Münih, Bavyera’nın başkenti

Münih,1,5 milyon nüfusu ile Almanya’nın Berlin ve Hamburg’dan sonra 3.büyük şehri ve Bavyera eyaletinin başkentidir. Münih gezimize şehrin merkezinde olan Marienplatz’dan başladık.  Daha önce birkaç defa geldiğim Münih'i geniş caddeleri, İngiliz Bahçesi, müzeleri, Televizyon Kulesi ve Olimpiyat Stadyumu ile parkını beğenmiştim. Münih’e yaptığımız son gezide şehrin bu bölgesinin mimari yapısının bozulmadığını, yüksek yapılarla şehrin görünüşünün değiştirilmediğini gördüm. 

Marienplatz’da Rathaus 
Rathaus (Belediye)

125 yıl önce gotik tarzda yapılmış yeni belediye binasının 85 metre yüksekliğinde kulesi var. Münih 2.Dünya Savaşı’nda bombalarla yerle bir edilmiş. Ancak bütün tarihi yapılar eldeki planlarla taş taş üstüne konularak; aslına uygun olarak yeniden yapılmış. Almanya'da ve dolayısıyla Münih'te çok sıkı bir tarihi eser koruma yasası var. Şehrin bu bölgesinde belediyenin ve arkadaki Kadınlar Kilisesi’nin 100 metre yüksekliğindeki kulelerinden daha yüksek olacak hiçbir yapıya izin verilmemiş. Belediye binasının ön cephesinde Prag’da saat kulesinde olduğu gibi figürlü gonklar var. Bu figürler Bavyera tarihindeki önemli olayları canlandırıyor ve her gün belli saatlerde gonkla gösteri tekrarlanıyor. Münih’in ünlü futbol takımı Bayern önemli şampiyonluklarını bu binanın balkonlarından meydandaki halkı selamlayarak kutluyor. Biraz ilerde gördüğümüz, gotik tarzdaki eski belediye binası da Münih’te eski eserlerin itina ile korunduğunu ve muhafaza edildiğini; şehrin karakterinin bozulmasına izin verilmediğini gösteriyordu.

Sütun üzerindeki Meryem heykeli


Meydanın ortasındaki sütun üzerinde hilâle basmış, sol eli ile haçlı bir küre ve kucağında çocuk İsa’yı tutan, sağ eliyle haçlı asasını göğe yükseltmiş Hz. Meryem heykeli duruyor. 1638 yılında Bavyera kralı 1. Maximilien tarafından yaptırılan bu heykelde açıkça Hıristiyan sembolleri İslam’ın sembollerini ayaklar altına almış. Bu heykelin kaidesinde 4 köşede Katolik Hıristiyanlığın 4 düşmanı; Türkler aslan, Protestanlar yılan, açlık ejderha, veba fare olarak küçük heykellerle ve küçük melek figürlerin de bunları yok edişiyle sembolize edilmişti.

Bizi gezdiren Alman Hanım rehbere bu hilâl ve küçük heykellerin anlamını sordum; bana gülerek: “Maxmilien’in Türklerle arası iyi olduğu için bu şekilde yapılmış” dedi. Ancak doğrusu; o yıllarda Almanya ve Katoliklerin can düşmanı Türklerdir. Bilindiği üzere; Hilâl Batı’da Türk’ün sembolüdür. Birçok Hıristiyan Batı şehrinde çeşitli objede hilâlle Müslüman Türkler olumsuz olarak sembolize edilmiştir. Münih’teki bu heykel de bunlardan biridir. Viyana’da Türkleri buradan ve Macaristan’dan çıkaran Prens Eugen’in heykelinde atının ayakları altındaki hilâlle de ezilen Türkler gösterilmektedir.
 
Frauenkirche ve Münih’in simgesi kuleleri

1488’de yapımına başlanan bu büyük kilisenin kuleleri Münih’in simgesidir.

Tabanında şeytanının ayak izi de sembolize edilen bu kilise, gördüğüm diğer Bavyera kiliselerine göre daha sade idi.

5 Höfe

Bu alış veriş merkezi bölgedeki mimariye uygun olarak eski sarayların yeni yapı elementleri ile şehrin mimari bütünlüğünü bozmadan yapılmasına çok güzel örnekti.

Odeonplatz

Münih’in önemli ve güzel meydanlarından biridir. Burada ikiz kuleleri ile Theatiner kilisesi(1663) ile Rokoko tarzında yapılmış saray ve yan tarafında Feldherrnhalle denilen savaş kahramanlarının anısına yapılmış bir anıt duruyor.

Max-Josefplatz
 
Opera

Burada bir Yunan tapınağı şeklinde klasik Avrupa mimarisi tarzında 19.yüzyılda yaptırılan milli tiyatro ve opera binası vardır. Yan tarafta “Rezidenz” denilen saray uzanmaktadır. Bu sarayın yenileme çalışmaları devam etmekte idi.

