Dersim olayı çerçevesinde yaşanan son günlerdeki gelişmeler vesilesiyle resmi tarihin tahakkümü dışında bazı gerçeklerin belgeleriyle ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Bu vesileyle tek taraflı resmi tarih bilgileri, yerini arşiv belgeleriyle tescil edilmiş gerçek tarihe bırakacağını umuyoruz.

Dersim olayı çerçevesinde yaşanan son günlerdeki gelişmeler vesilesiyle resmi tarihin tahakkümü dışında bazı gerçeklerin belgeleriyle ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Bu vesileyle tek taraflı resmi tarih bilgileri, yerini arşiv belgeleriyle tescil edilmiş gerçek tarihe bırakacağını umuyoruz.

Resmi tarih kıstaslarına göre yazılıp anlatılan yakın tarihe ait olaylardan birisi de Bayburt’a bağlı şimdiki ismiyle Aydıntepe ilçesinde yaşanmış olan, ilçenin eski ismi olan -o zaman nahiye merkezi- Hart ismiyle tesmiye edilen ve İnkılap tarihçileri tarafından Cumhuriyete karşı isyanlar babında “Hart Vakası” diye anlatılan Şeyh Eşref olayıdır.

1919 yılının Aralık ayında meydana gelen bu olayın mahiyeti hakkında bu güne kadar İnkılap Tarihi derslerinde resmi tarih ölçüleri içerisinde anlatılanların dışında fazla bir şey yazılmadı. Geçen yıllarda, Osmanlı Meb’usan Meclisinin son mebuslarından biri olan Gümüşhane mebusu Kadir Beyoğlu Zeki Bey’in yayınlanan hatıratından alıntılarla yazılan bir makale dışında resmi tarihin aktardığına muhalif bir araştırma yayınlanmamıştır.

Yakın tarihimizle ilgili birçok çarpıcı gerçeği cesurca yazmış olan Kadir Beyoğlu Zeki Bey’in hatıratındaki Şeyh Eşref olayı ile ilgili gerçekler okunduğunda birçok olay gibi Hart’ta meydana gelen bu olayın da bu güne kadar tek taraflı yorumlarla, belge ve bilgileri yanlış ve aslına aykırı olarak aktarıldığı görülecektir. Aynı zamanda bu olayın, henüz ilan edilmemiş Cumhuriyete karşı ayaklanmalardan biri olarak nasıl aktarıldığı daha iyi anlaşılacaktır. Zira bu olayla ilgili yazılmış olan yazı, makale ve tezlerde olayın gerçek yüzünü ortaya çıkaracak hiçbir arşiv belgesi veya başka bir kaynak kullanılmadığını sadece bu olayı tek taraflı anlatan ve genellikle asker kökenli kişilerin yazdıkları bilgilerden yola çıkarak anlatıldığı da ortaya çıkacaktır.

Askeri kaynaklardan alınma, tek taraflı araştırma adıyla bu olayı anlatan bütün bu yazılar Şeyh Eşref olayının çıkış sebebini her yönüyle dile getirmeden siyasi bir ayaklanmaymış gibi ve Cumhuriyete karşı bir isyan hareketiymiş gibi aktarmaya çalışmaktadır. Aynı zamanda bu yazılar, askeri tahrikle başlayan olayın daha akıllıca başka yollarla sonlandırılması mümkün iken topyekûn imha için yapılan askeri harekâtı meşru gösterme çabaları gibi görülmektedir.

Tarihi olayları değerlendirmede en önemli veri hiç şüphesiz arşiv belgeleridir. Hart isyanı ya da diğer bir deyimle Şeyh Eşref olayı ile ilgili bu güne kadar yayınlanmış bir arşiv belgesi mevcut değildir. Oysa devletin arşivinde bu konuyu açıklığa kavuşturan bir takım belgeler vardır. Hem bu belgeler ve hem de son yıllarda yayınlanan hatıratlarda da görüleceği üzere bu hadise daha teferruatlı incelemeye muhtaçtır.

Yakın tarihimizle ilgili bu olayla hakkında Osmanlı arşivinde bulunan belgeler daha ziyade şifre telgraf şeklindedir. Konu ile ilgili yazılan bilgiler bu belgeler görülmeden yazılmış yazılardır. Bu belgeler şifre telgraf halinde olduğu için ya farkına varılmamış ya da okuma sıkıntısı olduğu için çözüleme zahmetine gidilememiştir. Bu telgraflar tek tek okunduğunda olayın aslının Zeki Bey’in hatıratında yazdıklarıyla örtüştüğü görülür.

Tarihte Hart Vakası diye anılan ve yıllarca Bayburt’a yanlış gözle baktırılan hatta uzun dönem Bayburt’un adeta cezalandırılmasına sebep gösterilen bu olayın iç yüzünü anlatan asıl kaynak hüviyetindeki arşiv belgelerinden biri; olayın tahkik edilmesi için zamanın Dahiliye Nezareti tarafından görevlendirilerek Bayburt’a gönderilen heyet tarafından hazırlanan ve şifre telgrafla Dahiliye Nezareti’ne gönderilen tahkikat raporudur.

