Bayburt insanının dürüstlüğü, saflığı, dindarlığı, vatanına ve milletine olan yürekten bağlılığı öteden beri sahip olduğu en önemli hasletleridir. Bu hasletleriyle de övünür ve övünmekte de haklıdır. Günümüzde genel olarak toplumsal bir yozlaşmanın, çıkarcılığın ve bencilleşmenin sonucunda bu hasletler yıpranmaya başlamışsa da Bayburtlular zamanından beri bu hasletleriyle tanınmışlardır. Bu hasletleri korumak için de azami gayret göstermişlerdir.

Bayburt insanının dürüstlüğü, saflığı, dindarlığı, vatanına ve milletine olan yürekten bağlılığı öteden beri sahip olduğu en önemli hasletleridir. Bu hasletleriyle de övünür ve övünmekte de haklıdır. Günümüzde genel olarak toplumsal bir yozlaşmanın, çıkarcılığın ve bencilleşmenin sonucunda bu hasletler yıpranmaya başlamışsa da Bayburtlular zamanından beri bu hasletleriyle tanınmışlardır. Bu hasletleri korumak için de azami gayret göstermişlerdir.

Burada arşiv kayıtlarına geçmiş ve bir anlamda Bayburtluların en önemli hasletlerini de anlatması bakımından ilginç bulduğum, Bayburtlu bir zatın yaşamış olduğu bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bayburtlunun öğünülecek tarafını anlatan bir belge

Olayın 1899–1900 yıllarında Osman Nuri Efendi adında Bayburtlu bir zatın gördüğü bir rüya sonucu ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Durumun Padişah II. Abdülhamit’e arz edilmesi ile de bu olay arşiv kayıtlarına intikal etmiştir. Osmanlı Arşivinde, Yıldız Sarayı evrakı içerisinde bulunan bir belge bu olayı anlatmaktadır.
 
Belgede bahsedildiğine göre Bayburtlu Osman Nuri Efendi ehl-i takva bir şahsiyete sahiptir. Bu vasfı sebebiyle Hazreti Peygamber tarafından gayb âleminden kendisine bir takım bilgiler ilham edilmiştir. Bu ilham yoluyla kendisine insanlık için büyük öneme sahip madenlerle içerisinde bir takım silah, antik eserler ve kimyevi madenlerin bulunduğu mahzenlerin yerleri gösterilmiştir. Rüya ve ilham yoluyla kendisine verilmiş olan bilgiler üzerine keşfettiği madenler ile belirtilen mahzenlerin yerlerini devrin hilafet makamı olan padişaha arz etmesi de yine peygamber tarafından kendisine işaret edildiği bu belgede ifade edilmektedir.

Osman Nuri Efendi rüya yoluyla gaib âleminden edindiği bilgilerle altın, gümüş, bakır, civa ve sair yirmi sekiz maddeyi, ayrıca içerisinde yanıcı kimyevi madde bulunan büyük bir baruthane ve iki antika eser mahzeninin yerlerini keşfeder.

Bu keşfiyatını ve bulduğu mahzenlerin yerlerini zamanın halifesi olan Padişaha bildirmesi de kendisine vazife olarak ilham edildiği için bu yirmi sekiz maddenin numunelerini ve bulduğu mahzenlerin yerlerini gösteren işaretleri yanına alarak İstanbul’a gelir. Ancak İstanbul’da saray erkânı tarafından kendisine itibar edilmediği için üzülerek Bayburt’a geri döner.

Kendisine verilen bilgilerle yükletilen bu manevi görevi mutlaka yerine getirmesi gerektiğine inanmıştır. Bu bilgileri, manevi âlemden verilen görev gereği zamanın halifesi olan padişaha ulaştırmadan başka kimseyle de paylaşmamaktadır. Bunun için elindeki maden numunelerini ve belirttiği baruthane ve antik eser mahzenlerinin doğruluğunu tescil ettirerek tekrar İstanbul’a dönmesi gerektiğini düşünür.

Elindeki numuneler ve yerini keşfettiği mahzenlerin doğruluğuna delil olmak üzere resmi olarak oluşturulan keşif heyetlerinden doğrulayıcı tasdiknameler alır. Anlaşıldığına göre bu numunelerin kimyasal özelliklerini ve mahzenlerin de var olduğunu tasdik ettirmiştir. Bu tasdiknamelerle tekrar İstanbul’a gelir. İkinci defa Bayburt’tan İstanbul’a gelmesine rağmen bu elindeki maden numuneleri ve mahzenlere ait bilgileri padişaha arz etme imkânını yine bulamamıştır.

