Singapur hava alanı şimdiye kadar gördüğümüz hava alanlarının en güzellerinden biri idi. Yerler halı kaplı, her tarafta büyük akvaryumlar ve çiçekler vardı. Bizi yerel seyahat bürosundan adının “John” olduğunu söyleyen Hintli rehber karşıladı. Üç şeritli otoyoldan kente hareket ettik. Trafik İngiltere’deki gibi soldan akıyordu. Nisan ayında olmamıza rağmen, dışarıda Antalya’nın yaz sıcağına benzer rutubetli bir hava vardı.
Singapur hava alanı şimdiye kadar gördüğümüz hava alanlarının en güzellerinden biri idi. Yerler halı kaplı, her tarafta büyük akvaryumlar ve çiçekler vardı. Bizi yerel seyahat bürosundan adının “John” olduğunu söyleyen Hintli rehber karşıladı. Üç şeritli otoyoldan kente hareket ettik. Trafik İngiltere’deki gibi soldan akıyordu. Nisan ayında olmamıza rağmen, dışarıda Antalya’nın yaz sıcağına benzer rutubetli bir hava vardı.
Singapur’un yeri, insanları, kuralları
Singapur, Malay yarım adasının güneyinde küçücük bir ada devletidir. Yüzölçümü 622 km2’dir. Malezya’nın batı kıyısı ile Sumatra adası arasındaki bir su yolu olan Malakka Boğazı’nın hemen ağzında yer alır. Eski bir İngiliz sömürgesi olan Singapur’un 5 milyona yakın nüfusunun yüzde 76’sı Çinli, yüzde 14’ü Malay ve yüzde 8’i Hintlilerden meydana geliyor. Kişi başına düşen milli geliri 32.340 ABD dolarıdır. Ancak, Hintli ve göçmen işçilerin aylık kazancı ortalama 1000 dolar civarında. Resmi dil, İngilizcedir. Bu ada devletinin zenginliği İsviçre bankaları gibi gizli hesaplı yabancı bankalarından ve ticaretten geliyor. Singapur’un 657 milyar dolarlık dış ticaret hacmi var. Uzak doğunun petrol ticareti buradan yönetiliyor. (1)
Singapur’a, gökdelenler arasından girdik. 40 katlı otelimizin bulunduğu bölgede daha yüksek katlı oteller vardı. Odamıza yerleşip, biraz dinlendikten sonra hemen şehre daldık. Taksi ücretlerinin ucuz olduğu Singapur’da gittiğimiz meşhur alış veriş caddesi Orhard Road Avrupa şehirlerinde bile görmediğimiz ünlü markaların lüks mağazalarıyla dolu idi. Çin mahallesinde Çinli satıcılar bizim Kapalıçarşı esnafından daha pazarlıkçı idi. Almak istediğimiz bir cihaza, önce “300 dolar” dediler. Ben pahalı bulunca “Siz ne verirsiniz?” diye sordular. Ben aşağı fiyat verdikçe, “son fiyat” deyip, yeni bir fiyat söylediler. Ama sonunda 100 dolarda anlaştık. Sanki daha önceden tanışıyormuşuz gibi; “ Sizin için “ dediler. Singapur’un caddeleri temiz, trafiği düzenli idi. Bu şehirde yerlere tüküren, sigara izmariti, sakız atan, çiçek koparan, trafik kurallarını çiğneyen yüksek para ceza cezalarına çarptırılıyordu.
