Türk Kurtuluş Savaşı konusunda çok önemli çalışmalara imza atan Salahi Sonyel, “Kaygılı Yıllar” isimli eserinde, 1918-1923 yılları arasındaki Türklerin bu ölüm kalım döneminin perde arkasını, İngiliz ve diğer yabancı ülke arşivlerindeki gizli belgelere dayanarak anlatmaktadır.

Türk tarihine yaptığı hizmetler nedeniyle Atatürk Üstün Hizmet madalyası almaya hak kazanan ve Türk Tarih Kurumu şeref üyesi olan Salahi Sonyel’in bu eserinde; Türk Devleti’ni dünya haritasından silmeyi amaçlayan o yıllardaki düşmanımız İngiltere’nin gizli belgelerinden bu devletin ülkemizi nasıl yok etmek istediğini, bu amaçla kimlerle işbirliği yaptığını; kimlerin Milli Mücadele’nin yanında, kimin dost, kimin düşman olduğunu öğreniyoruz.

Salahi Sonyel, araştırmacılara açılan arşivlerde yıllarca süren çalışmalarının sonucunda okuduğu “gizli” belgelerin özet olarak, şunları ortaya koyduğunu yazıyor:

“Dünya Savaşı başlamadan çok önce emperyalist devletler Osmanlı Devleti topraklarında üstünlük, etki ve çıkar sağlamak için birbirleriyle yarışıp ve çatıştılar.

Birinci Dünya Savaşı’ndan çok önce yayılmacı devletler kendi ekonomik, stratejik çıkarları için Osmanlı topraklarına gezgin, misyoner ve diplomat kılığında ajanlar göndermeye başladı; çok geçmeden Rum, Ermeni, Süryani, Yahudi, Kürt hatta kimi Türk toplum önderlerinin kafasını çelerek kendi amaçları için kullandılar.

Bu sömürgeci devletlerin Osmanlı azınlıklarının kimi önderlerini aldatmak amacıyla vermiş oldukları sözlerin çoğu sahteydi; çünkü bu sömürgeciler, Osmanlı devletindeki azınlıklarla değil, onların yaşadıkları topraklarla, bölgeler ve doğal kaynaklarla ilgileniyordu.

Bu azınlıkların kimi dar görüşlü, bencil, çıkar düşkünü önderleri, özellikle Ermeni, Süryani, Kürt aşırılar güçlü devletlerin sözlerine kanmış ve kasten veya bilgisizce davranarak, bu devletlerin Osmanlı devletini bölme davranışlarında onlara alet olmuş; bunun sonucu olarak Osmanlı devleti ve özellikle Anadolu halkları büyük bir felâkete uğramıştı.

Milyonlarca masum insanın hayatına mal olan kanlı 1. Dünya Savaşı sonunda yenilen Osmanlı Devleti’ne, İngiltere feci Mondros Mütarekesi’ni dayattı. Galip güçler aslında bu silah bırakışmasının kimi çapraşık maddelerinden yararlanarak veya kendi çıkarları açısından yorumlayarak, Osmanlı Devleti’nin kilit noktalarını işgal etmeye başladı; oysa bu bölgelerde yaşayan halkın çoğunluğu Türk ve öteki Müslümanlardan oluşuyordu. Böylece Boğazlar İstanbul, İngiliz ve Fransız askerleri tarafından işgal edildi; İtalyan askeri güçleri Antalya’ya çıkarma yaptı; Fransız askerleri Kilikya’yı(Çukurova’yı) ele geçirdi; bir süre sonra da Yunan askerleri Aydın’ı (İzmir) istila etti, Batı Trakya Yunanistan’ın denetimi altına girdi, Fransız askerleri Doğu Trakya’yı, İngiliz askerleri Musul’u işgal etti. Bu işgaller, Anadolu’nun kalbini oluşturan bölgelere de yavaşça yayılmaya başladı. Görünüşte müttefik devletler yıllarca süregelmiş olan ve yine kendilerinin yaratmış oldukları "Doğu Sorunu"nu kökten çözümlemeyi ve Türkleri kendi ülkelerinden kopararak, geldiklerini iddia ettikleri Orta Asya’ya sürmeyi amaçlamışlardı. Sevr Antlaşması’yla ise, can çekişen Osmanlı Devleti’ne son darbenin vurulması planlanmıştı. Ancak Türk milli güçleri korkunç bir tehdit oluşturan bu oldubittiye karşı halkı coşturarak direnişi başlattı.” (s. 11-13)

