Vatani görevimiz nedeniyle yaklaşık altı aydır sizlerden ayrı kalmanın hüznü ve yeniden buluşmanın sevincini birlikte yaşıyorum. Bu günkü yazımızın konusu Demirözü İlçemize bağlı Çatalçeşme eski adıyla Hınzeverek köyündeki tarihî camii ile ilgili olacaktır. Bayburt şehir merkezi, tarihi bakımdan çok büyük bir öneme sahip olduğu gibi kendisine bağlı bazı köyler de hemen hemen aynı değeri taşımaktadır. Özellikle Pulur ve Sünür (Gökçedere- Çayırözü) bu bağlamda öne çıkarlar.
Vatani görevimiz nedeniyle yaklaşık altı aydır sizlerden ayrı kalmanın hüznü ve yeniden buluşmanın sevincini birlikte yaşıyorum. Bu günkü yazımızın konusu Demirözü İlçemize bağlı Çatalçeşme eski adıyla Hınzeverek köyündeki tarihî camii ile ilgili olacaktır. Bayburt şehir merkezi, tarihi bakımdan çok büyük bir öneme sahip olduğu gibi kendisine bağlı bazı köyler de hemen hemen aynı değeri taşımaktadır. Özellikle Pulur ve Sünür (Gökçedere- Çayırözü) bu bağlamda öne çıkarlar.
Erzurum Tarihi adlı eseri kaleme alan A.Şerif Beygu’nun “… Söğüt ve Domaniç Osmanlılar için ne ise Pulur ve Sünür köyleri de Akkoyunlular için odur…” ifadesi onların önemini anlatmak için herhalde yeterli olur.
Gerçekten de bu iki köy, Akkoyunlu Devleti’ni kuranların yaşadığı ve eser bıraktığı yerlerdir. Sünür’de Kutlu Bey mezarı Pulur’da Ferahşâd Bey Camii ve külliyesinin kalıntıları halâ ayaktadır. Peki Hınzeverek’deki cami acaba kimler tarafından inşa ettirilmiştir?
Aslında bu soru ilk defa sorulmuyor, benden çok çok önceleri bu soruyu soran bazı Tarihçi ve Sanat Tarihçileri buna cevap aramaya çalışmışlar ve özellikle Hınzeverek köyünün Pulur ve Sünür köyleri ile aynı kaderi taşıdığı üzerinde yoğunlaşmışlardır.
Tek kubbeli olarak inşa edilmiş ve ana mekânı 10.50 m x 11.00 m ölçülerinde kareye yakın planlı olan camii, birçok defa tamir ve onarım görmüş, şimdi son derece canlı bir şekilde varlığını sürdürmekte ve ibadete açık bulunmaktadır.
Hınzeverek köyünün bu iki köye yakınlığı, araştırmacıları köydeki camiyi bu köylerle irtibatlandırmaya sevk etmiş ve bazıları buna dayanarak caminin bir Akkoyunlu eseri olacağını belirtmişlerdir.
Okuyucularımıza daha detaylı bilgi vermek amacıyla, caminin tarihi ile ilgili daha önce ileri sürülen fikirleri aşağıya aktarıyorum.
Araştırmacılardan Gönül Güreşsever ve Ara Altun, “Bayburt Köylerinde Türk Mimarî Eserleri” adlı makalede caminin mimari özelliklerinden geniş bir şekilde bahsettikten sonra tarihlendirme ile alakalı olarak, “…yapının tarihlendirilmesi için hiçbir belgeye rastlamadık. Yakın çevredeki diğer yapıları ve bölgedeki siyasî durumu göz önünde bulundurarak bu caminin de Akkoyunlu sülalesinden kimseler tarafından yaptırılmış olduğu düşünülebilirse de yüzyılı hakkında kesin bir şey söylenemez.” demekte ve daha sonra da camiden “tarihi kesinlikle anlaşılamayan” bir yapı olarak bahsetmektedirler.
Akkoyunlu mimarisi üzerinde araştırmalar yapan ve bu camiyi de Akkoyunlu mimarileri arasında gösteren Metin Sözen, “Anadolu’da Akkoyunlu Mimarisi” adlı kitabında “ Yakın çevredeki Akkoyunlu soyundan gelen kişilerin yapıları, bu soyun egemenliğinin sürekliliği göz önüne alınırsa, cami onlara bağlanabilir. Caminin yazıtı yoktur. Akkoyunlular döneminde yapılmış olması olasılığına karşılık, kesin bir tarihlendirme yapmak güçtür.” diyerek Caminin bir Akkoyunlu eseri olabileceği üzerinde durmuştur.
Bir başka araştırmacı Gülyüz Akagün Uslu ise, “Gümüşhane ve Çevresinin Tarihi- Sanat Eserleri (1969-1971)” adlı çalışmasında Pulur Köyü Camii’nin özelliklerinden bahsettikten sonra, “ …çevrede hemen aynı plan şemasına sahip bir diğer bir eser Akkoyunlular’a ait Hınzaverek (Çatalçeşme) Camii’dir…” şeklinde bir ifade kullanmakta ve camiyi Akkoyunlu yapıları arasında göstermektedir. Bir heyet tarafından yazılan Bayburt Tarihi adlı eserde de aynı cümlelere yer verilmiştir.