Singapur’da yaşam ve demokrasi
Singapur gezimize ertesi gün John’la devam ettik. Önce batı sahilinde 90 metre yüksekliğinde bir tepeden Singapur’u seyrettik. Daha sonra Raffles Bulvarı’na giderek, İngiliz sömürge döneminden kalan mahkeme, belediye binalarını ve kriket sahasını gördük. Singapur’un simgesi; Merlion parkta duran, eski bir efsaneden ilhamla yapılan, yarısı balık, yarısı aslan, adı Merlion olan hayvan heykeli idi. Limanda yük alan, boşaltan gemiler buranın ne kadar büyük bir ticaret merkezi olduğunu gösteriyordu. Çin mahallesinde bir Çin tapınağını ziyaret ettik. Çinliler tanrılarına meyve ikram ediyor, mum yakıyor, çubukları yakıp yaptıkları tütsü, ortalığı dumana boğuyor. Tanrılarından istekleri olan niyet kâğıtlarını ocakta yakıyorlar. İçerdeki Çinliler aceleyle ibadetini yapıp, ayrılıyor. Buradan bir Hindu tapınağına gittik. 6 katlı, binanın yukarıya doğru daralan ön cephesinde rengârenk, küçük, büyük yüzlerce Hint Tanrı heykeli vardı. İçerde yeni yıl bayramı için insanlar toplanmıştı. Ayakkabılarımızı çıkarıp belli bir noktaya kadar gittik. İlerde de başka Tanrı heykelleri duruyordu. Tapınağın etrafındaki hatıra eşyası satan dükkânları turistler dolduruyordu. Singapur’a bütün dünyadan her yıl 13 milyon turist geliyormuş. Buradan Singapur’un ünlü Botanik bahçesine gittik. Orkide bölümünü çok beğendik. John’un anlattığına göre; Singapur’da 4 yıllık bir öğretmen 1250 Dolar aylık kazanıyormuş. Maaşlarının yüzde yirmisi hasta kasası ve emekli sandığına kesiliyormuş. Singapur’da aşırı hiçbir gruba izin verilmiyormuş. Aşırılar Singapur’dan hemen atılıyormuş. John,“Aksi takdirde Yugoslavya’ya döneriz” diye ekliyor. Ancak, muhalefetin olmadığı, tek parti sistemli, çanak antene bile izin verilmeyen bu ülkede hangi demokrasiden bahsedilebilir? Son seçimlerde oyların yüzde 33’ünü alan muhalefet partisi, 82 üyeli meclise ancak 2 milletvekili sokabilmiş. Bu harika demokratik sisteme (!) seslerini çıkarmayan Batılı ülkeler, sıra Türkiye’ye geldi mi, neden kılı kırk yarıyorlar acaba?
Singapur’da küresel ekonomi veya yeni sömürgecilik
Singapur’a 16 ve 17.yüzyılda Portekiz ve Hollandalılardan sonra 19.yüzyılda İngilizler hâkim oldu. Sömürgeciliğin kitabını yazan İngilizler burayı bölgenin önemli bir liman ve ticaret merkezi haline getirdi. Uzak Asya ticaretini Malakka Boğazı’nın kapısı Singapur’dan kontrol ettiler. İngiliz sömürgesi Singapur’u 1942-45 arası Japonlar işgal etti. Japonlar denizden değil, Malezya’dan geldi. Malaylar Japon işgaline direndi. Savaştan sonra İngiltere bu durumun kendi başına da geleceğini görüp, yeni bir plan yaptı. 1955 yılında Singapur’a yarı özerklik tanıdığını ilân etti. Ülkenin ilk başbakanı İran Yahudisi bir aileden gelen, David Marschall’dı. “Bağımsızlığın babası” diye tanınan bu adam, İngiltere’de hukuk eğitimi görmüş, İngiliz ordusuna gönüllü katılmış ve Singapur’a yerleşmişti.(2) Sömürgeciler böylece kendi adamlarıyla bölgeye hâkim olmaya devam ettiler. Şimdi de “Küreselleşme” adı altında durum farklı değil. Singapur ordusunu İsrailliler kurdu. Singapur,1963 yılında Malezya Federasyonu ile bağımsızlığına kavuşsa da iki yıl sonra ayrıldı ve 1965 ‘de ayrı bir devlet olarak tanındı. Bu durum size Irak ve Kuveyt’le tanıdık gelmiyor mu? Sömürgeciler böl ve yönet politikalarıyla her devirde ve her bölgede aslında aynı politikaları yürütmüyorlar mı?
