöyle idi:

‘Standart bir ansiklopedik tanıma göre göç, kişinin yeni koşullara daha iyi uyum sağlayabilmek amacıyla yaşadığı topluluğu değiştirmesidir. Doğal ekonomik, siyasal ya da benzeri zorunluluklar sonucunda. Ayrıca göçü toplumdaki öteki ‘yer değiştirmelerden’ ayıran ölçüt, göç edenin eski toplumsal ilişkilerini değiştirmesi, yeni yerleşim yerinde, yeni toplumsal ilişkiler kurmasıdır.

Doğrusu bu şekilde okumak, göçü, soğuk bir mesafe koyuyor insanla yaşam arasına, bir insanın değil, insan türünün macerası bu, yuva yapan karıncanın kuşbakışı görüntüsü gibi. Bu kuşbakışı görüntüde uzaklara gidenin heyecanla karışık burkuntusu, geriye kalandaki boşluk duygusu sezilmiyor. O yerin nasıl çölleştiği, nasıl yalnızlaştığı hissedilmiyor.

Türkiye’de göç, ulusun kuruluşu, yeni bir kimlik anlayışının kurgulanışı, gelenek ile modernlik arasındaki ikilemin yansımaları bağlamında yaşanan, yaşanmakta olan bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Göçün yönü, yönelimleri, göçmenin eğilimleri, tercihleri, göçün yarattığı ekonomik, kültürel ve siyasal manzaralar, değişen Türkiye’ye dair önemli ipuçlarının araştırılabileceği alanlar.

Peki ya geride kalanlar? Onlara ne oldu? Geride kalan yer, nasıl bir yerdi? Şimdi nasıl bir yer oldu? Onlar da kentler gibi çok mu değişti?

Baksı Müzesi Halk Sanatları Araştırma ve Uygulama Merkezi, geride kalan yere, geride kalanlara yönelik bir proje. Projenin sahibi Hüsamettin Koçan, gençliğinde okumaya gelmiş İstanbul’a, burada kalmış, kendini kentte var eden modern bireyin tipik mücadelesini vermiş. Şimdi, Türkiye’de örneğine pek rastlanmayan bir geri dönüş örneği koyuyor ortaya. Öğrendiklerini ve düşündüklerini doğduğu yere taşımak istiyor. Bireysel bir düş olarak doğan Baksı Müzesi Halk Sanatları Araştırma ve Uygulama Merkezi, başından beri kültür ve sanat ortamından bulduğu gönüllü destekle hayat geçmeyi bekleyen toplumsal bir proje olarak nitelendirilebilir bugün. Merkez, ‘dağ başına’ inşa edilecek bir düşsel ütopya değil. Amacı, sanatsal üretim ve sergilemenin yanında, yörede artık pek az uygulanır olmuş, el sanatlarının üretimini özendirmek, tarımsal ürün çeşitliliğinin bilimsel açıdan araştırılmasına öncülük etmek, kültür turizmine katkıda bulunmak, kültürel bir belleğin oluşumunu sağlamak, kısacası orada olmayı, orada kalmayı özendirecek bir çevre yaratmak.

Bu yönüyle belli bir sözü olan bu proje, sanat ortamımızda pek alışık olunmayan bir model yaratması açısından da büyük önem taşıyor. Modernleşme sürecinde bireyselleşme mücadelesi veren insanın, daha çok benimsediği kişisel rekabet modeline karşılık, bir umut yaratma biçimi olarak geleneğimizde her zaman yer almış ‘imece’ yöntemini benimsiyor.

Burada amaçlanan sosyal değişim ve kıvılcım, farklı bir öncülük anlayışını dile getiriyor, Beuys’un sosyal heykel kavramıyla ilişkili bir duruşu temsil ediyor. Ne var ki müzeye adını veren ‘Baksı’ yani ‘Şaman’ sözcüğü burada tek bir kişinin biliciliğini değil, çok sayıda kişinin katkısıyla gerçekleşen yöresel bir iyileştirme atılımını ifade etmek için kullanılıyor.

