İngiltere 1919-1920 yılları arasında 145 kalburüstü Türk asker, devlet adamı ve yazarın ıMalta’ya sürgün edip, Türk milletini başsız bırakarak Türkiye’yi ortadan kaldırmayı düşündü. Ermeni meselesini de ilgilendiren, Türk Kurtuluş Savaşı içindeki Malta Sürgünleri olayı ibretle yeniden okunmalıdır.
1.Dünya Savaşı’nın sonu ve Mondros Mütarekesi
Türkiye 1914 yılında, Almanya, Avusturya- Macaristan, Bulgaristan bloğu içinde; İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı girdiği 1.Dünya Savaşı’ndan 1918 yılında mağlûp çıktı.
Osmanlı Devleti adına 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayan Bahriye Nazırı Rauf Bey’in ve Türk hükümetinin umutlu iyimserliğine rağmen bu anlaşma bir ateşkesten ziyade, Osmanlı Devleti’ni yok etme amacına yönelikti.
Nitekim anlaşmanın 4.maddesine göre: Ermeni esirleri ve tutuklularının derhal İstanbul’da toplanması ve kayıtsız şartsız itilâf devletleri kuvvetlerine teslim edilmesi istenmekte idi. Yalnız bu madde bile, Ermenilerin Türkiye’nin düşmanları ile işbirliği içinde olduğunu savaşan taraflardan biri içinde yer aldığını açıkça ortaya koymaktadır.
24.maddede ise; Doğu Anadolu’da Ermeni vilâyetleri denilen 6 vilâyette yâni Sivas’a kadar olan bölgede kargaşa çıkarsa, buraların müttefikler tarafından işgal edileceği belirtilmektedir. Bu anlaşma maddeleri ile müttefiklerin Anadolu’yu parçalama niyetinde olduğu, işgal ettikleri yerlerde Ermeni devleti kuracakları, Rum ve Ermenilerin kurtarıcıları olarak Türkiye’ye geldikleri belli olmaktadır.
İstanbul’un işgali ve insan avının başlatılması
Mondros Mütarekesi’nden çok kısa bir süre sonra, 13 Kasım 1918’de, 55 parçalık düşman donanması Çanakkale Boğazı’ndan geçip, Dolmabahçe önünde demirledi. İngilizler İstanbul’a ayak basınca, yalnız İstanbul’da değil bütün Türkiye’de bir insan avı başlattılar. Ama öncelikle 9 Türk komutanın cezalandırılmak üzere yakalanmasını istediler. Bunlar: 6.Ordu komutanı Ali İhsan Paşa, Medine’yi savunan Fahrettin Paşa,Kafkasya Ordusu komutanı Nuri Paşa, Azerbaycan Ordusu komutanı Mürsel Paşa, Kafkasya 9.Ordu komutanı Şevki Paşa, Pozantı’da ikinci ordu komutanı Nihat Paşa, Yemen 40.Tümen komutanı Galip Paşa ve Yemen’de 7.kolordu komutanı Tevfik Paşa’dır.Görüldüğü gibi bu isimler, savaşta İngilizleri yenen veya onlara güçlükler çıkaran, vatanlarını kahramanca savunan Türk ordusunun komutanlarıdır.
Ermeni Patrikhanesi ile Ermeni liderler de İngilizlere verilmek üzere Türk yöneticilerini suçlayacak olay ve belge arayışına girdiler.
2 Ocak 1919 günü İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Colthorpe İngiliz Hükümeti’ne gönderdiği yazı ile bazı Türk devlet adamlarının tutuklanması için izin istedi.