***

Kitapta bu açıklamadan sonra Kurtuluş Savaşı’mızın perde arkasını gösteren, yabancı devletlerin arşivlerinde bulunan 1918-1923 yıllarına ait yüzlerce gizli belge yer almaktadır. Bunlardan ilgi çekici bulduğum bazı önemli belgeleri aşağıda sunuyorum:

İngilizler Mondros Mütarekesi’nden sonra Türkiye’de neler yaptı?

İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Vekili Amiral Richard Webb, İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı yardımcısı Sir Ronald Graham’a (19 Ocak 1919’da) gönderdiği özel yazıda cüretle şöyle diyordu: “Görünüşte ülkeyi (Osmanlı devletini) tümüyle işgal etmemiş olmamıza karşın, şimdi valilerini tayin ediyor veya görevlerinden uzaklaştırıyor; polislerini yönetiyor, basınlarını denetliyor, zindanlarına girerek Rum ve Ermeni tutukluları, işlemiş oldukları suçlara aldırmadan özgür bırakıyoruz… ve istediğimiz her şeyi müsadere ediyoruz. Politikamız süngünün keskin ucuna dayanır.. Halife elimizde olduğu sürece İslam dünyası üzerinde ek bir denetim aracına sahibiz… Bildiğiniz gibi padişah bizi buraya yerleştirmek istiyor…” (s.32)

Diyarbakır’da İngiliz istihbaratı himayesindeki Kürt Kulübü propagandası nasıl bitirildi?

Mustafa Kemal, 17 Haziran’da Kâzım Karabekir’e gönderdiği gizli telgrafla Diyarbakır’daki Kürt Kulübü’nün, “İngilizlerin teşvikiyle, İngiliz himayesinde bir Kürdistan teşkili gayesini takip ettiği anlaşıldığından” ve Kürdistan’ın maruf beylerinden aldığı çeşitli telgraflar üzerine dağıtıldığını; bu kulübün hiçbir Kürt’ü temsil etmediğini; birkaç serserinin girişiminin sonucu olduğunu; yurt ve ulusun tümüyle bağımsız ve özgür yaşaması uğrunda Kürtlerin her fedakârlığa hazır olduklarını söylediklerini” bildirmiş; Kürtler de dâhil, tüm ulusu, yurdun kaderini kurtarma amacıyla birleştirmek karar ve azminde olduğunu belirtmişti. Ertesi gün, Amasya’dan, Edirne’de bulunan 1.Kolordu Komutanı Cafer Tayyar’a telgrafla gönderdiği mesajda, “ İngiliz koruyuculuğu altında bir bağımsız Kürdistan kurulması ile ilgili propaganda ortadan kaldırıldı ve bu amacı güdenler yola getirildi. Kürtler, Türklerle birleşti” demişti.” (s.63)

İngilizler Mustafa Kemal’in Anadolu’dan geri çekilmesini istiyor, fakat başaramıyor