‘Şaman Güncesi’ sergisi, söz konusu projenin gerçekleştirme sürecindeki destek noktalarından birisi. Yöredeki tılsım merakının bir simgesi olarak 41 sayısının uğrunu kullanmak adına 123 (3x41) sanatçının bir araya gelerek gerçekleştirdiği etkinlikte uzun süredir ilk kez farklı kuşaklardan bu denli çok sanatçı buluşuyor.’

Cazim Gurbuz Baksi Yazisiİmam, kitapçığı da okuyor, arkasındaki şu satırlar ilgisini çok çekiyor: ‘Bayraktar Köyü’nün eski adı olan Baksı, Kırgız Türkçesinde Şaman anlamına geliyor. Bayraktar Köyü’nün Ay Yokuş bölgesinde bulunan bir ahlat ağacı, geçmişten bugüne halk arasında yaygın olarak ziyaret ediliyor.
 
Köyde ‘cezbe’ olarak adlandırılan şamanistik ritüelin bugün de sürdürüldüğü görülüyor. Köyün gündelik yaşamında tılsım olgusu önemli bir yer tutuyor.’ 

Vee Bayburt Postası Gazetesinden bir haberi bulup okuyor İmam:

Bayburt Postası -Bayburt'ta 2010 yılında açılan ve 2014 Avrupa Konseyi Müze Ödülü'ne layık görülen Baksı Müzesi adına koku hazırlandı. Bayburt kent merkezine 45 kilometre mesafede, Bayraktar (Baksı) köyünde, Çoruh Vadisi'ne bakan bir tepeye ressam ve akademisyen Prof. Dr. Hüsamettin Koçan tarafından kurulan ve kapılarını 2010 yılında açan Baksı Müzesi, yapılan çalışmalarla kısa sürede dikkatleri üzerine çekti. Çağdaş sanatla geleneksel el sanatlarını aynı çatı altında barındıran, atölyelerle yöre insanına eğitim ve istihdam sağlayan müze, 2014 Avrupa Konseyi Müze Ödülü'ne layık görüldü. Farklılığını kurulduğu ilk günlerden itibaren ortaya koyan Baksı Müzesi, birbirinden farklı sergilere ev sahipliği yaparken özellikle kadın ve çocuklara yönelik projeleriyle de adından söz ettiriyor. Ziyaretçilerine koku yoluyla da ulaşmayı hedefleyen Prof. Dr. Koçan, müzenin kuruluş hikayesindeki aşamaları ‘umut, devinim, denk, burgu ve geri dönüş" başlıklarında sıraladığı bir proje hazırladı. Buna göre her başlık için farklı bir koku notalarından hareketle özel bir şirkete ‘Baksı kokusu’nu hazırlatan Koçan, Baksı ve bulunduğu coğrafyanın kokusunu, ziyaretçileri vasıtasıyla farklı şehir ve ülkelere taşımayı amaçlıyor. Baksı kokusunun ilk durağı olan ‘umut’, müzenin kurucusu Koçan'ın gurbetteki babasını her daim umutla beklediği tepedeki kavak ağaçlarının kokusuna atfedilirken, ‘devinim’ ise müzeye hayat veren ziyaretçileri temsil ediyor. ‘Denk’ adı verilen üçüncü temayla gurbete gidenlerin yatak, yorgan gibi eşyalarının balya biçimine getirilmesinin yanı sıra gurbet ve göçe dikkat çekiliyor. ‘Burgu’ Koçan'ın Baksı Müzesi'nin kuruluş sürecinde yöre halkından gördüğü inanç ve samimiyeti, ‘geri dönüş’ ise başlangıç ve bitişi temsil eden toprağı simgeliyor. 

Cazim Gurbuz Baksi Yazisi 1Evet Baksı Müzesi’nin öyküsü böyle ve devam ediyor, edecek gibi görünüyor. İmam düşünüyor şimdi eli şakağında, Hüsamettin Koçan laik eğitimden geçmiş, bir sanatçı, bir ressam ve akademisyen. Yaptığı eser bu…”

Evet bu romanda yazdıklarımdan aktarımım bu kadar, önbilgi/giriş olarak. Dahası diyenler alıp okusunlar, Bayburt’ta değgin daha neler var neleer…

Cazim Gurbuz Baksi Yazisi 2Vee ben yine Baksı’dayım yanımda eşim, kızım, iki torunum var bu kez. Baksı’ya bakıyoruz estetiğe, sanata, emeğin en yetkinine, en hünerlisine doyamayarak ve hayranlığımızı övünçle belirterek.