Maximilianstrasse

Münih’in kültür ve lüks caddesi olan bu yol üzerinde müzeler, galeriler, tiyatrolar, kahveler ve dünyaca ünlü markaların mağazaları var. Bu cadde Max- Josef meydanına kadar gidiyor. Burada Bavyera eyaleti yönetim binaları bulunuyor.

Am Platzl

Burada Münih’in dünyaca ünlü birahanesi Hofbraeuhaus var. Günde 10 bin litre bira içilen bu lokantada kısa deri pantolonlu müzisyenler orkestrası devamlı müzik yaparken, Bavyera kıyafetli garson kızlar hizmet etmektedir.

Hofbraeuhaus’da orkestra
Viktualienmarkt


Burası Münih’in pazar yeridir. Bu pazarda ağırlıklı olarak Fransa, Avusturya, İtalya ve Bavyera’nın özel yiyeceklerini bulmak mümkündür.

Englischer Garten
Münih İngiliz Bahçesi (Englischer Garten)


Şehir içinde 3,7 km karelik alanıyla bu park Münih’in yeşil ciğeridir. Newyork’taki Central Park’tan daha büyük, Avrupa şehirlerindeki en güzel parklarından biridir. Kuruluşu 18.yüzyıl olan dünyanın bu en büyük parkı bizdeki gibi açgözlü vahşi rantçıların hırsına kurban edilmemiş. Bu park bize büyük şehrin içinde insanların dinlenmesi için özenle yeşil alanlar ayrıldığını ve muhafaza edildiğini gösteriyor. Münih’te yeşili, tarihi eserleri katledilen vatan şehirlerimizi düşünmeden edemedim. 

Dachau, ölüm kampı


1933-1945 yılları arasında, Almanya’da Münich yakınlarındaki bu kampa Nazi rejimi karşıtları, Yahudiler ve çeşitli milletlerden tutsaklar getirildi. Bu insanlar her türlü zor işte ölesiye çalıştırıldıkları gibi, üzerlerinde akla gelmeyecek tıbbî deneyler uygulandı; insanlıkla bağdaşmayan işkenceler gördüler, karanlık hücrelere atıldılar, çeşitli vahşi usullerle öldürülüp fırınlarda yakıldılar.
  
Dachau Toplama Kampı Girişi

Kampa girişte bizi demir bir kapı ve üzerinde meşhur “Arbeit macht frei” yani “ İş özgürleştirir” yazısı karşılıyor; içeri girince bu geniş alanın etrafının hendek, dikenli, elektrikli teller, duvar ve gözetleme kuleleriyle çevrili olduğu görülüyor. Sağ tarafta şimdi müze olarak kullanılan büyük bina, iş atölyeleriydi. Bunun arkasında "Bunker" denilen uzun, tek katlı bina, aslında büyük bir tutukevi olan kampın içindeki zindanıdır ve tek kişilik dar, karanlık hücrelerden oluşmaktadır.

Meydanda her sabah saat 4’de bütün esirler toplanıyor ve sayım yapılıyordu. Sol tarafta geniş ağaçlı yolun iki tarafında tutukluların kaldığı 30 baraka vardı. Şimdi yalnız birisi örnek olarak bırakılmış barakada yatakhane, tuvalet ve oturma odaları var. Yatakhanede tutukluların koyun 
  
Kampta tutukluların yattığı 3 katlı ranzalar ve tuvaletler

Koyuna yattığı 3 katlı uzun bir ranza duruyordu. Tuvaletler kapısız bir arada idi. Oturma odasında masalar, dolaplar adeta kutsaldı. Ayakkabısız giriliyor, burada en küçük bir leke yapılmasına dahi izin verilmiyordu.
  
İnsanların yakılmadan önce öldürüldüğü duş denilen gaz odası ve insanların yakıldığı fırınlar

Geniş, ağaçlı yolun iki tarafında barakalar vardı. Bu yolun sonunda solda kampın dışında “Krematorium” denilen yüksek bacalı, içinde gaz odaları, insan cesetlerinin yakıldığı fırınların olduğu bina var. Bu fırınların üstünde duran çengel ve makaralı iplere insanlar asılır ve fırınlarda yakılırdı. Bu söylediklerimizin bir film sahnesinde değil, gerçekten yaşanmış olması burada binlerce insanın böcek gibi öldürülmesi insanı dehşete düşürüyor.
Bu ne zulümdür? Bu ne merhametsizliktir? Bu nasıl korkunç, vahşi bir insanlıktır? İnsan insana böyle aşağılık işler yapabilir mi?  Dachau ölüm kampını gezerken burada yaşayan, son nefesini veren insanların çektiklerini düşünmek bile beni kendimden geçiriyor: bu vahşeti yapanları lanetliyorum. Bundan 70 yıl önce insanların vahşice, yakılarak öldürüldüğü ve yanık insan kokusunu hâlâ hissedildiği bu yerin, bulunduğu ülkenin bize insanlık dersi vermesine ne demeli?
 
Dachau Toplama Kampı’ndan üzüntüyle ayrıldım.