İngiliz Hükümeti başbakanı Liberal Partili hastalık derecesinde Türk düşmanı olan Lloyd George idi. Türkiye’ye karşı fanatik bir husumeti olan bu adam daha savaşın başında yaptığı bir konuşmada Türkleri insanlığın bir kanseri olarak görmekteydi.(1)
İngiliz Dış İşleri Bakanı Muhafazakâr Parti’den Lord Curzon’da Türk düşmanlığında başbakanından aşağı değildi. Curzon 5 Şubat 1919 günü Amiral Colthorpe gönderdiği talimatta tutuklanacak Türk subay ve görevlilerini şöyle sıraladı:
1. Mütareke hükümlerine uymakta kusur edenler.2.Mütareke hükümlerinin uygulanmasına engel olanlar.3.İngiliz komutanlarına ve subaylarına hakaret edenler.4.Tutsaklara kötü davrananlar .5.Gerek Türkiye’de, gerekse Kafkasya’da Ermenilere veya diğer ırklara zorbalık edenler.6.Malların yağmasına, yok edilmesine katılanlar. 7. Savaş yasalarıyla, törelerini çiğneyenler. (2)
İngilizlerin keyfine göre icat edilen bu suçlarla amaçlanan, Türkleri boyunduruk altına almaktı. Calthorpe talimatı alır almaz bunu İstanbul Hükümeti’ne vermek için bir notaya dökmeden önce İstanbul’daki müttefiki olan Fransız Yüksek komiseri Franchet d’ Esprey’egösterdi.Fransız komutan itham edilen kişileri tevkif etmek, yargılama ve cezalandırılma sorumluluğunun Türk makamlarına ait olması gerektiğini ileri sürdü. Onagöre; savaş sonunda Alman, Avusturya ve Bulgar görevlilerden hiçbirisinin yakalanmaması Türklere karşı bir ayırımcılık yapıldığı izlenimi doğuracaktı.Fransa’nın bu görüşlerine rağmen
İngilizler yollarından şaşmadı.
Türk devlet adamları ve subaylarının tutuklanması
İngiliz hükümetinin talimatı doğrultusunda tutuklamalara başlamak için İngiliz Yüksek Komiserliği bünyesinde bir çalışma grubu oluşturulup bunun başına daha önce İstanbul’da yıllarca çalışmış Andrew Ryan isimli tercüman getirildi. Bu adam eskiden tanıdığı Rum ve Ermenilerle birlikte çalışıp, Türk savaş suçlusu olarak belirleyecekleri adlardan oluşan “Kara listeler” hazırlamaya başladı. Bu listelerde Atatürk de bulunuyordu. O günkü olay ve kişilerle ilgili öncelikler yüzünden onu kıl payı kaçırdılar. Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktıktan sonra aylarca kovalandı, İstanbul’a çekilerek tuzağa düşürülmek istendi.
Tevfik Paşa Hükümeti’nin tarafsız uluslararası bir komisyon kurmak için çalışması
İngilizlerin bu çalışmalarından rahatsızlık duyan Tevfik Paşa hükümeti 1919Şubat ayında 5 tarafsız ülke (İspanya, Hollanda, Danimarka, İsveç ve İsviçre) hükümetlerine başvurarak Ermeni zorunlu göçü hakkındaki ithamları incelemek için tarafsız bir komite kurulduğunu ve bu komisyona ikişer adli müfettiş göndererek gerçeklerin ortaya çıkarılmasını istedi. Türk hükümetinin bu beklenmedik çıkışı İngilizleri telâşlandırdı. Söz konusu ülkelerin bu komisyona üye göndermesini engellediler. Belki de bu girişimlerin etkisi ve İngilizlerin baskısıyla Tevfik Paşa hükümeti düşürülüp, İngilizlerin istediği Damat Ferit Paşa sadrazam oldu. İngilizler Damat Ferit Hükümetiyle işbirliği yaparak ve Ermeni tazılarıyla“yalnız İstanbul’da değil, bütün Türkiye’de amansız bir insan avına başladı.
Bekirağa Bölüğü Hapishanesi
İngilizler 23 Ocak - 20 Nisan 1919 günleri arasındaki dönemde, yakalanmaları için 223 kişinin adını Tevfik Paşa hükümetine ve daha sonra gelen Damat Ferit Paşa Hükümetine verdiler. Bunların arasında 37 Türk subayı bulunuyordu.Yakalananlar İstanbul’da toplandı, "Bekirağa Bölüğü” denilen Harbiye Nezareti Cezaevi’ne tıkıldı. İsnat edilen en büyük suç ise “Ermeni Soykırımı” idi.