Amiral Calhorpe, Milli güçlerin Amasya toplantısından sonra, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na 23 Haziran’da gönderdiği gizli telgrafta, Gelibolu savaşı sırasında büyük ün sağlamış olan Mustafa Kemal Paşa’nın bir ay kadar önce, Sadrazam (Damat Ferid) tarafından Samsun’a askeri müfettiş atandığını; bu atanmanın “hiç kuşkusuz iyi niyetle yapıldığını; ama Mustafa Kemal Samsun’a ulaşınca, orada yabancı düşmanı ve ulusal duyguların kaynağı biçimine geldiğini; onun geri çağrıldığını, ama bu çağrının o güne kadar hiçbir etkisi olmadığını” bildirmişti. (s.67)
Rum Pontus devletinin kurulması için çalışan Ortodoks piskopos İngiliz Yarbay Ian Smith’in 13 Temmuz’da Samsun- Amasya bölgesindeki durumla ilgili olarak kaleme rapora göre: “Samsun’daki piskopos, bir Pontus devleti kurulması için şimdi yapılmakta olan propagandanın önderliğini yapıyor. Kendisi ilçenin her yanında, siyasi amaçlarla kurulmuş Rum çetelerini denetimi altına almıştır. Görüşlerinde tolerans sahibi değildir ve bir Helenist olarak ihtiraslarının hududu yoktur…” (s.77)

Harbord raporuna Türkiye’de Ermeniler

20 Eylül’de Sivas’ta Atatürk ve arkadaşlarıyla görüşen Amerikalı Tümgeneral James J. Harbord’un hazırladığı rapora göre: “Dünya Savaşı’ndan önce bile Ermeniler, birkaç yer dışında, Türk Ermenistan’ı olarak anılan bölgelerde çoğunluğu oluşturamamışlardı. O sırada, tek bir toplumda bile çoğunluğu oluşturdukları kuşkuluydu. Türklerle Ermeniler kendi başlarına bırakılınca ve resmi nedenler olmadıkça, o güne kadar barış içinde birlikte yaşamışlardır.” (s.94)

Hohler’in raporuna Türk Devleti nasıl yok edilecek?

İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir John de Robeck, Lord Curzon’a 4 Kasımda gönderdiği mektuba, yüksek komiserlik görevlilerinden Thomas B.Hohlerin kaleme almış olduğu bir raporun suretini de iliştirmişti. Buna göre: "Türk İmparatorluğu Anadolu’ya sıkıştırılacak ve orada kırpılacaktır. Doğu ve batıda Yunan ve Kürt devletleri kurulacak; Yüce Sultan, bölgesel bir yönetici durumuna getirilecek ve ona kimi anlamsız rütbeler verilecektir. Türkler, yenilgiye uğramış olduklarını bilmiyor. Veya bunu kabullenemiyorlar. Bu konuda onların bir illizyona(hayale) kapılmalarına fırsat verilmemelidir. Ve onların bunu anlaması için başkentlerine el konulmalıdır.” (s.108)

İngizlerin baş düşmanı kim?

İngiliz gizli belgelerinde, İngilizlerin Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’de Atatürk’ü baş düşman gördüklerine dair sayısız belge vardır. Bir örnek olarak;11 Kasımda Amiral Robeck, Lord Curzon’a gönderdiği mektupta şunları yazıyor: “Ülkedeki her düzensizliğin arkasında Mustafa Kemal ve onun Almanlarca yetiştirilmiş olan subayları durmaktadır. Onlar İngilizlerden nefret ediyor ve onlardan korkuyor.” (s.109)

İngiltere Anadolu’ya neden müdahale edemiyor? Türklerle doğrudan neden savaşamıyor? 

İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden Georg Kidston’a göre: “ …Mustafa Kemal’in gücü artarken, müttefiklerin gücü günden güne azalıyor… Doğu illeriyle öteki yerlerde yeterince askeri güç yoktur. İlgili bölgelere tek asker bile gönderemeyiz ve İttihat ve Terakki bunu biliyor. Ek askerler için gerekli mali kaynaklara sahip değiliz. Amerikalılar veya başkaları son anda yardımda bulunmazsa, Yüksek Konsey’in kararlarını Türklere kabullendirmek oldukça güç olacaktır.” (s.117)

Patrikhane İngilizlerden ne istiyor?

