Her yörenin genellikle meşhur olan bir özelliği dile getirilir. Bu özellik bazen somut, bazen de soyut bir kavramdır. Bu özellik bazen bir ürün, bazen bir erdem, bazen bir zafiyette olabilir. Şehir veya yöreler bu dile getirilen özelliği ile özdeşleşmiş durumdadır. Bu özellik genellikle o yöre için bir övünç vesilesi ve gurur kaynağı olur.
Her yörenin genellikle meşhur olan bir özelliği dile getirilir. Bu özellik bazen somut, bazen de soyut bir kavramdır. Bu özellik bazen bir ürün, bazen bir erdem, bazen bir zafiyette olabilir. Şehir veya yöreler bu dile getirilen özelliği ile özdeşleşmiş durumdadır. Bu özellik genellikle o yöre için bir övünç vesilesi ve gurur kaynağı olur.
Mesela Kayseri deyince akla pastırma gelir ama Kayserili deyince kişilerin ticaretteki maharetleri öne çıkar. Erzurum deyince akla soğuk gelir. Erzurumlu deyince yiğitliği ve mertliği simgeleyen dadaş akla gelir. Diğer birçok şehir için de böyle örnekler vardır.
Bayburt deyince somut olarak akla direk gelecek şey nedir diye sorulduğunda verilecek cevapta çoğu kez zorlanıyoruz. Bayburt’u meşhur edecek klasik bir ürün veya somut özellik göstermek zor oluyor. Veya Bayburt’u şöhrete kavuşturan somut bir ürün veya nevi şahsına münhasır bir meslek yok denecek gibidir. Zamanımızda somut bir ürün olarak ise “kete” biraz ön plana çıksa da yeterli ve ayırt edici bir özellik gibi görünmüyor. Yine “Bayburt Taşı”, “Bayburt Ehramı” gibi ürünler de tam olarak Bayburt’a ait bir özellik olarak tanıtılamamış olduğu için bariz bir özellik olarak Bayburt ile simgeleşmemişlerdir. Bayburtluyu simgeleyebilecek inşaatçılık ise bu gün çok yere ait bir özellik haline gelmiştir.
Peki, Bayburtlu deyince akla ne gelir? Bayburtlunun övünç vesilesi olacak yönü nedir? Bu sorunun cevabı dürüstlüktür. Kanaatimce asıl önemli olan özellik budur. Bayburtluların bu özelliğini iki fıkrayla dile getirmek daha sonra da arşiv belgelerine yansımış Bayburtluya ait bir olaydan bahsetmek istiyorum.
“Diyecehem ki Bayburtluyam, diyeceksiz ki öginir”
Malum göç dolayısıyla insanımız büyük şehirlere birikmiş durumdadır. Büyükşehirde her vilayetten insanlar çeşitli vesilelerle bir araya geliyorlar. Bu bir ev toplantısı, bir iş toplantısı, bir arkadaş gurubu ve sair toplantılar olabiliyor.İşte böyle bir ev ortamında insanlar bir araya gelmişler. Bir sohbet toplantısı yapılıyor. Tabii ki, önce bir tanışma faslı icra edilir. Orada bulunan şahıslar kendilerini takdim etmeye başlar. Kendisini tanıtan kişi önce adını soyadını, mesleğini ve nereli olduğunu da ilave ederek kendisini tanıtır. Tanışma faslı bu minval üzere sırayla devam eder. Bu sırada kendisini tanıtanlardan bir kişi adını, soyadını, mesleğini söyledikten sonra nereli olduğunu söylemeden geçer. Tanışma faslı bitince oradakilerdin birisi tanışma sırasında memleketini söylemeyen şahsa şöyle sorar?
- “Beyefendi, tanışma sırasında bir şey dikkatimi çekti. Herkes kendisini tanıtırken nereli olduğunu da söyledi. Sadece siz söylemediniz. Acaba neden?”
Tanışma sırasında memleketini söylemeyen şahıs biraz safça, biraz da gururlu bir tavırla şu cevabı verir:
-“Ne bilim kardaş. Diyecehem ki Bayburtluyam, diyeceksiz ki hele bakın nasıl da öginir.”
