20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yıl dönümünü kutladık.
Kayseri Hava İndirme Tugayı’ndan Ada’ya ilk atlayan paraşütçü teğmen Cemal Tamer Uman ile uzun zaman önce ikinci harekâtın başladığı 14 Ağustos 1974’ün üç gününü konuşmuştuk.
Teğmen Tamer Uman, ilk üç gününü değerlendirdiği harekâtı şöyle anlatmıştı: "Konteynerlerimizde belli kiloda küçük çaplı havanlar, makineli tüfeklerimiz dışında ağır silahımız yoktu, çünkü daha ağır silahlarımızı atmak için yeterli paraşütümüz yoktu. Ada’ya ilk çıktığımızda asker sayımız 4 ila 5 bin buna karşılık Rumların milis kuvvetleriyle birlikte 50 bine yakın gücü vardı. Kıbrıslı mücahitlerden oluşan gücümüz vardı, ama sadece kendi bulundukları köyleri koruma amaçlı örgütlendikleri için adanın muhtelif yerlerine dağılmış mevzi muharebeleri yapıyor, cephe hattı tutmuyorlardı. Mücahit teşkilatının ellerinde karyola demirlerinden yapılmış stenler kayıklarla götürülen havanlar, sınırlı sayıda makineli tüfek dışında silahları yoktu.
Adanın her tarafı Rumların kontrolündeydi. Mücahit teşkilatlarının çalışması şöyleydi. Rumlar, Kıbrıslı Türkleri; kadınları ve erkekleri ayırıp stadyumlarda enterne ederek, aynı zamanda bize karşı tehdit olarak kullanıyorlardı.
Biz iki üç gün Ada’nın sadece yüzde 3’nü kontrol altına alabildik. 22 Temmuz’da Birleşmiş Milletler (BM) ateşkes kararı aldı.
Temmuz bitti, Ağustos’a geldik. İkinci harekâtta savaştan fırsat bulduğumuz günlerde harita üzerinde Midilli’ye çıkarma çalışması yapıyorduk. Savaş tecrübemiz de arttığından Mersin’e oradan da uçakla Midilli’ye atacaklardı bizi. Ağustos’un ortalarına doğru Girne’ye alındık. Bizi Mersin'e götürecek gemi Girne Limanı’nda bekliyordu.
Türk-Yunan savaşı olabilirdi. Oturduk bekliyoruz. Gemiler açıkta demirliydi.
İkinci bir harekât emri geldi. Dediler ki: ‘Ayşe tatile çıkabilir’ Tanklarla sanayi bölgesi üzerinden Mağusa’ya yürüdük. Oradaki köyleri teker teker aldık. İkinci harekâtta fazla direniş görmedik, çözülmüşlerdi. Türk birlikleri 28. ve 29. Tümen Ada’ya çıktılar, sayımız 15 bini buldu. Hava üstünlüğü de bizdeydi. Komando birliği olarak dört taburumuz vardı, iki tugay yaklaşık 4 bin kişiydik.
İlk iki gün çok zorlandık, tüm hâkim araziler Rumların kontrolündeydi. Türklerin Ada’da demir ve çimento alması yasaktı. O nedenle siperlerimiz toprak ve kerpiçtendi. Mevziden içeriye girdiğinde bir daha patlayan savaşın kuralı kanununa aykırı cephane; domdom kurşunu kullanıyorlardı. Beton mevzileri kullanmaları savaş şartlarında karşı tarafın avantajınaydı. Ne havan ne top mermisi tesir ediyordu, korunmamız gerektiğinde kazdığımız mevzide kalıyorduk, her türlü tehlikeye açık tozun toprağın içindeydik. Kaç kere ayağımın dibinde havan mermisi patladı, ama şemsiye biçiminde açıldığından başımı, gözümü sıyırarak geçti. Mağusa surlarına yapılan tazyik öncü birliklerimizin gitmesiyle sona erdi. Arkamızdan gelen piyade birlikleri bizi aşarak Mağusa’ya girdiler. Oradan geri dönerek Lefkoşa, Omorfa istikametinde; Ada’nın bir ucundan diğer ucuna doğru ilerlemeye başladık. Emrimize tank taburu verildi. Öncü birliklerimiz tankların üzerine bindik, arkamızdan Rumlardan elimize geçen iki dakikada bir su kaynatan Austin marka otobüslerle, kenarı zincirli meşrubat ve damperli kum kamyonlarıyla ilerliyoruz. Hatta bir gün asker el frenini çekerken yanlışlıkla, damperin kolunu çekmiş bizim askerler yokuş çıkıyoruz zannetmişler hâlbuki asker damperi kaldırmış. Asker üzüm bağına giriyor, çelik başlığını çıkarıyor, içine üzüm doldurup yiyerek düşmana doğru gidiyordu. Ya da iki el ateş ediyor, gidip boş kovanları topluyor, savaşta boş kovan toplanır mı? Evlerin çatılarındaki su deposuna serinlemek için ateş ediyor, haşlanıyor. Güneş enerjisini bilmiyoruz ki ilk defa orada gördük. Bu olaylar tam da 14-17 Ağustos arasında oluyor.
Bizim Kayseri Hava İndirme Tugayı sırf Kıbrıs için kuruldu.
Kurulduk bir yıl sonra Ada’ya atladık. Şimdi ise yok. Hava indirme tugayı kaldırıldı, komando tugayı oldu. Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) sayesinde harekât başarıldı. Onların 270, bizim 498 şehidimiz vardı. Kıbrıslı mücahitlerin harekâtın öncesinden toplam iki bine yakın şehidi vardı. Lojistik, kılavuzluk destekleri çok önemliydi. Kıbrıs’taki örgütlenmeye en çok Fatin Rüştü Zorlu sahip çıktı.
Bugün savunduğumuz hattın bir ucu Mağusa bir ucu Lefke’dir. Gitmediğim tek yer Dipkarpaz’dır. 1994’te Başbakan Hakkı Atun, ben ve kan kardeşim Muzaffer Tekin’i davet etti. On beş gün bizi misafir etti ve bir hafta içinde vatandaşlık verdi. Ada’da bir ‘Zafer Tepe’ bir de ‘Tamer Tepe’ vardı. Oranın haritaları çizilirken o iki ismi verdim."