Kop Dağı birçok şairin ilgisini çekmiş, şiirlerinde bu dağımızı imge ya da simge olarak kullanmışlardır. Bu yazımızda, Kop Dağı’nın olduğu, geçtiği dizelerden örnekler vereceğiz.
Arif Nihat Asya’dan başlayayım. “Dağlar” adlı şiirinde şöyle der:
“Tendürek'te, Kop'ta Palandöken'de/Kurtların payı var gelip geçende... /Ki alırlar vermek istemesen de”
Arif Nihat Üstadımız, kurtların payına dikkati çekerken, Cahit Külebi, “Atatürk Kurtuluş Savaşında” adlı şiirinde, her Bayburtlu’nun bildiği o çeşmeyi anlatıyor tüm Türkiye’ye:
“Kop dağı’nda akar bir çeşme var/Serçe parmak kalınlığında suyu/Haram etmiş gece gündüz uykuyu/Akar da akar”
Ya Yetik Ozan?... Asıl adıyla Turgut Günay Hocamız… Türkülerimizi anlatan “Bağlama” adlı o muhteşem şiirinde Bayburt’a da ve Kop’a da yer verir:
“Engeller koymuyor yol sarp, o yaya/Ziganalar sisli, Kop kaya kaya/Bayburt’ta üç günü dönmüş üç aya/Kaygulanıp tütün sarası vardır”
Yahya Akengin’in şiirlerinde Kop’a çok yer vermesinden doğal ne olabilir? Kendi toprağı sonuçta…
“Babamın Ardında” adlı şiirinden dizelerle başlayalım:
“Sahipsiz kuzular meleşirmiş ortalıkta/Dedem Kopdağı Cephesinden döndüğü zaman/Düşmüş yollara çocuk, ihtiyar, hasta/Kuşlar ağıttaymış, hâneler viran”
İşte bu da “Daha Kimselere Anlatmadım” adlı şiirden:
“Bir Emrah türküsü var Kop Dağı’nda/Ninenler söylemiş, analar söylemiş, gelinler söyler/Karşı köyün toprak damlı konağında/Ferhat yine bir dağ deler”
Ve bu da Bayburt’un il oluşuna yazılan şiirden:
“Düşlerimin zor geçitleriydi Kop’lar, Zigana’lar/ Her gün bir Leyla’nın göçüp/Bir hasretin tutuştuğu seneler…/Kanatlarında suskun müjdeler/Dolanırdı Çoruh boylarında turnalar”
Ve gelelim bu satırların yazarına… Biz de az yazmamışızdır ha, Kop Dağı’nı:
“Bayburt Özlemi” adlı şiirimizin o dizelerinden başlayalım:
“Bayburd’um ata yurdum/Alıştığım gurbette özleminle doluyum/Gönlüme hele bir düş/İçimden çığlar kopar/Kop’takine eş”
“Bayburt Övgülemesi” adlı şiirimizde ise Kop Şehitleri Anıtı var:
“İmarette ocak, Kale'de kapu/Kopuz'da Türk mührü, Manas'ta tapu/Kop'ta bir anıt var, bir kutlu yapı/
Arif Nihat Asya’dan başlayayım. “Dağlar” adlı şiirinde şöyle der:
“Tendürek'te, Kop'ta Palandöken'de/Kurtların payı var gelip geçende... /Ki alırlar vermek istemesen de”
Arif Nihat Üstadımız, kurtların payına dikkati çekerken, Cahit Külebi, “Atatürk Kurtuluş Savaşında” adlı şiirinde, her Bayburtlu’nun bildiği o çeşmeyi anlatıyor tüm Türkiye’ye:
“Kop dağı’nda akar bir çeşme var/Serçe parmak kalınlığında suyu/Haram etmiş gece gündüz uykuyu/Akar da akar”
Ya Yetik Ozan?... Asıl adıyla Turgut Günay Hocamız… Türkülerimizi anlatan “Bağlama” adlı o muhteşem şiirinde Bayburt’a da ve Kop’a da yer verir:
“Engeller koymuyor yol sarp, o yaya/Ziganalar sisli, Kop kaya kaya/Bayburt’ta üç günü dönmüş üç aya/Kaygulanıp tütün sarası vardır”
Yahya Akengin’in şiirlerinde Kop’a çok yer vermesinden doğal ne olabilir? Kendi toprağı sonuçta…
“Babamın Ardında” adlı şiirinden dizelerle başlayalım:
“Sahipsiz kuzular meleşirmiş ortalıkta/Dedem Kopdağı Cephesinden döndüğü zaman/Düşmüş yollara çocuk, ihtiyar, hasta/Kuşlar ağıttaymış, hâneler viran”
İşte bu da “Daha Kimselere Anlatmadım” adlı şiirden:
“Bir Emrah türküsü var Kop Dağı’nda/Ninenler söylemiş, analar söylemiş, gelinler söyler/Karşı köyün toprak damlı konağında/Ferhat yine bir dağ deler”
Ve bu da Bayburt’un il oluşuna yazılan şiirden:
“Düşlerimin zor geçitleriydi Kop’lar, Zigana’lar/ Her gün bir Leyla’nın göçüp/Bir hasretin tutuştuğu seneler…/Kanatlarında suskun müjdeler/Dolanırdı Çoruh boylarında turnalar”
Ve gelelim bu satırların yazarına… Biz de az yazmamışızdır ha, Kop Dağı’nı:
“Bayburt Özlemi” adlı şiirimizin o dizelerinden başlayalım:
“Bayburd’um ata yurdum/Alıştığım gurbette özleminle doluyum/Gönlüme hele bir düş/İçimden çığlar kopar/Kop’takine eş”
“Bayburt Övgülemesi” adlı şiirimizde ise Kop Şehitleri Anıtı var:
“İmarette ocak, Kale'de kapu/Kopuz'da Türk mührü, Manas'ta tapu/Kop'ta bir anıt var, bir kutlu yapı/
Sebilli, kubbeli, kuleli şehir/Seferberlik görmüş çileli şehir”
“Bayburtlu Ziver Oğlu Yüzbaşı Agâh Destanı”mızda ise Kocaetepe’den Kop’a getiririz sözü:
“Sinoplu Üsteğmen Feyzullah uçmağa vardı çoktan/Şimdi Agâh’a yol gözükmekte.
