Milli Eğitim Şûrası toplandı; 179 tavsiye kararı alındı, dağıldı; ancak tartışmalar devam ediyor. Bu 179 tavsiye kararı toplumun tavrı ve tepkileri dikkate alınarak zaman içinde uygulamaya konulacak. Ne yazık ki bu iktidar döneminde her işin özü, koparttığı fırtına ve gürültünün kalabalığında kayboluyor. Bu bakanlık AKP dönemine kadar pek çok şûra topladı. Neden o şûralarda böyle gürültüler, böyle çatışmalar yoktu da bugün var?
Sebep, AKP iktidarının topluma vermek istediği şekil ve kendi ideolojisine göre dönüştürme ve düzenleme gayretleridir.
AKP, “Ben istediklerimi öğreterek gelecek nesilleri düşünen, hak talep eden, nedenleri ve niçinleri olan kartallar yerine sallabaşların hüküm sürdüğü serçeler diyarı yapmak istiyorum” diyor... İktidarının başlangıcında Türkiye’deki pek çok değişimi “AB böyle istiyor” diyerek sunan ve savunan iktidar, din dersi konusunda olduğu gibi, işine gelmeyen AB’nin itirazlarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına fena halde öfkeleniyor. Bütün bu gerçekler ortada iken, Sayın Erdoğan’ın ilk kez açılışını yaptığı şûrada: “Eğitimde yapılacak değişiklerle yeni bir yaşam tarzını sunacağız” yolundaki beyanı işaret fişeğidir. Demokrasiyle idare edilen ülkelerde; hâkim olan Anayasa düzeni, laik cumhuriyet ve hukuk devleti kurallarının uygulanmasıyla devlet hayatı şekillenir. Eğitim politikalarını değiştirerek gelecek kuşaklara yeni bir hayat tarzının dayatılması mümkün müdür? Bilindiği gibi Birleşmiş Milletler’in “temel hak ve özgürlükler bildirgesi” ile evrensel geçerlilik kazanmış insan haklarının vazgeçilmez esası; kişilere ve toplumlara belli bir yaşam tarzının dayatılmasının mümkün olmadığıdır. Bunun aksine sürdürülen gayretler Türkiye’yi karıştırıyor.
Çocuklarımız harcanmasın
Şu anda Türkiye’de yükseköğretim tam bir perişanlık halinde.. Memleketin ihtiyaç duyduğu alanlarda diplomalı eleman yok, diğer alanlarda ise ihtiyacın neredeyse 10 katı diplomalı var. Bu şûradan beklenen; vatan çocuklarının başıboş akıp giden, heder olan sular gibi harcanmasına “hayır” diyerek çarelerini kamuoyuna ilân etmesiydi. Ama öylesine bulutlar üstü bir şûra ki, içine girdiği hava ile PİSA testleriyle ilgili dosyaları bakanlık gündeme koymamış. Türkiye PİSA testlerinde çok sıkıntılı ve çok acıklı bir durumdadır. Bu test OECD ülkeleri öğrencilerinin matematik, fen ve okuma düzeylerini ölçüyor. Ortaya çıkan listede ne yazık ki Türkiye’miz 64 ülke içinde 42. sıradadır. Bunun halimiz ve geleceğimiz açısından ne ifade ettiğini, Milli Eğitimdeki yönetici kadro düşünmüyor.
İkinci önemli konu; eğitimdeki büyük gerçeği görmektir. Almanya teknik öğrenime önem veren bir eğitim sistemini uygulamaya koydu. Gelişen Alman ekonomisinin ihtiyaç duyduğu insan malzemesi buradan sağlandı. Almanya hızla sanayileşmesini, dünya ticaretindeki payının artmasını bu eğitim sistemine borçludur. 1917 ihtilalinden sonra Lenin, Alman eğitim sistemini incelemek üzere karısını Almanya’ya gönderdi. Eşinin başlattığı araştırma ve hazırlık çalışmalarını geliştirerek Rus maarif sistemini yeniden kurdu. Bu sistemin özü; her diploma kademesinde eğitimini tamamlayan gencin üretime katılması, mutlaka verimli olmasıdır.
Akılcı uygulama şart
Hükümetin düşünmesi gereken birinci iş budur. “Dindar nesil, kindar nesil” halkın hoşuna gitmek için ifade edilmiş sloganlardır. Eğitim sistemimizin slogana değil, akılcı uygulamaya ihtiyacı var. İkinci iş; ülkenin ihtiyacına göre hazırlanmış insan gücü planlamasıdır. Şûra’da esen rüzgârlarda bu ciddi işleri hiç görmedik. Mesleksiz, işsiz yüz binlerce genci düşünen olmadı!
Türkiye yıllardır okullarında yabancı dil öğretmeye çalışıyor. Üstelik bu yabancı dillerle aynı alfabeyi kullanıyoruz. Ne yazık ki yabancı dil öğretemiyoruz. 2013 yılı liselerden mezun olup üniversite sınavına giren öğrencilerden 26 bin 662’si İngilizce sınavına girmiş. 80 soruda doğru cevap ortalaması sadece 28,08’dir. Biz milyonlarca çocuğumuzu 8 yıl yabancı dil eğitimine tabi tutmuşuz, onların içinden bazıları “ben başarılıyım” diye düşünerek İngilizce sınavına girmiş. Netice görüldüğü gibi hüsran olmuştur. Şûradaki bir komisyon, liselere Osmanlıcanın zorunlu ders olarak konmasını tavsiye eden bir karar almıştır. Her mesele bir kenara bırakılmış, Osmanlıca eğitimi üzerinde savaşa girişilmiştir. Türkiye’ye kendi biçtikleri elbiseleri giydirmeye çalışan tepeden inmeciler hüsrana uğrayacaktır. Türk eğitim sistemi: 1-Serbest tenkidi, ilmî araştırmayı, ilme saygı duymayı, 2-Kendi tarihinden gelen, İslâm’ın güzellikleriyle beslenen insan şahsına hürmet duygusunu, 3-Gelişen şehirleşme, yoğunlaşan sanayinin büyüme taleplerini esas almalıdır.
Bu ölçülerle Türkiye’ye ve Avrupa’ya bakacak kuşaklar palavradan uzak, ciddi ve sağlam düsturlarla eğitim sistemine de el koyacaklardır. Türkiye’nin hiç değişmeyen en önemli meselesi maariftir. Çünkü maarif, her şeyden önce gerçeğe, gelişmeye, doğruya ve sağduyulu akla inanmış insan yetiştirme sanatıdır.