Malezya: Güneydoğu Asya’da bir İslâm ülkesi
Sabah otelden ayrılıp, yarım saatlik otobüs yolculuğundan sonra Malezya sınırına geldik. Singapur adası, Malaya yarım adasına 1200 metre uzunluğunda kara ve demir yolu ile bağlanmış. Malezya’ya geçtikten sonra yeni rehberimiz Halim, bizi karşıladı.
Jahor Bahru ve Sultan Ebubekir
Buradan hemen Malezya’nın güney şehri Jahor Bahru’ya girdik. Jahor Bahru’da gökdelenler yanında Malezya stilinde devlet binaları ve sultan sarayları ile İtalyan stili ve İslâmî elementlerin karışımıyla yapılmış, iki bin kişinin ibadet edebildiği Ebubekir câmisini gördük. Câmi bir tepenin üstünde, beyaz boyalı, tek minareli, orta kubbe yanında, köşelerde küçük kubbeleri olan bir yapı. İçerisi de sade ve ferah. Rehberimiz Halim’e göre; Malezya’nın en güzel camilerinden biri sayılıyormuş. Sultan Ebubekir modern Malezya’nın tarihinde önemli bir isim. Ama aklınıza sömürgecilerle mücadele etmiş bir insan gelmesin. Sultan Ebubekir Singapur’da İngiliz din adamları tarafından eğitilmiş ve iyi İngilizce öğrenmiş. İngilizler onu kendilerine yakın bularak Jahor Bahru’nun sultanı ilân etmiş. Ebubekir’in torunları da günümüzde Malezya tahtında oturuyor.
Melaka’da sömürgecilerden kalanlar
Jahor Bahru’dan târihî Melaka şehrine gidiyoruz. Otobanın sağında ve solunda ormanlar, ekili dikili ziraat alanları, yağ palmiyeleri ve kauçuk ağacı çiftlikleri görüyoruz. Yolda bir seramik, vazo fabrikasını ziyaret ediyoruz. Burada yabancı ülkelere ihraç edilen vazo ve seramik ürünler îmâl ediliyor. Gine yolda, Halim’in önceden ayarladığı tipik bir Malezya evi önünde duruyoruz. Güler yüzlü Müslüman karıkoca bize evini gösteriyor. Evin bahçesinde kahve, kakao, palmiye ağaçları var. Mütevazı döşenmiş evin duvarlarına Arapça hat yazı ile Allah, Muhammed levhaları ve Kâbe resmi asılmış. Çocuklar televizyonda film izliyor. Dışarı çıkınca bize bahçeden muz, ananas ikram ediyorlar. Tekrar yola koyuluyoruz.
Saat 13’e doğru Melaka’da otelimize indikten sonra bir Çin tapınağına gidiyoruz. Budizm’in savaş, mutluluk gibi çeşitli Tanrıları var. Ölülerinin öbür tarafta kullanmaları için araba, telefon gibi küçük boyda tasviri araçlar ve küçük yazılar koyuyorlar. Şehrin bu bölgesinde Çinliler yaşıyor ve küçük dükkânlarında değişik işler yapıyorlar. Ev ve dükkânların önündeki açık kanaldan pis su akıp gidiyor. Bu tapınaktan sonra Tayland stili küçük bir câmiyi ziyaret ediyoruz. Câmi de tapınak gibi inşa edilmiş. İçeri yalnız Müslümanlar alınıyor. 38 derece hava sıcaklığında gezimize devam ediyoruz.
Bu bölgede Hollandalıların sömürge zamanından kalma kale, kilise ve evlerini görüyoruz. Sömürgecilerin gemileri, binaları ve yolları restore ediliyor. Malezyalılar tarihlerinin bu dönemini genç nesillere ve yabancılara göstermek istiyor. Kaleden inerken bir Müslüman çiftin düğün törenine rastlıyoruz. Mahalli kıyafetleri içindeki gelin ve damatla resim çektiriyoruz.