“Bayburtlu Ziver Oğlu Yüzbaşı Agâh Destanı”mızda ise Kocaetepe’den Kop’a getiririz sözü:
“Sinoplu Üsteğmen Feyzullah uçmağa vardı çoktan/Şimdi Agâh’a yol gözükmekte.
Son ucu
Sonsuzluk mu son ucu?
Ölüm ölüm diyorsun
Yaşamanın sonucu.
Bir yudum su istedi bölük başçavuşundan/Soluğu bitmeden sözü bitmeli/‘Ali Başçavuş! Ali Başçavuş!/
Erlerime son emrim/Kurtkaya rüzgârlarına benim adıma/Yurt ve zafer türküleri söylesinler/O rüzgârlar alırlar o türküleri Kop’a varırlar/Kop Şehitleri de saza vururlar/Sonra Bayburt… Şehit Osman Tepesi/
Bir yudum su istedi bölük başçavuşundan/Soluğu bitmeden sözü bitmeli/‘Ali Başçavuş! Ali Başçavuş!/
Erlerime son emrim/Kurtkaya rüzgârlarına benim adıma/Yurt ve zafer türküleri söylesinler/O rüzgârlar alırlar o türküleri Kop’a varırlar/Kop Şehitleri de saza vururlar/Sonra Bayburt… Şehit Osman Tepesi/
Büyük Buluşmamız işte orada…”
Bayburt ayazı, bu ayazı Ceyhun Atuf Kansu yaşamış. “Balım Kız Dalım Oğul” adlı kitabının bir yerinde Kop dibindeki Pırnakaban hanlarında kaldığını, oradan Kop’a vurup Bayburt’a vardığını “Mensur Şiir” tarzında şöyle anlatmakta: “Hele balım kız, hele dalım oğul, bir Anadolu akşamı daha oldu ki kervan çöke, han kapısı açıla, burası Pırnakapan hanlarıdır ki, aşağı yüzü toprak damlı Erzurum köyleri, öte yüzü, Kop Dağı geçilip Bayburt düzü, kavaklı, söğütlü Çoruh düzüdür. Kop Dağı’nın tadını almaya, suyuna testi salmaya ve de her mevsim çiçeklere yazısı doruğundan kar emciği çiçek koklamaya, bir gece bu Pırnakapan hanlarında kalalım bir. Yükümüz çiçektir bizim/İşimiz gitmektir bizim”
Bayburt özlemini ilerlemiş yaşında gideren Halil Soyuer’le son verelim Kop’lu dizelere:
“Affet beni Bayburt, bir daha ki gelişte/Koklayıp yiyeceğim Kop Dağı’ndaki kar’ı/Ankara’dan geçerse hemen tanıyacağım/Senin üstünden geçen bulutları”
Bayburt ayazı, bu ayazı Ceyhun Atuf Kansu yaşamış. “Balım Kız Dalım Oğul” adlı kitabının bir yerinde Kop dibindeki Pırnakaban hanlarında kaldığını, oradan Kop’a vurup Bayburt’a vardığını “Mensur Şiir” tarzında şöyle anlatmakta: “Hele balım kız, hele dalım oğul, bir Anadolu akşamı daha oldu ki kervan çöke, han kapısı açıla, burası Pırnakapan hanlarıdır ki, aşağı yüzü toprak damlı Erzurum köyleri, öte yüzü, Kop Dağı geçilip Bayburt düzü, kavaklı, söğütlü Çoruh düzüdür. Kop Dağı’nın tadını almaya, suyuna testi salmaya ve de her mevsim çiçeklere yazısı doruğundan kar emciği çiçek koklamaya, bir gece bu Pırnakapan hanlarında kalalım bir. Yükümüz çiçektir bizim/İşimiz gitmektir bizim”
Bayburt özlemini ilerlemiş yaşında gideren Halil Soyuer’le son verelim Kop’lu dizelere:
“Affet beni Bayburt, bir daha ki gelişte/Koklayıp yiyeceğim Kop Dağı’ndaki kar’ı/Ankara’dan geçerse hemen tanıyacağım/Senin üstünden geçen bulutları”