İşte bu cevap Bayburtlunun esas özelliğini dile getirmektedir. O özellik dört dörtlük bir dürüstlüktür. Dört dörtlük bir saflık, yani temiz karakterliliktir. Alavere dalavere bilmeyen adam gibi adamlıktır. Bayburtluların asıl özelliği ve övünç kaynağı budur. Bayburtlu bu özelliğiyle özdeşleşmiştir. Bu onun için bu bir övünç vesilesidir. Aynı zamanda bu özelliğinde de inatçıdır.Bayburtlu inadına doğrudur, doğrudan yanadır. Bayburtlu inadına dürüsttür, dürüstten yanadır. İnadına adildir, haktan ve haklıdan yanadır. İnadına saf ve temizdir. Alavere dalavere bilmez. Haksızlığa uğrayanın yanındadır. Hak etmediği hiçbir şeye tenezzül etmez. Harama el sürmez. Vatanına, milletine tam bir inançla bağlıdır. Bayburtlu dindardır. Dünya görüşleri itibariyle en sağdaki ile en soldaki beş vakit namazda camide buluşur, omuz omuza saf tutarlar. Kısaca Bayburtlu, bir insanın sahip olması gereken erdemlere inadına sahiptir.
Bu dürüstlükteki inadı bazen o dereceye varmıştır ki, bazı imkânlardan mahrum olma pahasına da olsa bu inadını sürdürmüştür.
İşte bu dürüstlükteki inadı da bir başka fıkra konusu olmuştur ki bu fıkra Anadolu’nun birçok yerinde her Bayburtlunun karşısına çıkmaktadır.
“Madem ki Bayburtluyuk, hep birük”
Malum Bayburtlular Cumhuriyet döneminde yapılan bazı uygulamalar dolayısıyla özellikle 1950’li yıllara kadar hükümetlere hep muhalif davranmıştır. Devletin hizmetlerinden mahrum kalma pahasına bu özelliklerini dürüstlükteki inatları gereğince sürdürmüşlerdir.İşte bu yıllarda olsa gerektir, devlet tarafından şehir içinden geçmekte olan Çoruh nehri üzerine bir köprü yapılacaktır. Bayburtlular hükümete muhalif oldukları için bu köprünün yapılmasını istememektedir. Ama hükümet yetkilileri bu köprünün yapımı için her şeyi tamamlamış ve köprüyü yapmıştır. Bizim Bayburtlular bu durumu hiç içlerine sindirememiştir. Öyle ya hem açıkça hükümete muhalif olacaksın hem de ondan hizmet alacaksın. Bunu dürüstlük anlayışına sığdıramamaktadır. Adeta iki yüzlülük olarak algılamaktadır. Kendilerince bu iki yüzlülükten kurtulmak için bir formül bulmuşlardır. Bu konuda birlikteliği koruyacaklardır. Onun için şöyle bir söylem geliştirirler:
”Arkadaşlar! Madem ki; biz Bayburtluyuk, hep birük. Bu hökumatı kabul etmirük. Yaptığı köprüden de geçmirük.”
İşte bu tavır Bayburtlunun dürüstlükteki inadının gereğidir. Çıkarları uğruna dürüstlükten vazgeçmiyor, ikiyüzlülüğü kendisine yakıştıramıyor.
Tabii ki; bu bir fıkradır. Ama Bayburtlunun dürüstlükteki inadını anlatması bakımından dikkate değerdir.
Bayburtlu geçmişte sahip olduğu bu meziyetini koruyabilmekte midir?
Yine dürüst olmanın gereği ile ne yazık ki bu soruya yüzde yüz olumlu cevap vermek zordur. Maalesef bu konuda olumsuz bir takım örnekler duymaktayız ki; bu örnekler bembeyaz bir duvarda sırıtan kara lekeler misali Bayburtluların dürüstlük imajını zedelemektedir.
Bu gün bu değerler oldukça yıpratılmıştır. Çarpık şehirleşmenin ve iletişimin getirdiği ahlaki erozyon her kesimde bir takım ahlaki zaafiyetleri beraberinde getirmiştir. Toplumun genelini sarsan bu zafiyet maalesef Bayburtluları da etkilemektedir. Gittikçe bencilleşen toplumdaki bu ahlaki zafiyet karşısında özellikle mahalli derneklerimize ve kanaat önderlerimize büyük iş düşmektedir. İçerisinde bulunduğumuz bu toplumda benliğimizi ve geçmişte sahip olduğumuz ahlaki erdemleri yitirmemek, yitirmeye başlamış olanları da toplumsal mekanizmalarımızla asıllarına döndürmek için gayret etmek gerekiyor. Övünülecek bu vasfımızı yitirmek çok kolay ama yeniden kazanmak maalesef çok zor olacaktır.
Takva sahibi bir Bayburtlunun dürüstlüğünü ve vatanperverliğini dile getiren bir arşiv belgesinden bir sonraki yazımda bahsedeceğim.