“Kendinelik” olarak kavramsallaştırabiliriz bunların bu durumlarını. Evet kendinelik… Kendileri kendilerine “yeterlik belgesi” verirler bunlar. Yeterlikleri gördükleri dinsel eğitimdir. Varsa yoksa o… Gelgelelim, yeterli yaşam deneyimleri, yeterli okumaları, yeterli irdeleme, usavurma yetenekleri ve geleceğe ilişkin öngörüleri yoktur. Bunların yargıları ya kutsanmış dinsel kalıpyargılardır ya da önyargılardır. Başka bir yargı türü tanımazlar, düşünemezler, üretemezler. Aykırılıktan korkarlar bunlar, önyargılarını yeniden düzenlemeye bile cesaretleri yoktur, bir kalıba göre düzenlenmemiş olan algıları yorumlayacak bilinç sığaları da yoktur.

Peki bütün bunlara karşın, bu güven bu kesinlik, nereden geliyor bunlara?

Bir: Ülkem halkının bilisizliği ve bilinçsizliğinden. Bunların bu tutkulu ve hileli öne çıkarma çabalarının arkasının aranıp sorgulanamamasından; bunların eksiklerinin, kusurlarının, yanlışlarının dillendirilememesinden. Karşılarına çıkıp çapsızlıklarını, yanlışlarını yüzlerine vuran, eleştiren olmadı mı onlara da kesinlik ve güven duyguları egemen oluyor.

İki: İslamcı/şeriatçı algı operasyonlarının da taşıyıcıları, bulaştırıcılarıdırlar bu gibiler. Komplo teorileri ile karışık algı operasyonlarına bayılırlar, gizli ve özel konuların bilişicisi gibi şişinmek pek hoşlarına gider. Bu da onları toplum gözünde yüceltir.

Kendini öne çıkarma" itkisi insanların doğasında vardır. Vardır ya, ilahiyatçı kısmı, bu itkiyi tutku durumuna getirip gemlenemez duruma sokuyor ve bu uğurda her yol ve yöntemi mubah ve helal görüyor.

Peki tüm ilahiyatçılar böyle mi? Elbette hayır, istisnaları var ama bu istisnalar bizim çizdiğimiz tabloyu değiştirecek büyüklük ve ağırlıkta değil.

DİYAR-I KÜFRÜN DİNBAZ-YOBAZLARI

Karargâhlar kurdular diyar-ı küfr'de. 

Hedef kitleleri Anadolu'dan kopup giden işçilerimizdi. Arkaları, akıldâneleri ve destekçileri ise o ülkelerin istihbarat örgütleriydi.

Kafirin desteği, taktiği ile "laik-kâfir Türkiye Cumhuriyeti"ni yıkıp İslami düzen kuracaklardı akılları sıra.

İnançlarını sömürdüler işçilerin, marklarını, franklarını ellerinden aldılar, camilerde bohçalara, sofra bezlerine doldurup götürdüler. 

Türkiye'den Cumhuriyet ve Atatürk bağlısı olarak gidenlerin, camilerde ve derneklerde beyinlerini yıkadılar, Atatürk, Cumhuriyet ve devrim düşmanı haline getirdiler onları kısa zamanda.

Evet son 50 yılda bu ülkede seri halde dinbaz-yobaz üretildi, bu üretimin yurtdışı ayağının payı da oldukça önemlidir.

Şimdi bu yurtdışı üretimin üçüncü, dördüncü kuşağı var oralarda. Onlar dinbaz ve yobazlığın yanına ikiyüzlülüğü de eklediler. Türkiye'de AKP'li ve şeriatçıdırlar bunlar, bulundukları ülkelerde ise sosyal demokrat ve de yeşil solcu, çünkü oradaki çıkar ve özgürlükleri onu gerektiriyor. Türkiye'nin sosyal demokratlarına ise kâfir gözüyle bakıyorlar diyar-ı küfrün ekmeğini yiyen, hatta pasaportunu taşıyan bu sahtekârlar.