Kuala Lampur ve Petronas’ın ikiz kuleleri
Ertesi gün Melaka’dan Malezya’nın başkenti Kuala Lampur’a gidiyoruz. Otobanda yoğun bir trafik akıyor. Önümüzde 150 km. yol var. Öğleye doğru Kuala Lampur’dayız. Kısaca KL denilen kent, uzaktan dünyanın en yüksek binalarından olan Petronas Petrol Holding’e ait 88 katlı, 452 metre yükseklikteki Petronas ikiz kuleleri ve diğer gökdelenler ile sanki Newyork Manhattan gibi görünüyor. Türkiye’de ve burada gördüğümüz yüksek katlı binalar ve alışveriş merkezi yapma modası da küresel ekonominin bir özelliği olsa gerek.
Önce Çin mahallesine gittik. Taklit eşya satan Çinli satıcılar her yerde. Buradan Kuala Lampur’un en eski câmisi olan etrafı gökdelenlerle çevrili Jame camiine geldik. Câmi kuzey Hindistan mogul câmi örneğine göre yapılmış. Pencereleri açık câminin mermer kaplı tabanı üzerinde insanlar uyuyor. Hint, emevi stilinde yapılmış şimdi yüksek mahkeme binası olan Sultan Abdul Samet Eğitim Kurumu ve sanki bir masal yapısı şeklindeki istasyon binası değişik mimari örnekleri olarak dikkatimizi çekiyor. İngiliz sömürge sistemi burada da kriket sahası, mahkeme binası ve Tudor stilinde yapılmış, içine yalnız İngiliz sömürge efendilerinin girebildiği Colanial Clup (Sömürge Kulübü) binalarını bırakmış. Günümüzde de caddelerde küresel ekonominin önemli markalarının reklamlarını ve alış veriş merkezlerinde yabancı markaların mağazalarını görüyoruz.
1950’li yıllarda komünist isyancılara karşı yapılan mücadeleyi canlandıran abidenin bulunduğu parkı, Kral sarayı ve Milli Müze’yi gezdik. Müzede etnolojik ve folklorik eşyalar var. Kıyafetler, gölge oyunu figürleri, Malezya’nın hayvanları ve ağaçları yer alıyor. Akşam Kuala Lampur’da büyük Concord Otelde kalıyoruz.
Malezya’nın yeri, insanları ve sömürge geçmişi
Malezya Güneydoğu Asya’da yer alan bir ülkedir. Kuzeyinde Tayland, güneyinde Singapur ve Endenozya, batıda Andaman Denizi, doğuda Çin Denizi’ne komşudur. Ülkenin yüzölçümü 329 733 km2. 2008 sayımına göre Malezya’da 27 milyona yakın insan yaşıyor. Bu nüfusun yüzde 65’ini Malaylar, yüzde 26’sını Çinliler, yüzde 8’ini Hintliler oluşturuyor. İngilizler sömürge döneminde Hintlileri ve Çinlileri çalıştırmak üzere Hindistan’dan ve Çin’den buraya getirmişler. Kişi başına düşen milli gelir 2007 verilerine göre 6420 ABD Doları. Resmi dil Malayca. Halkın yüzde 61’i Müslüman, yüzde 19’u Budist, yüzde 9’u Hıristiyan, yüzde 6’sı Hindu, yüzde 2,6’sı Çin dinleri.(1)
Singapur ve Malezya’da 15.yüzyıla kadar küçük krallıklar vardı. 16.yüzyılda önce Portekizliler, sonra Hollandalılar geldi. Bu ülkeleri ve insanlarını iliklerine kadar soydular. En sonunda, 19.yüzyılda, İngilizler geldi ve en uzun süre kaldılar. İngilizler bölgedeki bütün halkları birbirine düşürüp, düşman ettiler. Suni sınırlar oluşturdular. Böylece yönetimlerini sürdürdüler. Malezya 1957’dan beri parlamenter monarşiyle yönetiliyor.
