Doğayı tüketerek yıkılan dört antik toplum; Paskalya Adası, Sümerler, Maya ve Roma.  

Uygarlıklar neden yok oldu? İlerleme tuzağına mı, düştüler? İlerleme, insanlık tarihinin son dönemlerine damgasını vurmuş bir tuzak mıydı?  

Doğayı tükettikleri için yıkılan dört antik toplum; Paskalya Adası, Sümer, Roma, Maya; bin yıl ayakta kalabildi. Buna karşılık üç bin yıl ayakta kalmayı başaran Mısır ve Çin.  

Paskalya Adası ve Sümerler ekolojileri kendini yenileyemediği için çöktü. Roma ve Maya'nın da ekolojik talepleri yüksek olduğundan, kendi yurtlarında ağır biçimde çöktüler.  

Burada, Maya'yı bize benzerliği açısından biraz açmak gerekir.  

Maya, nüfus ve tarımda başarısız olur. Siyasi sorunları vardır. Nüfus haddinden fazla artar, ormanlar kesilir; yerine tarlalar açılır. Binalardaki artış; daha fazla toprak ve ağaç kaybına neden olur.  

Çözümleri, daha yüksek piramitler (bugünkü gökdelenler, hiper marketler, dev alışveriş merkezleri...) yapmak, kitleleri daha ağır işlere koşmak olur. Doğadan ve insandan son damlasına kadar kâr sıkan köktenci ya da aşırı muhafazakar olurlar. Şu anda bizde de durum bundan farklı değildir.  

Uygarlıklar doğal sermaye kullanarak değil ancak doğanın menfaatini gözeterek ayakta kalabilir.  

Ekoloji araştırmaları, 1960'ların başında doğanın yıllık çıktısının yüzde yetmişini, 1980'lerde yüzde yüzünü ve 1999'da yüzde yüz yirmi beşini tükettiğimizi ortaya koyuyor. Eğilimin tükenişe doğru gittiği açıktır.  

Bulduğumuz her ağacı kesiyor, her balığı tutuyor, her yeri suluyoruz. Bina yapmadığımız yer yok. Biyosferin (yeryüzü) her köşesi atıklardan zarar görüyor. 1970'lerden bu yana dünya ticaretindeki yirmi misli büyüme, artık hiçbir yerin kendine yetemediği anlamını taşıyor. Dünyadaki kirli sudan dolayı her gün yirmi beş bin insan hayatını kaybediyor. Her yıl yirmi milyon çocuk, yetersiz beslenme nedeniyle zeka özürlü oluyor. Her yıl İskoçya'dan daha büyük (78.772 kilometre kare) bir tarım alanı erozyona ve kentsel genişlemeye kurban veriliyor ve bu kaybın çoğu Asya'da gerçekleşiyor.  

Yirmiyedi yıl önce; iklim değişimi üzerine yapılan ve Türkiye’nin de 26 Ağustos 2009 tarihinde resmen taraf olduğu, “Kyoto Anlaşması” için zemin hazırlamış olan, Rio Çevre Zirvesi'nin hemen öncesinde, Nobel ödülü almış kişilerin yarısından fazlası, sistemimizi sürdürülebilir kılmak için on yıldan fazla zamanımızın kalmadığını söylediler.  

İngiliz Bilim Geliştirme Kurumu, (British Association for the Advancement of Science) eski başkanı, kraliyet astronomi Cambrige Üniversitesi üyesi Martin Rees, 2003 tarihli Son Yüzyılımız (Our Final Century) adlı kitabında şu sonuca varmaktadır. " Tüm uluslar mevcut teknoloji temelinde düşük riskli ve sürdürülebilir politikalar üretmedikleri sürece mevcut uygarlığımızın içinde bulunduğumuz yüzyılın sonuna kadar ayakta kalma ihtimali yüzde elliden daha azdır.  

2007’de Bush yönetimi tarafından hasıraltı edilemeyen bir pentagon raporuna göre, “İklim değişimiyle ilgili daha ciddi önlemler alınmadığı takdirde 'bir kuşak içinde' dünya çapında; açlık, kargaşa ve savaşlar bekleniyordu ve bu defa dünya uygarlığı hep birden yıkılacak, yıkım küresel olacak deniliyordu.” 

Bugün, maalesef raporu doğrulayan bir doğrultuda ilerlendiğini gözlemliyoruz.

Kaynak: İlerlemenin Kısa Tarihi, Ronald Wright