Boğazlayan kaymakamı Kemal Bey’in idam edilmesi
Sıkıyönetim Mahkemeleri Bekirağa Bölüğü tutuklularından bir Türk savaş suçlusu hakkında ilk kez idam cezası verdi. Eski Boğazlayan kaymakamı Kemal Bey 8 Nisan 1919 günü ölüm cezasına çarptırıldı. Sadrazam Damat Ferit idam kararını aynı gece padişaha yolladı. Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin fetvasını alan Padişah Vahdettin kararı hemen onayladı. (3) Kemal Bey İstanbul’dan aldığı emri uygulayan, görevini kötüye kullandığı ispatlanamayan bir devlet memuru olmasına rağmen, 10 Nisan 1919 günü Beyazıt Meydanı’nda asıldı. Kemal Bey’in somut deliller olmadan idam edilmesi işgal İstanbul’unda büyük gösterilere ve tepkilere sebep oldu. İngilizler bundan dehşete düşerek Türk sanıkları Malta’ya sürgün etme düşüncesine ağırlık verdiler. Ancak İstanbul’daki Sıkıyönetim mahkemeleri Mustafa Kemal’in de içinde olduğu Milli Mücadele kadrolarından 100 kişi için mahkeme yapmadan gıyaplarında idam cezası verdi.
17 Mayıs’ta adı geçen mahkemelerde Ermeni kırımına katılma suçundan sorguya çekilen Ziya Gökalp mahkeme heyeti başkanına şöyle seslendi: “Milletimize iftira etmeyiniz. Türkiye’de bir Ermeni soykırımı değil, bir Türk- Ermeni vuruşması vardır. Onlar bize arkadan vurdular, biz de vurmak mecburiyetinde kaldık. (4)
Kürt Nemrud Mustafa Mahkemesi ve Bayburt kaymakamı Nusret Bey’in idam edilmesi
İstanbul’daki mahkemenin başına “KürtNemrudMustafa” lakabıyla tanınmış Mustafa Paşa getirildi. Artık bu mahkeme bir mahkeme olmaktan çıkmış, yabancılara yaranmak isteyen hükümetin emrini yerine getiren bir görevliler grubu halini almıştı. Bayburt kaymakamı Nusret Bey 29 Nisan 1920’de gazetelere verilen ilanla 5 yıl önce Bayburt’ta geçen olayın şahitlerinin İstanbul’da arandığı davasında kendisini tanımayan yalancı şahitlerin sözleriyle ölüm cezasına mahkûm edildi. İdamından önce arkadaşı Süreyya Beye şunları söyledi; “İsnad olunan cürümlerden hiçbirini işlemedim. Düşmanlarımıza hoş görünmek için masum bir Türk kellesi daha uçurtmak istediler. İktidar ellerinde, yaparlar. Fakat bunların hesabını sizler sorup arayacaksınız.” Nusret Bey 5 Ağustos 1920’de Beyazıt Meydanı’nda asıldı. O gün Ermeni Patrikhanesi’nde bayram yapıldı. (5)
Malta’ya gönderilen sürgünler
İngilizler İstanbul’da Türklerin gerek mahkemelere, gerekse idamlara tepkisi üzerine 28 Mayıs 1919 gecesi Bekirağa Bölüğü Hapishanesi’nden 67 kişiyi gözetim altına aldılar. HMS Enaisimli gemiyle Eylül ayında bunların 12’sini Mondros’a, diğerlerini Malta’ya götürdüler. Fransızlar Türk esirlerin yurt dışına çıkarılmalarına itiraz edince, bunun Türk tarafının isteği üzerine yapıldığını bahane ederek, Malta’ya esir göndermeye devam ettiler. Son Osmanlı Meclisi İstanbul’da toplandı. 16 Mart 1920 günü İngiliz polisi Meclis’in kapısına dayandı. Mustafa Kemal’in yakın arkadaşlarından bazı mebuslar tutuklandı. 1920 yılında Malta’ya sürülenler öncelikle Kemalistlerdi. Malta Sürgünleri arasında kimler yoktu ki? Eski sadrazam Sait Halim Paşa, Meclis başkanı Halil Menteş, Mebusan Meclisi Reisi Hacı Adil Bey, Şeyhülislam Hayri Ürgüplü, Bakanlar: Mithat Şükrü Bleda, Rauf Orbay ,Kara Kemal, Ahmet Şükrü, Tanınmış Milletvekilleri: Zülfü Tigrel, Arif Fevzi Pirinççioğlu, Ali Çetinkaya, Valiler: Hasan Tahsin Uzer, Ordu Komutanları: Ali İhsan Sabis, Fahrettin Türkkan, Büyük Yazarlar: Süleyman Nazif, Aka Gündüz, Seçkin Profesörler: Ziya Gökalp, Ahmet Ağaoğlu, Gazete Başyazarları: Celal Nuri İleri, Hüseyin Cahit Yalçın gibi tanımış isimlerin hepsi bir arada idi.
