"Uğraşının gücü, bilimden ve çalışkanlıktan ibarettir" İsmet İnönü. Kars Kafkas Üniversitesi’nin üretken öğretim üyelerinden Doç.Dr. İkram Çınar’ın üstüne uyan bir özdeyiş… Çınar’ın yeni bir kitap çalışması var elimde. Adı; yazımın başlığı. Kitap Pegem Yayınları tarafından yayımlanmış.
İkram Çınar, daha önce “Etnopedagoji” kavramını ortaya atmış, bu kavram üzerine çalışarak içini doldurmuş ve kitap olarak yayımlamıştı. Bendeniz o kitap üstüne de yazı yazmıştım Bayburt Postası’nda (https://bayburtpostasicomtr.teimg.com/bayburtpostasi-com-tr/etnopedagojiatabek-yurdu-makale,7751.html).
İkram Hoca, şimdilerde bir başka kavram daha geliştirmiş ve onu da yukarıda belirttiğimiz üzere, kitap olarak yayımlamış. O bilimsel kavramın adı: “Etnoandragoji.”
Peki ne demek Etnoandragoji? Anlatalım: Eğitim ikiye ayrılıyor esas olarak, ilki çocuk eğitimi ki bunun bilimsel adı: Pedagoji. Bir de yetişkin eğitimi var, işte buna da Andragoji deniyor. Eğitim, formal ve informal olarak da ikiye ayrılıyor. Formal kapsamına örgün (okullar) ve yaygın (kurslar) giriyor; informal eğitim ise ikiye ayrılıyor: Etnopedagoji, Etnoandragoji.
Kısaca ifade edersek; halkın, kendi içinden çıkan öncüler ve bilgeler tarafından eğitimi. Ve doğal ki bu daha çok sözlü kültür’le oluyor bizim toplumumuzda. Sözlü kültürün de en önemli temsilcileri elbette ki “Halk Ozanları” yani “Âşıklar.” Halk ozanlığının bizim tarihimizdeki başı da Dede Korkut elbette. Dede Korkut hakkında son derece ayrıntılı bilgiler veriyor İkram Çınar, okumak gerek.
Bu kitapta daha sonra, halk ozanları ve molla (ya da hoca) ilişkileri üzerinde duruyor ve Atabek Yurdu olarak nitelediği Kuzey Doğu Anadolu’nun önemli âşıklarına değgin örnekler veriyor sevgili Çınar. Kim o âşıklar? Âşık Üzeyir, Çerkezoğlu, Sümmani, Zülali, Huzuri ve Müdami. Bu aşıklar, softa ve yobaz din adamlarıyla çatışıyorlar genellikle. Ama içlerinde Posoflu Zülali ve Posoflu Müdami gibi olanlar, Ceditçi ve Kadimci gelenek çatışmasında Ceditçi tarafta etkin ve bilinçli olarak yer alıyorlar. Sözgelimi Zülali, Bursa’da İttihat ve Terakki’nin bir okulunda bilimsel eğitim almış ve Azerbaycan’ın Şeki (Nuha) şehrinde öğretmenlik yapmış. Güney Kafkasya’ya dek gelen Ceditçilik ve Türkçülük akımı bu ozanlarımızı da etkilemiş. Kimler getirmiş bu akımı? Öncelikle Ahıska, Türkiye ve Azerbaycan’da tanınan Ömer Faik Numanzade. Ama daha önemlisi de var. İkram Çınar, İsmail Gaspıralı’nın 1901 yılında Posof’a geldiğini, kadim dostum Prof.Dr.Ali Yavuz Akpınar’dan alıntılayarak aktarıyor.
Babası hoca olan Posoflu Müdami, “Hocalarla âşıkların keçileri bir yerde otlamaz” diyor. Ben, Müdami’nin bu sözünü ve yakınlarından dinlediğim (Müdami’nin bir kızı, eşimin amcasının eşidir) ilginç kimi anekdotları “Şaman Olan İmam” adlı romanıma monte etmiştim. Sevgili İkram Çınar, o bölümleri bu kitabına alıntılamış.
Müdami’nin halk hikayeciliği ve eğitimcilik yönü de bilimsel olarak ortaya koyuluyor bu kitapta. Âşık olarak öncü rolü de tanıklıklarla aktarılıyor. Sözgelimi Mevlüt İhsani “Müdami’nin üstüne âşık tanımam” diyor. Müdami’nin, Prof.Dr.İlhan Başgöz, Prof.Dr. Pertev Naili Boratav, Ord.Prof.Dr. Zeki Velidi Togan, Orhan Şaik Gökyay, Behçet Kemal Çağlar ve hatta İsmet İnönü ile tanışlığı ve ilişkileri var. Ve onlar da bu kitapta yer alıyor.
Ve Âşık Üzeyir, Müdami de dahil o yörenin tüm âşıklarının ustası. Onun bir dörtlüğü vardır ki, dillerden düşmez. Yapayalnız ve kahramanca direnen Ahıska, Rusların şehri ateşe vermesiyle düşüyor. Ve 1829 yılında yapılan Edirne Antlaşması ile Ruslara veriliyor. İşte o zaman Âşık Üzeyir diyor ki:
“Ahıska gül idi gitti
Bir ehl-i dil idi gitti
Söyleyin Sultan Mahmut’a
İstanbul kilidi gitti.”
Âşık Üzeyir, Köroğlu destanlarının Kafkaslardan Anadolu’ya taşınmasında etkili olmuş bir ozan. Bu kitapta Üzeyir’in Âşık Hasta Hasan karşılaşmasına da yer veriliyor. Bu arada söz Hasta Hasan’a gelmişken, bu kitapta yer almayan ona değgin önemli bir gerçeği buraya yazayım: Raci Alkır tarafından Erzurum Türküsü olarak derlenip meşhur edilen “Güzeller bezenmiş toya giderler/Sizlere emanet yar oynamasın/Men bilirem rica minnet ederler/Yengünlük edip de tez oynamasın” diye başlayan türkü, Hasta Hasan’ındır.
Evet yazımızın sonuna geliyoruz, bu değerli yapıtı konuya ilgi duyan herkese salık veriyorum, İkram Hoca’yı kutluyorum.