Dahiliye Nezareti tarafından görevlendirilen ve Darulahkam azasından Mustafa Tevfik, Mahkeme-i Temyiz azasından Aziz İlhami ve Ferik Fevzi adlı yüksek askeri ve yargı görevlilerinden oluşan Tahkikat-ı Mahsusa Heyeti önce Erzurum’a gelerek oradaki bilgileri Dahiliye Nezaretine telgrafla bildirmiştir. Bu heyet daha sonra Bayburt’a gelip burada yaptıkları tahkikat sonucunu ve yapılması gerekenleri 17 Kanun-i Evvel 1335 (17 Aralık 1919) tarihinde Dahiliye Nezareti’ne yine bir şifre telgrafla bildirmişlerdir. İşte bu şifre telgrafın bu günkü dile çevrilmiş hali şudur: (DH.ŞFR: 654/67)

Dahiliye Nezaretine
Adet(Sayı): 42
Keşide Mahalli: Bayburd

Erzurum’dan takdim edilen telgrafnamede arz edildiği üzere dünkü pazartesi günü Bayburt’a gelerek Şeyh Eşref hadisesini derinliğine araştırmak için bu gün kasabada kaldık. Tahkikat icrası için vilayetten gelen Merkez Kadısı (Hakim) ile Merkez Müddeiumumisi (Savcı), Bayburt’taki Fırka kumandanı ve diğer iki zattan mürekkep bir komisyon burada tahkikat icrasına başlamış. Ve hadisenin meydana gelişi hakkında birçok muhtelif rivayet mevcut olmasından naşı bizzat Şeyh Eşref’le görüşerek meseleye mahallince vukûfiyet peyda etmek heyetimizce de tensib edilerek (münasip görülerek) Merkez Kadısı Hurşid Efendi bu sabah Hart nahiyesi merkezine gitmiş ve şimdiye kadar oraya gidenlerin Şeyh tarafından rehine tarzında alıkonulduğu görülmekte ve nihayet akşam ezanına kadar avdet etmediği (dönmediği) takdirde de kendisinin de şeyh tarafından alıkonulduğunun bilinmesi ve ona göre tedbir düşünülmesi icab edeceği aramızda anlaşılmış olup söz konusu kadı efendinin dönüş zamanı olan gece yarısına kadar gelmemiş olduğundan bunun da diğerleri gibi şeyh ve daha doğrusu müridanı tarafından tevkif edildiği tahakkuk etmiş olur.

Çok çeşit rivayetle meyanında asıl ve doğruya en yakın olanı; söz konusu şeyhin tam akıllı biri olmayıp meczup ve ihtiyaten mecnunane bazı harekata teşebbüs ettiği ve müftü tarafından uyarılması için yapılan davete icabet etmemesi üzerine tekrar celbinin lüzumu jandarmaya tebliğ edildiği sıralarda Hart nahiyesinde işinin ehli olmayan jandarmalardan birinin düğün esnasında Şeyhin Tekkesi önünde davul zurna çalması ve bazılarının da ulema (hoca) kıyafeti giymiş halde işrette (içki aleminde) bulunmalarına şeyh ile müritlerinin canı sıkılarak nehy-i anilmünker (kötülükten koruma) kabilinden bazı dostane ifadelerde bulunmaları, oradaki jandarmalarla kumandanları Salih Efendi’nin öfkelenmesine sebep olup şeyh ve müritleri hakkında bazı kötü muameleye kalkışmış olmaları, müritleri gazaba getirerek tecavuzata sebep olmuştur.

Jandarma kumandanının kaza merkezinden yardım çağırması üzerine bir askeri müfreze sevk edilerek bu suretle basiretsiz hareket edilmesi de keyfiyeti büsbütün karıştırmış ve müdahaleye giden asker efradının silahlarının alınması ve kendilerinin orada (rehin) kalması gafleti sebepleri layıkıyla açıklığa kavuşmamıştır. En kuvvetli ihtimale göre askerce gerekli tedbirlerin alınmamış olması silahlarının teslim alınması sonucunu doğurmuştur. Silah teatisi esnasında maalesef iki üç asker maktul düşmüştür.

