1975 yılında Federal Almanya Cumhuriyeti’nin davetlisi olarak bu ülkede uluslararası bir seminere katıldım.  Organizasyon, çeşitli Alman şehirlerinde 3 ay sürdü.

1975 yılında Federal Almanya Cumhuriyeti’nin davetlisi olarak bu ülkede uluslararası bir seminere katıldım.  Organizasyon, çeşitli Alman şehirlerinde 3 ay sürdü.

İlk günler Münih yakınlarında Zangberg isimli köyde, eski bir manastırda misafir edildik. Manastır, uluslararası kongre, seminer gibi toplantılar için otel olarak da kullanıyordu. Otel hizmetlerini rahibeler yapıyordu.

İlk gece, yattığım odada yatağımın başucunda kocaman bir haç üzerinde, küçük bir çocuk büyüklüğünde, çivilendiği el ve ayaklarından kanlar akan, bir Hz. İsa heykeli vardı. Bu kanlı haçın altında uyuyamadım. Bu nedenle, haçı duvardan çıkarıp kapının önüne koydum. Sabah odayı temizlemeye gelen rahibelere haçı almalarını söyledim. Yüz ifadelerinden kızdıklarını anladım, fakat bir şey söyleyemediler.

İkinci akşam, manastırın büyük salonunda bir konser vardı.  Koro, orkestra eşliğinde çeşitli ülkelerin halk şarkılarını söyledi. Programda bir tek Türk halk şarkısı yoktu. Benim için bundan üzücü olanı, sahnenin üstünde gördüğüm bir heykeldi. Üstü çıplak, saçları atkuyruğu toplanmış, elleri arkadan bağlı, diz üstü çökertilmiş, sert bakışlı, başını öne doğru uzatmış palabıyıklı bir erkekti bu.

Sonraki günlerde bu heykelin öyküsünü öğrendim. Heykelde gördüğüm, 1683 Viyana Bozgunu’ndan sonra esir alınan askerlerimizden biri imiş. Zangberg’e getirilen Türk esirlerden din değiştirmeyenler kafaları kesilerek idam edilmiş. Almanya ve Avusturya’da gezerken, Türkler'in Viyana kuşatmasını hatırlatan çeşitli olumsuz obje gördüm. Bu eserler olumsuz Türk imajını geçmişten günümüze canlı tuttu.  Almanlar Türkler'in Viyana kapılarına kadar gelmelerini hiçbir zaman unutmadı.

Zangberg manastırında vatanı ve imanı için başını veren bu isimsiz Türk askerinin heykeli  ve acı öyküsü aklımdan  çıkmadı…

***

Son günlerde Türk basınında okuduğum bir heykel haberi bana’’gaflet mi, hıyanet mi? ‘’ dedirtecek kadar, hayret ve acı vericiydi. Geçtiğimiz aylarda Almanya’da değil, Mersin Silifke’de Mukaddes Roma Cermen İmparatoru Friedrich Barbarossa’nun heykeli dikilmişti.

Tarihten bildiğimize göre; Alman imparatoru Barbarossa, 1198 yılında 3.Haçlı Seferi’ne Fransız kralı Philip ve İngiltere kralı Aslan Yürekli Richard’la katıldı. Sefere çıkarken, Alman imparatoru ordusunu göklere çıkartıyordu. Askerlerinin ‘’demir ırkından gelme, iri kıyım askerler olduğunu, gözlerinden alev fışkırdığını, kan akışı ile su akışını aynı kayıtsızlıkla seyredebileceklerini’’ söylüyordu. 190 bin kişilik bu ordu, Anadolu’ya girdi. Yaktı, yıktı ve öldürdü. Türkler vatanlarını savundular. Ani baskınlarla Haçlı ordusunu erittiler. Barborossa Türkler'den kaçarken ağır zırhı içinde Göksu nehrinde boğuldu.

İşte bu adamın heykeli, âdeta yaptıklarının ödülü olarak, Akdeniz Türk Alman İş Adamları’nın girişimi, Alman Elçiliği’nin desteği, Kültür Bakanlığı’nın izni, Karayolları Müdürlüğü’nün taşeronluğu, Silifke Belediyesi’nin de desteği ile dikilmiş. Heykelin kaidesine de tarihi gerçeklere uymayan, bozuk bir Türkçe ile şu satırlar yazılmış:

"Selçuklu Sultanı 2. Kılıç Arslan ile ülkesinden barış içinde serbest geçiş için bir anlaşma olan Roma-Germen İmparatoru Frıderıch 1. Barbarossa 10 Haziran 1190 tarihinde ordusunun başında Filistin’e giderken bu civarda Göksu Irmağı’nda boğulmuştur."

Aymazlığa bakın! Adam sanki Anadolu'ya turistik geziye gelmiş. Kudüs'e giderken serinlemek için girdiği nehirde boğulmuş havası içinde, bir kitabe yazılmış.

Aslında Haçlı Seferleri, Hıristiyan Batı’nın yüz karasıdır. Bu seferlerde batılıların yaptıklarını eski bir kelimemiz  ‘’şenaât’’(kötülük, fenalık, alçaklık) açıklayabilir. Bu şenaâtlerden yalnız birisini anlatalım; Haçlılar Antakya kuşatması sırasında yamyamlık yapmış, ölü ve canlı Türkleri keserek, kızartıp yemişlerdir.  

Bana göre; tarihe ve milletimize aykırı bu heykelin kaidesine şu yazı yakışırdı; "Alman İmparatoru Barbarossa ve onun vahşi ordusu, cinayetleri ve harabe bir hale getirdikleri vatanımızdan Türkler'in kahramanca vatan savunması ile defedildiler."

Bir tarafta; yıllar önce Zangberg’de gördüğüm, esir iken,   din değiştirmeyen Türk’ün başını kılıca uzatışının heykeli, diğer tarafta; vatanımızı çiğneyen, Türkleri katleden katiller sürüsünün başının heykeli.

Tarihimize bir saygısızlık olarak gördüğümüz ve atalarımızın ruhunu inciteceğine inandığımız, bu heykeli vatanımıza dikenlere, destek olanlara ve sesini çıkarmayanlara yazıklar olsun!

Haziran 2012