Yalova’da dört yazdır herkes onu konuşuyor. Başını kaldıran, sağa sola bakan, havayı yoklayan herkesin gözüne çarpıyor şehirde ki değişiklik. Mesela her gün aynı bakkala giden Yalovalı, dün sabah yolda olan biteni görünce dondu kaldı! O hiç değişmeyen, rutin alacak listesini bile hatırlayamadı! Geri dönüp hanımına ‘ne alacaktım’ diye sorması beklenirken, ‘kim yapmış bunları?’ diye sordu muhtemel! Taksiciler, muhtarlar, esnaf ve şehrin başkanı… Hepsi benzer sorulardan muzdarip: Kim yaptı bunları?

Yalova’da dört yazdır herkes onu konuşuyor. Başını kaldıran, sağa sola bakan, havayı yoklayan herkesin gözüne çarpıyor şehirde ki değişiklik. Mesela her gün aynı bakkala giden Yalovalı, dün sabah yolda olan biteni görünce dondu kaldı! O hiç değişmeyen, rutin alacak listesini bile hatırlayamadı! Geri dönüp hanımına ‘ne alacaktım’ diye sorması beklenirken, ‘kim yapmış bunları?’ diye sordu muhtemel! Taksiciler, muhtarlar, esnaf ve şehrin başkanı… Hepsi benzer sorulardan muzdarip: Kim yaptı bunları?

Kocaman fırçaları varmış, iki fırçada köhne binayı cennete çeviriyormuş! Başkan bu iş için, taa Bayburt’tan özel olarak getirtmiş! Fırça kullanmıyormuş, kaptığı gibi kovayı, binanın kafasına geçiriyormuş!


Anlayacağınız Yalova’da, her kafadan bir ses çıkıyor onun hakkında…

***

Sanatıyla önce Çanakkale’yi fethetti.
"Tualdeki Mozaikler"in başı sağ! Ben susayım, o söylesin.

Yalı Han, hala onu anlatır...
Çanakkale’de kaç gence resim sanatını sevdirdi, kaç sergi açtı, kaç ödül aldı, sayısını hatırlamıyorum.

Ne zaman Çanakkale’ye yolum düşse, hala onun adıyla hava atarım.
Kimin kapısını çalsam, onun hemşerisiyim diye bırakmak istemezler.
Kurtulmak, “bana müsaade” demek, ne mümkün!

***

Sonra Yalova’ya geçti, Gönüllü Çelebi…
Huylu huyundan vazgeçer mi?

Şimdi de, Yalova onu konuşuyor.

Hani başarılı bir Vali, bir başka İl’e atanırda, veda ettiği İl tarafından kıskanılır ya!
Çanakkalelilerde Yalovalıları kıskanıyor!

***

Sanatçı böyle bir şeydir!
Sanatçının kıymetini bilmek ise başka bir şey…

İyi bir terzi, marangoz, demirci ustası da sevilir ve özlenir.
Terzi iyi bir yelek, marangoz sağlam bir kapı, demirci ustası narin bir merdiven korkuluğu bırakmışsa yadigar, özlenir tabi ki…

 
Çalıp çırpıp kaçan bakkalı, kim niye hatırlasın!
Verdiği sözleri tutmadan kayıplara karışan müteahhiti kim ne yapsın!
Görevi boyunca hiçbir iş için yerinden kıpırdamamış bürokratı, müdürü, vekili; kim, neden iyi ansın!

İnsanlar bırakılan iyi şeyleri unutmaz.
Baktıkça anımsar, anımsadıkça hatırlar.


***

Geçen gün Ayasofya Müzesi’nde bir açılış organizasyonu için çalışıyorum.
Açılışa bir hafta var. Gece gündüz süren bir mesai...  
Provalar, sloganlar, panolar, sahne tasarımları…

Tek tek inceliyor, organizasyonun kusursuz olması için enine boyuna düşünüyorum.
Kafam bu kalabalıkla meşgulken, bir arkeolog, "nerelisin" diye sordu? Cevabımı biliyorsunuz!

Bayburt’u duyar duymaz, Salih Cengiz’i sordu.

***

Salih Cengiz’in, bundan neredeyse 7 -8 yıl önce Ayasofya Müzesi’nde sergisi açılmıştı. Tarihi müze çok uzun yıllar sonra, bir sergiye ilk defa ev sahipliği yapmıştı.

Salih Cengiz’i soran Arkeologa, ben de o sergide vardım. “Beni hatırlamıyor musun?” diye sordum. Utanmadan, yok dedi.

“- Be arkeolog, hem sergideydim, hem serginin görevlilerindendim, hem serginin başında o kadar durdum, hem de sergide bir gün boyunca o dönem çalıştığım televizyon kanalı için çekim yaptım.” Dedim.

Yine hatırlamadı.
“Hı, hı” dedi ve lafı Salih Cengiz’e getirdi.
Zırnık bilgi vermedim tabi ki… Ciddiyim!

***

Salih Cengiz’in;
Ayasofya Müzesi’nde izi vardır.
Üniversite kampüslerinde izi vardır.
Kültür merkezlerinde, lokallerde, derneklerde izi vardır.
Çanakkale’de, Yalova’da, Muğla’da, İstanbul’da, Ankara’da izi vardır.

Her bir sergisinde tablo taşımışlığım, çalışmışlığım vardır.
Sergiyi gezen sanatseverlere "bu tablo, uzun bir kış gecesinde binbir sancıyla yapılmıştır" gibi fiyakalı anlatımlarım vardır ama hiç birinde izim yoktur.

O kadar boyanın, fırçanın içinde yüzerken, birini elime alıp duvara 62’den tavşan yapmışlığım olsa hatırlanacaktım. Ama yok.

O ise, nereye gittiyse, şapkadan tavşan çıkardı…
Onun içinde hep hatırlanacak.


***

Peki ya Bayburtlu?
Yalovalıyı, Çanakkaleliyi kıskandı mı hiç?

Valilik ve Belediye Binasının duvarlarında kaç resmi var diye saysam, bu soruya cevap olur mu? Sayı o kadar önemli değil. Doğru…

Ya, hastane koridorlarına ne demeli?
Doktorlar kadar o da çalışıyor eserleriyle.
Terapi, tıp değil midir?

Mahalle odalarında acıyı damıtıyor…
Düğün salonlarında mutluluğu paylaşıyor.

Devlet dairelerinde kuyruktakilere ‘sabırlı ol’ diyor.
Esnafın siftahsızlığına, tablolarıyla sırdaşlık yapıyor.
Bayburt Postası’nın manşetini bile gece geç saatte herkesten önce o okuyor.

Hatırlanması, unutulmaması için Bayburt’ta da o kadar izi var ki…
Mutlu ve uzun yıllar Salih abi…