İngilizlerin Amerika’dan delil istemesi
İngiliz Yüksek Komiserliği Malta sürgünleriyle ilgili hazırladığı suç delillerini, iddianameyi topluca Londra’ya gönderdi. Bunlar Yüksek Komiserliğin iki yıldan beri hazırladığı 56 suçluyu yargılamak için topladığı suç delilleri idi. Lord Curzon’a yazdıkları yazıda: ”Bu delillerin de yeterli olmadığı anlaşılarak Amerika’nın elinde daha fazla delili olabileceği belirtilerek, bunların istenmesinin yerinde olacağı vurgulanıyordu." Çünkü Amerika’nın 1.Dünya Savaşı’ndan önce Ermeni Tehciri’nin olduğu bölgelerde çok sayıda ajan, misyoner ve görevlileri vardı. Bunlar ABD Dış İşleri Bakanlığı’na çok sayıda rapor göndermişlerdi.
31 Mart 1921 günü Lord Curzon İngiltere’nin Wahington Büyükelçisi Sir A.Geddes’e gönderdiği telgrafında; “Malta’da İngiliz Hükümeti’nin eli altında Ermeni soykırımına katılmaktan sanık tutuklu Türkler olduğunu, kurbanların kaybolması, dağılması veya başka sebepler yüzünden suç delillerini ortaya çıkarmak için büyük güçlüklerle karşılaşıldığını, Amerika’nın elinde bulunan kovuşturmaya yarayacak deliller bulunup bulunmadığını öğrenilmesini” istedi.
Büyükelçi 2 Haziran 1921 günü gönderdiği cevabında; “Amerika Dış İşleri Bakanlığı’nda birçok soruşturma yaptığını, Amerikalıların elinde Ermeni tehciri ve kırımıyla ilgili birçok belge olduğunu, ancak bu belgelerin olaylara karışmış kişilerden ziyade, suçların işlenişini gösterdiğini” belirterek, İngiliz Hükümeti arzu ederse kaynağı açıklanmamak kaydıyla bu belgeler Büyükelçilik emrine verileceğini, ancak bu belgelerin Malta’da tutuklu bulunan Türklerin kavuşturmasında delil olarak işe yarayabileği konusunda kuşkulu olduğunu yazdı.
16 Haziran 1921 günü Lord Curzon Washington Büyükelçiliğine Maltasürgünlerinin listesi gönderip; “Bu kişilerin herhangi birinin aleyhinde açılan Amerikan Hükümeti'nce bir delil sağlanıp sağlanamayacağını sordu. İki hafta sonra Büyükelçi Geddes şu cevabı gönderdi: ”Üzülerek arz edeyim ki, bu belgelerin içinde yargılanmak üzere Malta’da tutulu bulunan Türkler aleyhinde delil olarak kullanacak hiçbir şey yoktur.” (6)
İngilizlerin Ermeni kırımı bahanesiyle gerek Türk, gerekse evrensel hukuka uymayan usullerle tutukladığı, hapsettiği ve Malta’ya sürgün ettiği Türklerle ilgili dava çökmüştü. İngilizler yaygara yaptıkları gibi Türklerin Ermeni Soykırımı’na bulaştığına dair deliller bulamamışlar ve Türkler Ermeni Meselesinde aklanmıştı.
Bu netice üzerine iki yıldan fazla tutsak tutulan Malta sürgünlerinin çoğu Türkiye’de TBMM Hükümeti’nin elinde tutuklu bulunan İngilizlerle 1 Kasım 1921 günü değiş tokuş yapılarak, serbest bırakıldı. Daha önce kaçanlar kendi imkânlarıyla yurda döndü. 145 Malta sürgününden 15’i orada öldü. Turgut Reis leventlerinin yanına gömüldü. 20 kadarı tek tek veya topluca kaçmayı başardı.
Günümüz ve Malta Sürgünleri
Son yıllarda Türk Ordusu’na kumpas kurularak yüzlerce Türk Silahlı Kuvvetler mensubunun hapishanelere tıkılması Malta Sürgünleri olayını hatırlatmış, bâzı politikacı ve yazarlar Türk Ordusuna yapılanın Malta Sürgünleri’ne yapılanın aynısı olduğuna dikkat çekmişlerdir. Fakat Malta Sürgünleri yukarda anlattığımız târihî ve hukukî olaylarla aklanmasına rağmen, Türkiye’de günümüzde bâzıları Malta Sürgünlerini hâlâ suçlamaya devam etmektedir.