Bayburtlu Osman Nuri Efendi dürüstlüğü ve aldığı manevi göreve olan inancı gereği devlet ve millet için çok önemli olduğuna inandığı bu bilgileri kötü niyetli kimselerin eline geçmemesi için hiç kimseyle paylaşmaz. Direk padişaha arz etmek istemektedir. Ancak padişaha ulaşma imkânını bulamadığı için bir müddet daha İstanbul’da Tahtakale’de Muhacir Ali Ağa’nın kahvehanesinde kalır.

Bu arada Kasımpaşa’da Bahriye Makine Mühendisliğinden olan Tosyalızade Mehmet Ali adında bir mühendisle tanışır. Durumu ona anlatır. Bu mühendis Bayburtlu Osman Nuri Efendi’nin anlattıklarını ve elindeki numuneleri dikkate değer bulur. Elindeki tasdiknamelere ve numunelere itimat eden Makine Mühendisi Tosyalızade Mehmet Ali de bu bilgileri bir yazıya dökerek Mabeyin Başkâtibi Ali Cevat Bey vasıtasıyla Yıldız Sarayına ulaştırır. Aynı zamanda Osman Nuri Efendi’nin kişisel bir çıkar temin etme amacında olmayan, dürüst bir kimse olduğunu da belirterek; arandığında Tahtakale’de Muhacir Arif Ağa’nın kahvesinde bulunabileceğini de bu yazısında ifade eder. Bu yazı ve içerisinde anlatılanlar Mabeyin Baş Kâtibi Ali Cevat Bey tarafından da önemli bulunarak Padişah Abdülhamit’e takdim edilir.

Bu olayı Saraya intikal ettiren Makine Mühendisi Tosyalızade Mehmet Ali’nin yazısı günümüz Türkçesiyle aynen şöyledir:

“Doğruyu yanlıştan ayırma gücüne sahip olan Yüce Padişah’a büyük bir hediye olmalıdır ki;

Bayburtlu Osman Nuri Efendi namında bir ehl-i takvaya, Hazret-i Peygamberin yüce katından Altun, Gümüş, Bakır, Cıva ve sair yirmi sekiz çeşit keşfedilmiş maden ile içerisinde yanıcı madde bulunan büyük bir baruthane ve iki mahzende antik eserlerin yerleri gösterilerek işaret buyrulmuş ve “Bunlar zamanın Halifesine lazım olacağı için Hilafet makamına durumu arz edesin” emr-i celile-i şerifesi sadır olmuştur.

Binaen aleyh, Osman Nuri Efendi de daha o zaman vazifesini yerine getirmeye başlayarak arz edilen şeylerin her birerlerinden numuneler alıp Dersaadet’e (İstanbul) getirmiş ise de (Saraya) müracaatı sırasında kendisine emniyet ve itimat edilmediğini gördüğünden müteessir olarak tekraren gidip mezkur maddelerle baruthaneye dair resmi yoldan keşif heyetleri talep edip (doğruluğunu ispat eden) tasdiknameleri de elde ederek yine (İstanbul’a) dönmüş ve lakin antik eserler mahallini kimseye emniyet edemediğinden şimdiye değin gizli tuttuğunu ve ancak teslim ve tesellüm zamanı hepsini meydana koyacağını bildiriyor. Bununla beraber mezkûr antik eserlerden elinde numuneler mevcuttur.

Osman Nuri Efendi gerek bizzat ve gerekse birisi vasıtasıyla Padişah huzurunda halini beyan etmek ne de zımnen bir şey talep eylemek maksadında bulunmayıp yalnız yukarıda arz edildiği üzere emanetlerin numunelerini ve yerli yerince asıllarını gösterip teslim etmek için Padişah tarafından tayin buyrulduğunu temin edebilmek üzere en emin bir hususi memurun gönderilmesini istirham eylediğinden kendisinde sahtekârlık gibi hiçbir haller görülmediğinden haddim olmayarak durumu beyan etmeye cüret eyledim.

