Adı: Sarkis Vosgerçyan, Bayburtlu bir Ermeni olduğu yazdıklarından belli. Kitap dilimize yeni çevrilmiş ve yayımlanmış, ama ilk baskı, Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın 1 nolu yayını olarak Erivan’da 1956 yılında yapılmış… Bizdeki baskıyı Belge Yayınları Haziran 2015’te yapmış… Yeni yani…
Bir anı-roman “Bayburtlumuz”.
Kitabın daha birinci sayfasında yazar, kafatasının fotoğrafını koyuyor önümüze. Şöyle diyor: “Bayburt, eski Ermenistan’ın en eski şehirlerinden biri olmuştur, ama Türklerin hâkimiyeti altında gösterişsiz ve geri kalmış bir şehre dönüşmüştür”. Bu yazar, belli ki Evliya Çelebi’yi okumamış, Seyahatname’nin Bayburt bölümlerini okusaydı, Türklerin Bayburt’a neler yaptıklarını görürdü.
İkinci sayfada bir başka tutarsız ve temelsiz savı daha atıyor ortaya Sarkis Efendi, Bayburt’ta yaşayan Türkler Balkanlar’dan göç etmişmiş… Bu savın da, hiçbir bilimsel ve tarihsel dayanağı yoktur.
Yazar, zırvalarına üçüncü sayfada da devam ediyor. Bayburt’un Erzincan ve Siirt’le de ilgisi olduğunu söylüyor. Ulan Siirt nere, Bayburt nere be! Gel de bozma ağzını şimdi…
Sarkis Efendi, Türkleri genel olarak gaddar, talancı, Osmanlı yönetimini de Ermeni düşmanı olarak niteliyor bu 408 sayfalık kitap boyunca… Ermeniler’se sütten çıkmış ak kaşık, kişisel kusurları var ama ulus olarak hiç yanlışları yok. 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sırasında (93 Harbi) Rus Ordusu Erzurum’a girince, Bayburtlu Ermenilerin ümitlendiğini, bu ümidin boşa çıktığını, hüsrana uğradıklarını yazıyor. Tıpkı günümüzün Kürt bölücüleri gibi “Özgürlük ve Özerklik” peşinde olduklarını ve bu uğurda başta Rusya olmak üzere o günün tüm batılı egemen emperyalist devletlerle işbirliği yaptıklarını saklamıyor ve bunu kendilerine en doğal hak olarak görüyor.
1895 yılında Bayburt’ta isyan ediyorlar Ermeniler, bunun bir kuluçka dönemi var, devlet de boş durmuyor elbet, enseliyor bunları, o arada Bayburtlu Türklerinde bazı tepkileri oluyor ve bazı mağduriyetler oluşuyor. Yazar, Ermenilere yapılanları dramatize ediyor ama kendilerinin zerre kadar kusurları olmadığını öne sürüyor. Olaylardan sonra devletin Ermenilere yaptığı yardımları küçümsüyor.
Biz “Tebaayı Sadıka”, yani sadık uyruk olarak bilirdik Ermenileri, Osmanlı böyle demişti onlara. Yazar öyle demiyor, “Ermeniler Türkiye’nin sadık ve yükü taşıyan öküzleri gibi görülürmüş”. Evet bence bu öküz nitelemesi çok doğru, doğru da Osmanlı değil bu öküz millete, boyunduruk vurup oraya buraya süren, emperyalizmdir bunu yapan, bugün de yapıyor. Dün “Allah, Rus’un kılıcını keskin etsin” (kitapta öyle yazıyor) diyorlardı, bugün de diyorlar, Rus’un yanına ABD’yi ve tüm Batı’yı da ekliyorlar.