Bunlardan Taraf Gazetesi’nde târih yazıları yazan Ayşe Hür; “Malta’ya sürülen kişilerden çoğu 1915 Tehciri’nde bugün soykırım diye nitelenen suçları işleyen kişilerdi ve yargılanmadan dönmelerinin karmaşık nedenleri vardı” demektedir. (7) “Hayastaninfo” isimli bir Ermeni sitesinde Zeynep Tozduman “Soykırım Sertifakalı Malta Sürgünleri” başlıklı yazısında “Ermeni Soykırımına bulaşanların Milli Mücadele’ye ilk katılanlar arasında yer aldıklarını, üzerlerindeki kanı başka bir kanla yıkamanın telaşıyla Milli Mücadele’ye katıldıklarını” yazabilmektedir. (8) Türk isimli bu kadın yazarlar İngilizlerin bulamadığı delilleri mi buldular? Sanık sandalyesine oturttukları, 100 yıl öncesinin Malta mağdurlarına neden delilsiz “suçlu ayağa kalk" diye bağırıyorlar?
Sonuç
İngiltere, Türk Kurtuluş Savaşı’nı başlamadan ezmek için, bütün bir iktidar kadrosunu, asker-sivil 145 Türk aydınını Malta’ya sürgün etti. Sömürgelerinde bu metoda başvurup, başarılı olan İngilizler, Malta sürgünü Türkler konusunda târihî bir yanılgıya düştü. Çünkü Türkler gibi millî şuur varlığı çok eskilere dayanan, tarih boyunca bağımsız yaşamış, bir milletin içinden 100-150 kişinin yakalanıp sürülmesi Türk Milletinin Kurtuluş Savaşı’nı engelleyemedi.
İngilizler 1. Dünya Savaşı’nda Türk vatanını bölüp parçalamak için Arapları olduğu gibi Ermenileri de kullandı. Ermeni tehcirini bütün dünyaya bir kırım olarak propaganda ettiler. Bu kırımın hesabını sorma amacıyla suç delilleri aradılar, bulamadılar. Amerikan arşivlerini de alt üst ettiler. Bir şey bulamadılar. Türkler temize çıktı ve târihî bir iftiradan kurtuldular. Ama İngilizler belgelerinde itiraf etmelerine rağmen bütün dünyaya kırım yapıldığını gösteren bir tek delil bulamadıklarını açıklamadılar.
Değerli diplomat, araştırmacı Bilal N. Şimşir’in belirttiği gibi; “Malta Sürgünleri olayı İngilizler için yüz karasıdır. İnsanlar keyfi olarak tutuklanmış, sürülmüşlerdir. Bir-iki yıl yargılanmadan ceza evlerinde tutulmuşlar, özgürlüklerinden yoksun bırakılmışlardır. Sorguya çekilmemişler, mahkeme önüne de çıkarılmamışlardır. Suçlu idiyseler yargılanmaları, suçsuz idiyseler salıverilmeleri gerekirdi. Hak hukuk bayraktarlığı yapan İngilizler için bu olay gerçekten yüz kızartıcıdır.” (9)
Atatürk’ün gayretleri ile kurtarılan Malta Sürgünleri İngilizlerdeki Türk düşmanlığının ve hoyratlığının eseridir. Ancak günümüzde Türkiye’yi parçalamak için İngilizlerin 100 yıl önceki bu metodundan medet uman Türk düşmanları vardır.
Kaynakça:
1. Taha Akyol, Bilinmeyen Lozan, Doğan Kitap, s. 22-23, Ocak 2014, İstanbul
2. Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, s.58,Altıncı Basım,Aralık 2012, Ankara
3. Ali Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu, s.202-204,5.baskı, Ankara, 2010
4. Orhan Karaevli, Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak, Doğan Kitap, s.55, Ekim 2008, İstanbul
5. Altan Deliorman, Ermeni Komitacıları, Boğaziçi Yayınları,s. 235-247, 1973, İstanbul
6. Bilal N. Şimşir, a.g.e. S.284-288
7. Ayşe Hür, Malta Sürgünleri’ni nasıl bilirsiniz? Taraf Gazetesi, 28 Şubat 2010
8. Zeynep Tozduman, Soykırım Sertifikalı Malta Sürgünleri, Hayastaninfo.net, 2 Eylül 2013
9. Bilal N. Şimşir,a.g.e. S.523