Sorunu şu şekilde belirlemek mümkündür: CHP Türkiye’nin “demokrasi öncesi tarihinin” zihniyetinden, politik ideolojik yapısından, bir eleştiri yaparak çıkıp Türkiye’nin demokratikleşme sürecine uygun bir siyasi partiye dönüşebilir mi?

Bu çerçeve içerisinde CHP’ye yöneltilen eleştirilerin şu noktalarda ortaya çıktığını özetlenebilir: Bir, CHP tek parti dönemiyle ilgili bir “özeleştiri yaparak”, demokratikleşme sürecinde kendisine yeni bir zemin açarak, buradan Türk siyasi hayatına yeni bir katkı yapabilecek midir? İki, CHP bugünkü toplumsal sistem içinde, kendisine yeni toplumsal müttefikler oluşturarak, yeni bir dille yeni bir siyasal taban inşa etmeyi başarabilecek midir? Üç, parti bugünkü Türkiye’nin sorunlarına ilişkin yeni bir program, yeni bir siyasal yaklaşım ve yeni projeler üretebilecek midir?

Siyaset ve yenilenme sorunu

Sorun CHP’nin dün ve bugün arasındaki ilişkileri eleştirel bir siyasetle ortaya koyup, dünü aşarak bugünü yakalayıp yarına dair ümit veren bir siyasete yönelmesinde düğümlenmektedir. Bu partinin, geçmişte 1970li yıllar Türkiye’sinde yapmaya çalıştığı “halka açılım”,  “sosyal demokrasi”, “halkçı Ecevit” mitosunun etrafındaki değişim çabası yetersiz kalmıştır. Bu başarısızlığın sebepleri arasında, soğuk savaş ortamının kutuplaşmış eksenleri içinde sıkışıp kalmanın önemli payından söz edilebilir. Bununla beraber, o günde bugünde “anti demokratik tarihsel mirasla yüzleşmenin yapılamamış olmaması” temel bir eksikliktir ve bu yapılamadığı sürece, partinin bütün değişim iddiaları toplumsal düzeyde “değişimin gerisinde kalmak” diye algılanmaktadır.

Burada “değişim” diye partinin içinde, mezhepçi bir hizbin yükselmesinden veya ayrılıkçı Kürt hareketinin söylemlerinin bir başka hizip tarafından seslendirilmesinden, sahiplenilmesinden kastedilmediğini söylemeye gerek yoktur sanırım. CHP içinde son zamanlarda bazı hiziplerin bu “değişim beklentisini” fırsat bilerek, böyle bir siyasal nitelikten uzak “geri bir anlayışı” parti içinde sesleri duyulacak kadar ortaya koymaları, ciddi bir sorundur. Ciddi bir sorundur, çünkü bu unsurlar partiyi daha geri bir noktaya taşıyarak, partinin değişim sorununu bütünüyle bir çıkmaza sokmaktadırlar.

CHP’yi HDP çizgisine benzer, “etnik ayrılıkçı bir söylem” üzerinden siyasete zorlamak veya “mezhepçi bir anlayışın siyasetine sıkıştırmak” demokratik bir açılımı imkânsız hale getireceği gibi, partiyi toplumsaldan, etnik ya da mezhepsel “cemaatleşmeye” götürmekten başka bir sonuç yaratmaz. Bunun, CHP tabanında tarihsel olarak da bugün de var olan milli hassasiyetlerle çelişeceği açıktır.

CHP ve yol ayrımı

Bu ülkede, siyasetin milli bir temele oturtarak yapılması ile demokratik ilkeler içinde icra edilmesi sorunu vardır. Milli bağımsızlık, millet hâkimiyeti, ülke bütünlüğü gibi değerlere dayanmadan yapılacak her siyasi açılım, bazı marjinal unsurlar için fırsat olabilir fakat millet iradesini hiçe sayan bir davranış olur. CHP’nin Türkiye’nin antidemokratik tarihiyle hesaplaşarak, demokrasiye dönük bir açılım yapması, militarizmi eleştirerek “millet iradesini siyasetin merkezine koyması” ne kadar gerekli ve önemliyse, bunları yaparken toplumsal barışı güçlendirecek bir şekilde, etnik ve mezhep temelindeki ayrılıkçı dili de reddetmesi de o kadar önemlidir.

CHP’nin, bırakınız “sosyal demokrat” yeni bir siyaset geliştirmesini, siyasetinde en temel ülke sorunlarına karşı “milli ve demokrat bir hassasiyet” ortaya koymada sorun yaşaması, parti içindeki çelişkilerin büyümesi şeklinde yorumlanabilir. Bunun temelinde, bugün ortaya çıkan “ulusalcı sol-bürokratik sol” kutuplaşması olarak adlandırılabilecek ayrışmanın yer alması görülse de, esas meselenin partide yaşanan “demokrasi içinde milli meseleye” dair bir siyaset oluşturma sorunu olduğunu düşünüyorum.