Türk tiyatrosunun ünlü ismi Muhsin Ertuğrul “Fazla mütevazı olma, inanırlar” demiş...

Ne zaman demiş? Yetmiş yıl önce.

Şimdi olsa değiştirirdi bu sözü “Fazla mütevazı olma, sırtına binerler, başına çıkarlar” derdi.

Fazla mütevazı olmanız dört türlü insanın işine gelir: Narsislerin, Megalomanların, Mütekebbirlerin ve de hinoğluhinlerin.

Nedir bunlar bir bakalım:

NARSİST

Kendine âşık olana denir. Nergis çiçeğinin Yunan mitolojisine dayanan öyküsüne dayanır narsisliğin kökeni. Narsist, çok yakışıklı bir delikanlıdır. Ormanlar perisi Eko, ona âşık olur, gelgelelim karşılık görmez bu aşkı, çünkü Narsist kendine âşıktır. Bir gölün kıyısına gidip, suya vuran aksini kucaklamak ister sık sık. Böyle günlerden birinde, göle düşüp boğulur. Ruhu, aynı adı alan çiçek şeklinde tecessüm eder. Divan şiirinde Nergis imgesi, mest ve mahmur olmayı çağrıştırır. “Narkotik”  kavramı da buradan türetilme. 

MEGALOMAN

Megalomani ya da büyüklük hezeyanı ya da büyüklük kuruntusu, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Derin bir ruhsal sorunun belirtisidir. Megalomani, kendi başına bir hastalık değilse de oldukça şaşırtıcı bir psikolojik durumdur. Büyüklük hezeyanları kişinin, yetenekleri, nitelikleri ve yaşantısı hakkındaki mantıksız inançlara dayanır. Megalomaniyi, aşırı özgüven ve kendini fazla önemseme halleriyle karıştırmamak gerekir.

MÜTEKEBBİR

Mütekebbir, kibirlenen, büyüklenen anlamına gelir. Yaklaşık olarak aynı anlama gelen Müstekbir kelimesi de aynı köktendir. Aynı kökten türetilen başka sözcükler de var: Kibir, kibriya, ekber gibi.

İşte bu üç hastalığa duçar olanlara karşı mütevazı durduysanız, yandınız demektir. Övünecekler dinleyeceksiniz, onaylayacaksınız; nefeslendiklerinde ise övgü nöbetini siz devralıp pohpohlayacaksınız demirci körüğü gibi, gurur ateşlerini canlı tutacaksınız.

Bunu yapmamalısınız, çünkü bir narsisti övmek, kendi kişiliğinize sövmektir aslında; bir megalomanın övgü arzularını kamçılamak, kendinize de, ona da en büyük kötülüktür ve bir mütekebbire “kibirliye kibretmek sadakadır” hadisince davranmamak en büyük riyadır.

Haa bakın bunu da özellikle vurgulamam gerek, üçüncü hal olan “mütekebbirlik hâli”, “enaniyet” (benlik, kendini beğenmişlik, kendini bir şey sanma) takviyeli olarak, en çok dini kisve giyenlerde, Yaşar Nuri Öztürk’ün “saltanat dincileri” dediği adamlarda görülüyor.

Evet... HİNOĞLUHİNLER kaldı... Zekâ ve yaratıcılıklarını şeytanlıkta kullananlar, gördüğü her açığa dalanlar, her zaaftan yararlananlar... Tatlı diken tuzakları vardır bunların tatlı dillerinde, tadınca işler içerinize.

Şiir kitaplarımdan birinde bulunan bir dörtlük, bunlardan benim neler çektiğimi yeterince vurguluyor, onu sunayım son sözler olarak:

Ricam kuşdili, uyarım Çince
Yüzüm yumuşak, direncim ince
Ana rahminde talim görmüşsün
Sömür, yararlan hinoğlu hince.