Kitaba dönelim; Ermeni Tehciri da abartıldıkça abartılmış, Mamahatun ve Kemah Boğazı’nda Bayburtlu Ermeniler kırdırılmış. Bayburt’ta Ermeni ölüleri Çoruh’a atılmış… Bayburtlu Ermenilerin yaptıklarına dair tek satır yok…
Tek satır yok ama içimizdeki Ermeniperest gafilleri iyi yağlıyorlar doğrusu. O yıllarda Ermenilerin de isteği doğrultusunda Bayburt Belediye Başkanlığına getirilen “Galardılı Hafız” için bu yazar ”O saygın ve kıymetli Türk” diyor. 30 Nisan 2015 tarihinde Bayburt Postası’nda bu köşede yazdım. Erzurumlu İttihat ve Terakki Partisi Müfreze Kumandanı Ebulhindili Cafer Beğ’in bir mektubunu yayımladım, Cafer Beğ, o mektubunda Ermenilerin kendilerine dostluk ve yardım gösteren herkesi tepelediğini yazıyor, bu arada Bayburt’a da değinerek şöyle diyordu: “Bayburt’da, altıyüz kişi kadar kesilmiş ve bunlara sebeb olup ahalinin müdafaa teşebbüsüne mani olan Belediye Reisi Kaleardılı Hafız ve diğer hain Ermeni dostları bunlarla beraber katledilmişlerdir.”
Galardı’nın Kaleardı demek olduğunu her Bayburtlu bilir, bu yazar, bu Sarkis Efendi, “Galaart” diyor ve Rusya’da bu adda bir yer olduğunu belirtiyor. Çok saçma elbette…
Tıpkı kaleden Çoruh’a inen suluklara “sılık” deyip bunları Ermenice gibi takdim etmesi gibi…
Kitaba dönelim. Kitapta o yılların Bayburt’una, Bayburt’un ekonomik durumu, gelenekleri ve sosyal yaşamına dair son derece değerli bilgiler var. Bunları ayrıntısı buraya sığmaz, dileyen alır okur. Fakat bir kötü anlayış ve algıyı buraya yazmam gerek. Benim çocukluğumda Bayburt’ta bir köylü-şehirli çekişmesi vardı, köylülere “eşek köylü” denirdi. Bu kitapta bu âdetin o günün Ermenilerinde de bulunduğu anlatılıyor, belki de onlardan geçmiştir bize…
Evet, böylesi yapıtlardan haberimizin olması gerek. Mücadele bilgi ile olacak… Ben gördüm, aldım, okudum, sizleri haberdar ediyorum… Gerisi size kalmış…
Bir anı-roman “Bayburtlumuz”.
Kitabın daha birinci sayfasında yazar, kafatasının fotoğrafını koyuyor önümüze. Şöyle diyor: “Bayburt, eski Ermenistan’ın en eski şehirlerinden biri olmuştur, ama Türklerin hâkimiyeti altında gösterişsiz ve geri kalmış bir şehre dönüşmüştür”. Bu yazar, belli ki Evliya Çelebi’yi okumamış, Seyahatname’nin Bayburt bölümlerini okusaydı, Türklerin Bayburt’a neler yaptıklarını görürdü.
İkinci sayfada bir başka tutarsız ve temelsiz savı daha atıyor ortaya Sarkis Efendi, Bayburt’ta yaşayan Türkler Balkanlar’dan göç etmişmiş… Bu savın da, hiçbir bilimsel ve tarihsel dayanağı yoktur.
Yazar, zırvalarına üçüncü sayfada da devam ediyor. Bayburt’un Erzincan ve Siirt’le de ilgisi olduğunu söylüyor. Ulan Siirt nere, Bayburt nere be! Gel de bozma ağzını şimdi…
Sarkis Efendi, Türkleri genel olarak gaddar, talancı, Osmanlı yönetimini de Ermeni düşmanı olarak niteliyor bu 408 sayfalık kitap boyunca… Ermeniler’se sütten çıkmış ak kaşık, kişisel kusurları var ama ulus olarak hiç yanlışları yok. 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sırasında (93 Harbi) Rus Ordusu Erzurum’a girince, Bayburtlu Ermenilerin ümitlendiğini, bu ümidin boşa çıktığını, hüsrana uğradıklarını yazıyor. Tıpkı günümüzün Kürt bölücüleri gibi “Özgürlük ve Özerklik” peşinde olduklarını ve bu uğurda başta Rusya olmak üzere o günün tüm batılı egemen emperyalist devletlerle işbirliği yaptıklarını saklamıyor ve bunu kendilerine en doğal hak olarak görüyor.