Malezya kalay üretiminde dünya birincisidir. Zengin petrol yatakları ve doğal gaz kaynaklarına sahiptir. Bakırı, uranyumu, tropik kerestesi, kauçuk ve palmiye yağı var. Zengin hammadde kaynaklarına sahip olan Malezya her dönemde sömürgecilerin iştahını kabartıp, bunun bedelini ödemiş. Bu nedenle bu ülke sömürgeciliğin derin yaralarını günümüzde de taşımaktadır. Bugün de sömürgeciliğin son aşaması olan küresel ekonomi ile ülkenin doğal kaynakları yabancı büyük sermayenin elinde.
Malezya’da ortalama ücret 850 dolar. Hintliler 300-400 dolar alıyor. Buna karşılık yabancı sermaye ile işbirliği yapanlar konforlu hayat sürüyor.
Bir dönem Türkiye’de “Malezya modeli” üzerinde çok konuşuldu. Aslında Malezya modeline Batı’dan icâzetli İslâm denilebilir. Türkiye’de son yıllarda buna benzer bir modelin içinde. Zaten özellikle ABD devlet adamları, Batı tarzı İslam ülkesi deyince, Türkiye ve Malezya’yı örnek gösteriyor. Ancak gerek Türkiye, gerekse Malezya geçmişleri, toplum yapıları ve demokrasi tecrübeleri birbirine benzemeyen iki ülkedir. Burada iki ülke için ortak nokta, küresel ekonominin hedefinde olmalarıdır. Ancak Türkiye’nin Atatürk’ün önderliğinde emperyalizme karşı mücadele ettiği ve sömürgecilerin ve yardakçılarının ülkemizden kovulduğu unutulmamalıdır.
Faizsiz bankacılık ve tezatlar
Sabah 8.30’da, otelden ve şehirden ayrılıyoruz. KL’in trafiği oldukça yoğun ve İstanbul’dan daha karışık. Halk otobüsleri tıklım, tıklım dolu. Motosikletler ve özel arabalar caddeleri dolduruyor. Üzerinde kocaman Arapça Allah yazısı olan bir gökdelen görüyoruz. Halim’in anlattığına göre; burası faizsiz bankacılık yapan bir kuruluşmuş. Hacca gitmeyi düşünenler paralarını bu bankada biriktiriyormuş. Yalnız Malezyalı Müslümanlar değil, Filipinli, Çin ve Endenozyalı Müslümanlar da bu bankada birikimlerini değerlendiriyormuş. Bunu görünce aklıma; Almanya’ya gelip, Türk işçilerinden kâr katılımı payı altında ve faizsiz diye para toplayan ve bu paraları buharlaştıran çakma Müslüman holdingciler geldi.
Kentin etrafı bizdeki gibi gecekondularla dolu. Yolumuzun üzerinde Selengor fabrikasını geziyoruz. Bu fabrikada kurşun, kalay alaşımı özel bir maddeden mutfak eşyaları üretiliyor. Burada bize Malezyalıların evlerinde yer alan Selengor markasının öyküsü ve üretim aşamaları gösterildi. Bahçede dünyanın en büyük maşrapası dikkat çekiciydi. Halim, gururla Malezya’nın 1985’de kendi arabası Proton’u yaptığını da anlatıyor.