Bu hususta gerekli emir, emir yetkisi kendisinde olanındır. 25 Kanun-i Sani 1315 (6 Şubat 1900)

Kasımpaşa’da Yeni Çeşme’de
Sabık Bahriye-i Şahane Makina Mühendislerinden
Tosyalızade Mehmet Ali”

Bu yazıyı Padişah II. Abdulhamit’e takdim eden Mabeyin Başkatibi’nin takdim yazısında da şöyle denilmektedir:

“Tersane-i Amirelerinden ayrılma Makine Mühendisi, imza sahibi Mehmet Ali Efendi kulları birkaç gün önce evime gelerek maruzatını Padişahımıza takdimimi talep etmiş ve Bayburtlu Osman Nuri Efendi aranıldığı halde Tahtakale’de Muhacir Arif Ağa’nın kahvesinde bulunabileceği ifadesiyle avdet eylemişlerdir. Arz ettiği yazısının münderecatı bendeniz tarafından ehemmiyete haiz görüldüğü sebebiyle ekli olarak Hilafetpenahi tarafınıza arza cesaret kılınmış olmakla bu hususta gereken emir Yüce Padişahımızındır. 2 Şubat 1315 (14 Şubat 1900)
Bende
Ali”

Bu ilginç olayla ilgili yapılan bu yazışmaların sonucu neler yapıldığı hususunda bir malumat yoktur. Burada önemli olan; ehl-i takva sahibi, dürüst, temiz, saf ve kişisel bir çıkar peşinde olmayan, vatanı ve milleti için gayret eden gerçek bir Bayburtlu şahsiyetine sahip olan Osman Nuri Efendi’nin bu şahsiyetinin gereği olarak çektiği sıkıntıları ve doğruluğuna inandığı yoldaki ısrarıdır. Gördüğü sadık rüyası yoluyla kendisine bildirilen maden numunelerini, barut ve antik eser mahzenlerini gerçekten bulmuş ve resmi yollarla bunları ispat etmiştir. Bizzat Padişah’a ulaşma imkânı bulamayan Osman Nuri Efendi’nin elindeki numune ve delillerin bir makine mühendisi tarafından görülüp ciddiye alınarak bunlarla ilgili bilgilerin yazıyla da olsa Padişah’a arz edilmiş olması da olayın ciddiyetini anlatmaktadır.

Bayburtlu Osman Nuri Efendi’nin kim olduğu konusunda yeterli bilgimiz yoktur. Önemli olan onun kim olduğundan ziyade ifade ettiği şahsiyetidir. Onu Bayburt’un manevi dinamiklerinden ve Bayburtluların gerçek karakterini şahsında barındıran meçhul bir kahraman olarak kabul etmek herhalde en doğru olanıdır.

Bayburtlu Osman Nuri Efendi rüya yoluyla sahip olduğu bu meziyetini kullanarak birçoklarının yaptığı gibi şarlatanlıkta yapabilir, şahsi çıkar ve menfaat temin etme yolunda çaba harcayabilirdi. Nitekim böyle bir meziyeti olmadığı halde şahsiyet zafiyeti sebebiyle birçok insanın bu yollara tevessül ederek türlü şarlatanlıklar yaptığı, şahsi çıkar ve menfaat temin etme yoluna gittiklerini hem tarihi belgelerde hem de günümüzde müşahede etmekteyiz.

Sağlam bir inanç ve karaktere sahip olan Bayburtlu Osman Nuri Efendi böyle bir yola tevessül etmemiştir. O, Bayburt insanının övünülecek tarafı olan dürüst, saf, temiz, vatanperver ve dindar şahsiyetinin gereği olarak, sahip olduğu manevi meziyeti ile elde ettiği keşfiyatını vatanı ve milleti için kullanmayı tercih etmiştir. Bunun için birçok sıkıntılar çekmiş olduğu da burada açıkça anlaşılmaktadır.

Bu günkü yeni nesil Bayburtlulara düşen görev ise Bayburtluların –tabiri caizse- mayasında bulunan dürüstlük, temizlik anlamındaki saflık, dindarlık, vatanperverlik, ahde vefa gibi ahlaki hasletlerini ne pahasına olursa olsun yıpratmadan şahsiyetlerinde yaşatmaktır. Bu değerleri yıpratmaya çalışanlara karşı hep birlikte karşı çıkmaktır.  

Bayburtluların övünülecek tarafları sahip oldukları bu ahlaki erdemleridir. Bu erdemlerden mahrum olmuş bir Bayburtlunun övünecek bir tarafı kalmayacaktır.