1895 yılında Bayburt’ta isyan ediyorlar Ermeniler, bunun bir kuluçka dönemi var, devlet de boş durmuyor elbet, enseliyor bunları, o arada Bayburtlu Türklerinde bazı tepkileri oluyor ve bazı mağduriyetler oluşuyor. Yazar, Ermenilere yapılanları dramatize ediyor ama kendilerinin zerre kadar kusurları olmadığını öne sürüyor. Olaylardan sonra devletin Ermenilere yaptığı yardımları küçümsüyor.
Biz “Tebaayı Sadıka”, yani sadık uyruk olarak bilirdik Ermenileri, Osmanlı böyle demişti onlara. Yazar öyle demiyor, “Ermeniler Türkiye’nin sadık ve yükü taşıyan öküzleri gibi görülürmüş”. Evet bence bu öküz nitelemesi çok doğru, doğru da Osmanlı değil bu öküz millete, boyunduruk vurup oraya buraya süren, emperyalizmdir bunu yapan, bugün de yapıyor. Dün “Allah, Rus’un kılıcını keskin etsin” (kitapta öyle yazıyor) diyorlardı, bugün de diyorlar, Rus’un yanına ABD’yi ve tüm Batı’yı da ekliyorlar.
Kitaba dönelim; Ermeni Tehciri da abartıldıkça abartılmış, Mamahatun ve Kemah Boğazı’nda Bayburtlu Ermeniler kırdırılmış. Bayburt’ta Ermeni ölüleri Çoruh’a atılmış… Bayburtlu Ermenilerin yaptıklarına dair tek satır yok…
Tek satır yok ama içimizdeki Ermeniperest gafilleri iyi yağlıyorlar doğrusu. O yıllarda Ermenilerin de isteği doğrultusunda Bayburt Belediye Başkanlığına getirilen “Galardılı Hafız” için bu yazar ”O saygın ve kıymetli Türk” diyor. 30 Nisan 2015 tarihinde Bayburt Postası’nda bu köşede yazdım. Erzurumlu İttihat ve Terakki Partisi Müfreze Kumandanı Ebulhindili Cafer Beğ’in bir mektubunu yayımladım, Cafer Beğ, o mektubunda Ermenilerin kendilerine dostluk ve yardım gösteren herkesi tepelediğini yazıyor, bu arada Bayburt’a da değinerek şöyle diyordu: “Bayburt’da, altıyüz kişi kadar kesilmiş ve bunlara sebeb olup ahalinin müdafaa teşebbüsüne mani olan Belediye Reisi Kaleardılı Hafız ve diğer hain Ermeni dostları bunlarla beraber katledilmişlerdir.”
Galardı’nın Kaleardı demek olduğunu her Bayburtlu bilir, bu yazar, bu Sarkis Efendi, “Galaart” diyor ve Rusya’da bu adda bir yer olduğunu belirtiyor. Çok saçma elbette…
Tıpkı kaleden Çoruh’a inen suluklara “sılık” deyip bunları Ermenice gibi takdim etmesi gibi…
Kitaba dönelim. Kitapta o yılların Bayburt’una, Bayburt’un ekonomik durumu, gelenekleri ve sosyal yaşamına dair son derece değerli bilgiler var. Bunları ayrıntısı buraya sığmaz, dileyen alır okur. Fakat bir kötü anlayış ve algıyı buraya yazmam gerek. Benim çocukluğumda Bayburt’ta bir köylü-şehirli çekişmesi vardı, köylülere “eşek köylü” denirdi. Bu kitapta bu âdetin o günün Ermenilerinde de bulunduğu anlatılıyor, belki de onlardan geçmiştir bize…
Evet, böylesi yapıtlardan haberimizin olması gerek. Mücadele bilgi ile olacak… Ben gördüm, aldım, okudum, sizleri haberdar ediyorum… Gerisi size kalmış…