Baksı da bize bakıyor yaratıcısı Hüsamettin Koçan’ın sanatçı gözleriyle… “Baksı ne ki?” Sorusuna yukarıda yanıtlar sunduk, ama süreç içinde başka anlamlar yüklendi bu sözcük, onları da dememiz gerek: Baksı, geçmişte üretilenleri durağanlıkla gösterime sunan klasik bir müze değil, eğitip ürettiren, ürettiğini sergileyen, üretenleri yapıtlarıyla övündürüp güvendiren bir sanat otağı/odağı.

Cazim Gurbuz Baksi Yazisi 4Hüsamettin Koçan, yöre insanını üreterek özgürleştirmek, evrenselleştirmek istediğini vurguluyor. Hedef kitlesi büyük ölçüde analar, bacılar, kızlar, yani kadınlar… Neden? Ben bunun nedenini Aziz Nesin’in şu bilgelik dolu sözlerinde buluyorum: “Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha da büyük hale getirir… Ona sperm verirseniz, size bir çocuk verir; Ona bir ev verirsiniz, size bir yuva verir. Ona sebze verirsiniz, size yemek verir. Ona bir gülücük verirsiniz, size kalbini verir. Ona bir şarkı söyleyin, size konser verir. Kendisine verileni çarpıp çoğaltarak geri verir… Bu yüzden ona çamur atarsanız, karşılığında bir bataklıkta boğulmaya hazır olun…"

Evet onu sanata ve üretime yöneltirseniz size neler vermez ki…

Issızlığa, terk edilmişliğe somut bir aydınlanma anıtı dikmiş Koçan Hoca.

Pekiii Bayburt onu tam anlamış mı? Bence hayır? Anlasaydı, Bayburt-Baksı arasındaki yol, dünyanın tanıyıp ödüle boğduğu bu müzeye uygun duruma getirilirdi. Beş yıl önce gördüğüm yolda, değişen hiçbir şey yok. Bunu Hoca’ya da söylüyordum ki, Baksı’nın bahçesindeki pistten havalanan bir helikopter, oturduğumuz konuk bölümüne doğru gelip Hüsamettin Koçan’ı selamladı ve uzaklaştı.

Evet karayolunun yetersizliğini böyle aşıyor sanat âşığı yerli ve yabancı konuklar. Bayburt bu bağlamda, Kars’ın Ani Ören Yerine gösterdiği ilgiyi ve özeni gösteremiyor. 1984 yılından başlayarak pek çok kez gidip gördüğüm Ani’yi, yeni kazı ve yapıtlar olduğunu duyduğum için Bayburt’tan iki gün sonra yine gidip gördüm. Kars-Ani arasına şehirlerarası standartlara uygun bir yol yapıldığını memnuniyetle gördüm ve bunu Bayburt’a duyurmayı bir görev bildim.

Cazim Gurbuz Baksi Yazisi 3Evet, Bayburt Postasında yazdığım, “Şaman Olan İmam” adlı romanıma da bir bölümünü aldığım satırlarla son vereyim Baksı ile ilgili yazdıklarıma:

“Kaleardı’ndan İspir’e, Pazaryolu’na giden yol, Çoruh’la yan yana uzuyor. Zaman zaman koyaklar içinde akıyor Çoruh. Bu koyakların en göze gelir yerine kurulmuş Baksı Müzesi. Çoruh’a üstten bakıyor; Çoruh, Baksı’ya esinler veriyor koyağın iki yanındaki doğal ortamla birlikte; ben bunu sezdim, duyumsadım.

Dinginliğin, özgürlüğün, özgünlüğün, aykırılığın ve yaratıcılığın uzamı Baksı. Konumu, konuş yeri, kuruluş amacı; sanatın, kültürün ve mimarinin ortak kararı… İçi ve dışı insana sanatsal bir tapınak izlenimi veriyor.

