Erzurum Yavuz Selim ilköğretmen okulu üçüncü sınıftayken bir şiir yarışması düzenleniyor ve ben de katılıyorum. Aradan aylar, yıllar geçiyor bir ses yoktu. Yarışma unutulmuştu bile. Yılbaşı eğlence gecesindeydik. Erzurum Nene Hatun Kız Öğretmenokulu öğrencileri de okulumuzun konuklarıydı. Türkiler, skeçler, halaylarla devam eden programımızın bir bölümünde, Türkçe öğretmenimiz Hasan Bozalp sahneye çıkmış, o yarışmanın sonuçlarını açıklıyordu. Üçüncü olduğu öğreniyorum. Öğretmenimiz şiiri okuyor, sahneye çağrılıyorum. Bütün salon ben alkışlıyor.
Erzurum Yavuz Selim ilköğretmen okulu üçüncü sınıftayken bir şiir yarışması düzenleniyor ve ben de katılıyorum. Aradan aylar, yıllar geçiyor bir ses yoktu. Yarışma unutulmuştu bile. Yılbaşı eğlence gecesindeydik. Erzurum Nene Hatun Kız Öğretmenokulu öğrencileri de okulumuzun konuklarıydı. Türkiler, skeçler, halaylarla devam eden programımızın bir bölümünde, Türkçe öğretmenimiz Hasan Bozalp sahneye çıkmış, o yarışmanın sonuçlarını açıklıyordu. Üçüncü olduğu öğreniyorum. Öğretmenimiz şiiri okuyor, sahneye çağrılıyorum. Bütün salon ben alkışlıyor.
Tam bir rüya âlemindeydim. Hele misafir kız öğrencilerin alkışları beni benden alıp götürüyor. ‘Çal Çoban Çal’ adlı o şiirimin bitiş kısmı hâlâ aklımdadır:
Dağların başında vardır hatıraların
Kurtlar kuşlardır sır ortakların
Benim de vardır hatıralarım
Dağ başında değil ama, köşe başlarındadır.
Çal çoban çal…
İşte o rüya geceden sonra matematikle vedalaşıyor, şiir yolculuğunda karar kılıyordum.
Öğretmen okulu beşinci sınıftan sonra not ortalaması belli bir seviyenin üstünde olanlar, Yüksek Öğretmen Okulu’nda parasız yatılı okuma hakkını kazanırdı. Bir yıl hazırlık okuduktan sonra üniversite eğitimine geçilirdi. Bu hakkı kazananlar arasında ben de yer alıyordum.
İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na gidip, kaydımı yaptırabileceğim tebliğ edildi. Gel gör ki, bu hak fen bölümü için tanınmış oluyordu. Benim gönlüm edebiyattaydı. Çok düşündüm ve kararımı verdim. Gitmeyecektim. Okursam edebiyat okuyacaktım. Ne var ki bana hak veren hemen hemen hiç kimseyi göremiyordum. Üstelik bir de hak etmediğime inandığım yorumlarla karşı karşıyaydım. “Kendine güvenemediği için gitmedi” diyenler vb…
Elbette büyük bir fırsatı elimle itmiş oluyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse şimdi o günlere dönüp baktığımda, ne güzel karar vermişim diyor ve bundan kıvanç duyuyorum. Çok şükür daha sonra edebiyat öğrenimini yapma fırsatını elde etmiştim. Ama fakültede değil, eğitim enstitüsünde oldu. Sonra da edebiyat lisansını tamamlamıştım.
Eylül 2012
Editör: Yahya Akengin'in kırk yıllık hatıralarını içeren yazı dizisinin devamı için lütfen tıklayınız...