İstanbul’daki Rum Ortodoks Kilisesi Patrik vekili Dorotheos Mamalis 24 Şubat’ta yazdığı mektupla İngiltere Canterbury Başpiskopusuna yazdığı mektupla şunları istiyor: “Türkleri İstanbul’dan çıkararak, Doğu’da Hristiyanlığı diriltiniz ve Ayasofya’yı özgürlüğe kavuşturunuz. Ayaklar altında gaddarca ezilmekte olan haç adına size başvuruyoruz.” (s.138)

İtalyanlar, Mustafa Kemal’in lideri olduğu Ankara hükümetine nasıl yakınlaştı?

Kitapta en dikkat çekici noktalardan biri de Mustafa Kemal’in İngiliz-Fransız-İtalyan ittifakına karşı yaptığı hamleler ve İtalyanlardan yardım sözü aldığı gizli görüşmelerdir. Bu konu şöyle anlatılıyor. “5 Eylül’de Roma’ya ulaşan eski Osmanlı diplomatlarından Galip Kemali, aynı gün Mustafa Kemal’e bir mektup göndermiş; bu mektubun sureti İngiliz istihbaratının eline geçmişti. Bu mektubun, İtalyan ajanı Vlora eliyle Mustafa Kemal’e gönderilmiş olduğuna inanılıyordu. O sırada, Vincenzo Fago adlı İtalyan yetkilisinin, Mustafa Kemal’le İstanbul yönetiminin arasını bulmayı başaramayarak Anadolu’dan döndüğü bildirilmişti. Galip Kemali, Mustafa Kemal’e gönderdiği mektupta, 5 Eylül’de Roma’ya ulaştığını; 6 Eylül akşamı İtalya Dışişleri bakanlığı siyasi daire şefince, Konsey Başkanı M. Giollitti adına ziyaret edildiğini; kendisine, İtalya’nın Yakın Doğu’da güçlü bir Türkiye’yi görmeyi düşlediğini; Ankara ile İstanbul’un arasını bulmaya hazır olduğunu söylediğini bildirmişti.
Ekim ayının sonuna doğru Galip Kemali’yi görmeye giden İtalya Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, Kemalistler
“akıllıca davranırlarsa”, İtalyan yönetimin, barış koşullarının değiştirilmesi için elinden geleni yapmaya çalışacağını söylemişti.” (s.182)

Yunan-Kürt İlişkileri

Bu sıralarda Yunan yönetimi, zaferi ne pahasına olursa olsun sağlamayı amaçlamıştı ve İstanbul’daki Kürt Mustafa Paşa ve Bedirhan ailesinin önderi Emin Ali gibi Kürt unsurlarla işbirliği sağlamaya çalışıyor; onları, Kemalistlere karşı ayaklanmaya kışkırtıyordu. İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold’un 25 Mayıs’ta Lord Curzon’a bildirdiğine göre Bedirhan ailesinin önderi Emin Ali, Kürt akımının baş tahrikçilerinden biri olan oğlu Celadet’le birlikte o gün, İngiliz Yüksek komiserliğinde görevli Andrew Ryan’ı ziyaret etmiş; dostlarıyla kendisinin başkentte Yunan temsilcisiyle görüştüklerini ve ona, Mustafa Kemal’e karşı bir Kürt akımı başlatmayı dilediklerini; bunun hem Yunan(Rum) hem de Kürt çıkarlarına yardımcı olacağını, ama bunu yapmadan İngiliz yönetiminin de izninin alınması gerektiğini söylediklerini bildirmişti. (s.256)