Kanaatimize göre vakanın ilk başlangıç safhası tamamen şeyhin lehinde olup kaza ve nahiye hükümetinin ve zabit ile cihet-i askeriyenin (güvenlik gücü ve askeriyenin) bu konudaki harekâtları basiretten uzak, asker sevki ile ani katl hadisesinin teşkil eylediği son safhası zahiren şeyhin aleyhinde görülmekte ise de (yani olayın başlangıcında şeyhin bir kabahati olmayıp kaza ve nahiyedeki hükümet ve güvenlik görevlileriyle askeriye tarafından basiretsiz davranarak şeyhin üzerine asker sevk ederek aniden gelişen olaylar sebebiyle askerlerin ölmesine sebep olan son safhası şeyhin aleyhinde görülmekte ise de üzerlerine asker sevk edilmesi) şeyh ile ona tabi olanların hayatlarını tehlikede görerek nefsi müdafaaya kıyam etmiş olmaları ve bilahare giden eşhası rehine kabilinden alı koyarak tevkif etmeleri hadiseden dolayı tabii olarak meydana gelen korku ve dehşetten mütevellit ve canlarını kurtarmaya matuf bir ihtiyati tedbir nev’inden olması daha çok dikkate değerdir. Çünkü işin içinde cinnetten kaynaklanan telkinat veya şiddet hali gibi geçerli sebeplerin mevcut olması söz konusu şeyh ile avenesinin bir siyasi karar ilan etmek fikriyle hareket etmedikleri (siyasi bir amaç gütmedikleri) zannını(kanaatini) gerektirmektedir.

Bu hadise üzerine şeyhin müridanının daha da arttığı ve hatta eşkıyalıktan başka bir şey düşünmeyen Sürmene kazası ahalisinin birçoklarının iltihaka mütemayil oldukları söyleniyor.

Gaspı kar ve sanat ittihaz eden birçok eşirranın (başı boşeşkiyanın) bu halden istifade etmeye çalışmaları tabii bulunursa da sık sık bu kasaba havalisinde eşkıyalık icra eden Sürmene eşkıyası tarafından oluşturulan münferit olayların vakti zamanıyla engellenmemiş olması bunun asli sebebi olduğu açıktır. Ve şimdi Şeyhin hadisesi ile eşkıyanın geçmiş ve şimdiki vukuatı tefrik edilerek usulüne göre zorlayıcı tedbirler alındığı takdirde esbabın kısmen istikrarın teminini mucip olacağı aşikârdır.

Gerçi askeri kuvvetlerin müdahalesi halinde hükümetin gücünü korumayı temininde yarım tedbirlerle hareket eylediği takdirde eşkıyanın yüz bularak, hükümet kuvvetini hiçe sayması mahzurunun def’i noktasında bu hadisenin silah kuvvetiyle halli, şeyh ile avanesinin terhiniyle (tutuklanarak), bir surette te’dibi (cezalandırılması) lüzumuna kani olanlar var ise de kanaat-i acizanemize göre hal ve vaziyet buralarını bu suretle düşünmek ve tatbik etmek asla müsait olmayıp Şeyh Eşref’in zaten mecnun derecesinde meczuplardan ve her halde bu gibi haliyle rufekasını İdare edemeyecek derecede acezeden bulunduğu umumen bilinmekte olup mes’elenin silah kuvvetiyle halline kalkışılması halinde dahi birçok suçluların can korkusu dolayısıyla şeyhin avanesine iltihak edeceği tabii ve bu şekilde sevkiyat icrası halinde zararsız hale getirilmelerinden şüphe edilmese de ahali arasında bu gibi topdan öldürme hal i hazırda dahil ve harice karşı icra edeceği tesiratın önemli şiddeti; bu babdaafv ve sulh yolunun yegane çare olduğu mülahazatını ortaya çıkarmakta; binaen aleyh burada müteşekkil heyet-i mahsusa tarafından icra edilecek tahkikatın tek taraflı olupşeyh ile müridanavanesinin olayın mahiyeti hakkında verecekleri izahat alınmadıkça kanaat tek taraflı olacak, kesin hakikat mahiyetinde olamayacağına ve mahallinde en son tahkik memuru Kadı Hurşit Efendi‘nin rehine olarak alıkonulduğundan dolayı vakanın sonlanmasını temin için iki şıktan birisinin yapılmasının derhal seçilmesi lazım olup acizane kanaatimizce ikinci şık olan af yolunun tercihi maslahata muvafık görülmektedir.

Şeyhin rehine olarak alıkoyduğu askerlerle silahların teslimine, kendisiyle rüfekasına kuvvetli teminat verilmesi şartına bağlamakta olduğu ve bir rivayete göre bu teminatın ecnebilerce tasdik olması lüzumunu ileri sürdüğü anlaşılmakta olup şeyhin anlatılmakta olan haline nazaran bunun arkasında bir takım suçluların bazı şeytanca teşviklere tevessül cüretinde bulundukları ihtimalini meydana koymakta olmasına göre münasip görülecek tedbirlerin acilen alınması tebliğini mecbur etmekte isi de arz edilen hale göre gereğinin tayin ve takdiri değerli ve isabetli görüşlerinize bağlı olduğu maruzdur. 17.12.1335 (17 Aralık 1919)

Darulahkam Azasından Mustafa Tevfik

Mahkeme-i Temyiz Azasından Aziz İlhami ve Ferik Fevzi

*

Olayı özüyle anlatan ve meselenin halli için akılcı çözüm yolunu gösteren tahkikat heyetinin bu telgrafının dışında; olay öncesi ve sonrasında yaşandığı söylenen bir takım diğer olayları anlatan, devlet görevlilerinin bu husustaki muhaberatını ihtiva eden başka şifre telgraflar da vardır.

Nisan 2012