Baksı, Koçan’ın yaratısı… Mısır koçanı kadar verimli, cömert, doyurucu ve uyumsal taneli… Dip koçanı kadar asıl, hesap çıkarıcı, doğrulayıcı.

Çevresine aykırı ve karşıt Baksı, ne ki, bu aykırılık çevresini sevmediği anlamına gelmiyor, çevreyi kendisine çekip değiştirerek, çevreye üretim ve yaratılar sağlıyor, beceriler kazandırarak, gelecekler sunuyor, işlevini işte bu emeğe dayalı işlerle sürdürüyor.

Baksı, Bayburt’un tarihine geçmiştir, her gün yazılmakta olan tarihte de yeri olacaktır kesinlikle.

Baksı’dan ayrılırken ‘Türk’e Baştan Başlamak’ adlı kitabıma aldığım; tüm sözcükleri B harfi ile ve ilk dizesi “Bir baksı’nın büyüsüyle” diye başlayan “B(eleme)” adlı şiirimden şu dizelere dilime geliyordu ve okuyordum içimden:

Bir baksı'nın büyüsüyle
Bambaşka balkıyordu bakışları.
Buyurgandı.
Başlarında Börteçine, börüler beliriyordu bilinçaltında
Bencileyin, bölük bölük, boy boy...
                              
Boynuzdan borular betimlemekte başlangıçları
Bağırtılar baskınlar
Bağlılıklar, bakayalar, burgaçlar, başıbozuklar,
Berkler, bökeler...
Buyruklar boyun borcu 
Baht burcunu boylamakta bayraklar.

Boğaçlar, Basatlar, Bayındırlar, Bamsı Beyrekler
Baysungurlar, Bayboralar, Baybarslar...
Bu bizim budun
Bilgece, bahadırca, böylece...
Bozkurtların başbuğları, batırları, beyleri...
                              
Beldelerimiz de boylam boylamdır
Balasagun, Buhara, Belh, Bakû, Basra, Bağdat, Batum
Bayburt, Bingöl, Bursa, Belgrat, Budin...

Bizim beğenimiz, bezeğimiz, beyitimiz, bestemiz
Bağbanımız, bağımız.
Bozlaklarla bunlu, baraklarla bungun
Buluşmalar bulak başlarındadır.

Bakmayın bazı bellerin bükülmekten bıkkınlığına
Beşikte ballar balı 
Bala'dır büyüyen bileşimimiz.

Basma'da bindallı'da buket, başmakta boncuk
Bitki behresi mi boyalarımız?

Bayram mı, barış mı, bağbozumu mu?
Boyunda beşibirlik, bileklerde bilezik
Bakırlar, bakraçlar, barhaneler
Baklavadan böreğe bark'ta bolluk bereket.  
            

BAKSI’DAN O YANA GİDELİM HAYRAT HOYRAT

Baksı Müzesinden tekrar Bayburt’a dönmek istemiyoruz, Pazaryolu ve İspir tarafından Erzurum’a yönelmek istiyoruz, yolun durumunu Koçan Hoca’ya soruyoruz. Yeterli ve gerekli bilgileri veriyor, yola düşüyoruz.

Erzurum-Aşkale yoluna bağlanana kadar tek bir akaryakıt istasyonu ve dinlenme tesisinin olmadığı bir yol. Yer yer 2000 metrenin üzerine çıkıyor.

Ve yol boyu bostan kulübesi kılıklı, cırlak yeşil boyalı mescitler ve bunların yanlarına minare niyetine kondurulan çirkinlik ve zevksizlik örneği obez dikintiler. Oysa ecdadın minareleri sanatsal incelik, estetik sav, göklerle yarış ve nakıştılar.

Ve hani sizin dininiz “Yeryüzünü mescit kıldığını” söylüyor size, nedir bu ucube binaları dikmekteki amacınız yahu?

Ve yol boyu hayratlar var… Bu hayratlar hoyrat mı hoyrat… Bir yamru yumru beton yığını, borudan bozma bir oluk ya da ucuz yollu bir musluk… Hayrata bakınız hayrata…

Baksı’da sanata bakan gözlerimize bu işkence niyedir?!