Bu yaygın kanaatin aksine görüş beyan ederek, herhangi bir belgeye dayanmaksızın caminin Osmanlı dönemi yapıları arasında yer alacağını ortaya atanlar da olmuştur. Örneğin T.A. Sinclair, köy evlerinden farksız bir görünüme sahip olduğunu söylediği caminin “muhtemelen 17. ya da 18. yüzyıla ait bir Osmanlı eseri” olabileceği görüşündedir.
Cami hakkındaki araştırmalardan biri de Aydın Taşçı tarafından yapılmış ve burada ilk defa diğerlerinden farklı ve daha detaylı bilgiler verilmiştir. Taşçı, caminin Akkoyunlu eseri olduğuna dair bazı fikirlerin ileri sürülmüş olduğunu hatırlattıktan sonra; kendisinin daha somut bilgilere ulaştığını ve köy ahalisi ile yapılan görüşmelerde caminin İbrahim Paşa tarafından yapılmış olduğuna inanıldığını aktarmıştır. Köy halkının da bu hususta net bir fikri yoktur. Bazıları Akkoyunlu eseri olduğuna inanırken, bir kısmı da Osmanlı eseri olduğu kanaatindedir.
Yukarıda verilen detaylı bilgilerden anlaşılacağı üzere, şimdiye kadar Hınzeverek Köyü Camii’nin Akkoyunlu mu, yoksa Osmanlı eseri mi olduğunu kesin olarak ortaya koyacak herhangi bir bilgi ve belge bulunamamıştı. Ancak tarafımızdan İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivinde yapılan araştırmalar esnasında rastlanılan bir vesika, caminin banisi ile yapıldığı dönemi aydınlatacak ve şimdiye kadar cami hakkında bilinmeyenleri ortaya çıkaracak bir nitelik taşımaktaydı.
21 Aralık 1707 tarihli bu belgede “ …Erzurum Sancağında Kelkid Nahiyesinde Hınzeverek nâm karyede vaki‘ pederim merhûm İbrahim Paşa’nın bina eylediği cami-i şerîf ...” ifadeleri yer almaktaydı. Belgede özetle babasının İbrahim Paşa adlı biri olduğu anlaşılan şahıs, caminin hasır ve mum gibi ihtiyaçları bulunduğunu söylemekte ve bir de görevli talep etmekteydi.
Bütün bu iki satırlık bilgi aslında esrarı çözen şifrelerin saklı olduğu satırlardı. Kısmet bize imiş ki, arşivde biz rastladık. Artık bu ipucundan yola çıkarak, tıpkı bir polisiye vaka gibi olayı aydınlatmanın peşine düştük. Bunun için cevaplandırılması gereken birkaç soru vardı ki, bunlardan biri İbrahim Paşa’nın kim olduğuydu. Gerçekten de Osmanlı tarihinde İbrahim isimli yüzlerce paşa bulmak mümkündü ve acaba kastedilen İbrahim bunlardan hangisiydi?
Yapılan derin araştırmalar neticesinde bahsedilen kişinin 1620 yılında Hınzeverek köyünde doğduğu, gençlik yıllarında Abaza Hasan Paşa’nın yanında levent askeri olduğu ve devletin çeşitli kademelerinde görev aldığı; sadece bununla da kalmayıp sadaret kethudalığı, üçüncü vezirlik, Kaptan-ı deryalık yani deniz kuvvetleri komutanı, rikâb-ı hümayun kaymakamlığı da yaptığı ve son olarak da Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın yerine Aralık 1683’de sadrazamlığa yani başbakanlığa getirilen Bayburtlu Kara İbrahim Paşa olduğu anlaşıldı.
Bu bilgilerden sonra bu defa acaba bu şahsın ya da caminin vakfiyesinin olup olmadığı meselesi üzerine yoğunlaşıldı. Kısa bir araştırma sonunda, Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakfiyeler Arşivinde Bayburdzâde İbrahim Paşa Vakfiyesi adlı bir vakfiyeye ulaşıldı.
Artık bundan sonra işimiz daha da kolaylaştı. Türkçeye çevirdiğimiz vakfiyede, Hınzeverek köyündeki caminin İbrahim Paşa tarafından yeni olarak inşa edildiği, ihtiyaçlarının karşılanması için kurulan vakıftan gelirler ayrıldığı, köyde bundan başka çocukların okuması için bir sıbyan mektebi yapıldığı ve daha nice hususlar tek tek izah edilmişti. Böylece mutlu sona ulaşılmış ve şimdiye kadar eksik veya yanlış olarak bilinen bir bilginin düzeltilmesi sağlanmış oldu. Artık gönül rahatlığıyla köydeki caminin bir Osmanlı eseri olduğunu söyleyebilir, onu yaptıranın da Bayburt’tan çıkmış bir başbakan olduğunu genç nesillere söyleyebiliriz.
Kim bilir Bayburt daha nice bilinmeyen tarihi değerlere sahiptir. Bir Bayburtlu olarak bu tür hususların aydınlatılmasında bir katkı sağlayabilmenin hazzını yaşıyor olma sevinciyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.