İngilizlerin kuklası Kürdistan Teali Cemiyeti ve (Nemrut) Kürt Mustafa Paşa

Kitapta 1921 yılında İngiltere Dışişleri Bakanlığına gönderilen gizli İstihbarat raporuna göre Kürt Mustafa Paşa, 1918’de Kürdistan Teali Cemiyeti’ne atanmış, 1918’de bu derneğin başkanı olmuş ve o tarihten sonra, dernekle ilgili çalışmalarını sürdürmüştü. Mondros’tan sonra orduya dönmesine izin verilmiş ve savaş suçlarından sanık kişileri yargılamakla görevlendirilen askeri mahkemeye atanmış ve Ermeni tehciri bahane edilerek suçsuz görev-lileri idama veya zindana göndermiştir... İstihbarat raporunda onun eylemleri şöyle anlatılıyor: "Kürt Mustafa İstanbul’dan ayrılmadan önce, oradaki Ermeni Patriği’nin desteklediği Ulusal Ermeni Demokrat Partisi’yle ilişki kurmuştu. Uzun bir süreden beri Ermeniler, Rumlar ve Kürtler, kendi aralarında Türklere karşı işbirliği yapmak emeli beslemektedirler. Mustafa Paşa İstanbul’dan ayrılmadan önce kimi Ermeni politikacılar aracılığıyla, Yunan yüksek komiserliğiyle yazışıyordu. Mevlânzade Rıfat’la öteki Kürt önderlerin, kendilerine mali yardım yapılırsa, Yunanlıların savını desteklemeyi kabullendikleri biliniyor… (s.299)

Mustafa Kemal’in stratejisi ve İngilizlere meydan okuması

Günümüzde İngilizlerin bir silah atmadan İstanbul’u Ankara hükümetine verdiğini iddia edenler, aşağıdaki gizli İngiliz belgesinde Atatürk’ün İngilizlere restini okusunlar!

Kitapta 17 Ekim 1922 tarihli İngiliz Gizli İstihbarat Raporu’na göre, 11 Ekim’de İzmir’den ayrılan bir İngiliz ajanı şu bilgiyi iletmişti: "Bugüne kadar Mustafa Kemal’in stratejik planı, hiçbir aksama çıkmadan başarılı olmuştur. 26 Ağustos’taki genel saldırı büyük gizlilik içinde hazırlanmıştı ve iki gün öncesine kadar bunu ancak üç kişi biliyordu. Boğazlara ve Marmara Denizi’ne ulaşmış olan Mustafa Kemal’in planı şuydu: (a) Trakya ile İstanbul’u ele geçirmek; (b) Musul ilini yeniden fethetmek ikinci amaç, birinci amaç gerçekleşinceye kadar ertelenecekti. Mudanya konferansından sonra Mustafa Kemal, barış konferansının başlamasından sonra, iki ay içinde İstanbul ve Trakya Türklere devredilmezse ivedilikle husumete başlanacaktı. İtalyanlarla Fransızlar bu saldırıya müdahale etmeyeceklerine dair ona güvence vermişlerdi.” (s.376)

Fanatik Türk düşmanı İngiliz Başbakanı Lloyd George Lozan hakkında ne düşünüyor? 

Daily Telegraph gazetesi 28 Temmuz 1923 günkü sayısında İngiltere’nin eski başbakanı David Lloyd Georg’un şu demecini yayınlamıştı: “Her şey sona erince, İsmet’in gülümsemesine şaşmamalıdır. Ankara’dan alınan haberlere göre barış, orada büyük bir Türk zaferi olarak karşılanmıştır ve bu bir gerçektir. Mudanya Paktı Sevr değildi, ama kesinlikle Lozan’dan daha iyidir. Sevr’den Mudanya’ya bir gerileme idi; ancak Mudanya’dan Lozan’a bir bozgundur.” (s.390)

Sonuç

Bu kitaptaki belgeleri okuyunca son yıllarda bazı kimselerin ortaya belge koymadan, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet tarihimiz konusunda kendilerine göre, tarih yazdığı görülüyor. Hâlbuki tarih belgelere dayanmalıdır. Bunların amacının Kurtuluş Savaşı’nı yapan kahramanlarımızı itibarsızlaştırmak, Cumhuriyet dönemini karalamak olduğu anlaşılıyor. Salahi Sonyel’in bir ders kitabı gibi okunması gereken eseri, bize düşmanımızın kaynaklarından Kurtuluş Savaşı’nın gerçeklerini gösteriyor!