Cameron Highlands’ın çay bahçeleri ve Halim’in anlattıkları
Yolumuzun üzerinde Batu Cave’de 272 basamakla çıkılan bir Hint tapınağını ziyaret ediyoruz. Dik merdivenleri zorlukla çıkıyoruz. Güvercinler, maymunlar ve diğer hayvanların pislik ve idrarlarından pis bir koku etrafa yayılmış. Tanrı heykelleri ile ilginç bir ibadet yeri. Rutubetli sıcakta gine zorlukla aşağı iniyoruz. Yolda bir kauçuk ağacı çiftliğinde duruyoruz. Bir Hint lokantasında öğle yemeğini yedikten sonra virajlı bir yoldan Cameron Highlands’a gidiyoruz. Burası tropik ormanlar ve çay bahçelerinin olduğu 1600 metre yüksekliğinde bir dağdır. Bu tropik iklimde aniden şiddetli bir yağmur başlıyor ve aniden kesiliyor. Bir saatlik yolculuktan sonra basit kulübeleri içinde yaşayan ilkel orman insanlarını görüyoruz. Bu yolu 1930’larda İngilizler açmış. Öğleden sonra saat 5’de dağın en üstünde çay bahçeleriyle çevrili Strawberry Park isimli otele geliyoruz. Akşam, otelin şöminesi karşısında rehberimiz Halim’le sohbet ediyorum. Samimi bir Müslüman olan Halim Türkiye’de bulunmuş. Türkiye’yi ve Türkleri sevdiğini ifade ediyor. İslâm dünyasının meselelerini konuşuyoruz. Bir eğitimci olarak Malezya’nın eğitimini merak ediyorum. Halim şunları anlatıyor; “Malezya’da Merkezi Eğitim Bakanlığı bütün eğitimden sorumlu. 9 yıllık zorunlu temel eğitim üzerine 2+2 lise eğitimi var. Öğleden sonra çocuklar dini okullara gidiyor. İslam’ı orada öğreniyorlar. İslâm din hizmetlerini organize eden kurum başbakana bağlı. Cami yapımında devlet yardım ediyor. Şahıslar da katkıda bulunuyor. Son seçimlerde Parlemantoda 182 milletvekilinin 79’ unu Malayların Milli Cephesi, Çin Partisi 15, Pesaka Partisi 14 ve diğer partiler 32 milletvekili çıkarmış.”
Sabah bu güzel otelden ayrıldıktan sonra önce çay bahçelerine gidiyoruz; buraya çayı İngilizler getirmiş. İngilizler burada çalışan işçileri Hindistan, Sri Lanka’dan Tamilleri getirmiş. Cameron Highands’da yetiştirilen çay Malezya’nın ihtiyacını ancak karşılıyormuş. Daha sonra yakında bulunan çay fabrikasında çayın işlenişini, paketlenişini gördük. Virajlardan inerek otobana çıktık. Kuala Kanserd’de İskender Câmisi’ni gezdik. Bu câmide de Hint Mogul etkisi görülüyordu. 19.00’da Penang adasına 7 kilometrelik dünyanın üçüncü en uzun köprüsünden geçerek girdik. 19.30’ da oteldeyiz. Sabah Botanik bahçesini, Kelebek Çiftliği’ni, İngilizlerden kalma kaleyi, içinde en uzun Buda heykelinin olduğu Çin tapınağını geziyoruz.
Nur Hanım
Öğleden sonra Penang Hava Alanı’na geldik. Burada rehberimiz Halim’e teşekkür ve sevgiyle veda ettik. Burada unutamayacağımız bir olay oldu. Uçak saatinin gelmesini beklerken, zaman geçirmek için mağazaların vitrinlerine bakıyorduk. Eşim beğendiği yerli işi bir fildişi kolyenin fiyatını görmek istedi, çünkü fiyat etiketi yan dönmüştü O sırada eşimin yan tarafında olan bir hanım kendisine yardımcı olup olamayacağını sordu. Bu kadın biraz evvel salona giren, başı açık, üzerinde şarap renkli bluz, siyah etek ve elinde Bond çantası olan Malezyalı bir kadındı. Eşim fiyat etiketini göremediğini söyledi. Bayan eğilerek etiketi okudu. Böylece aramızda tanışma, konuşma başladı. Biz Almanya’dan geldiğimizi, Türk ve Müslüman olduğumuzu söyledik. O da Malezyalı Müslüman bir iş kadını olduğunu, eşinin de Almanya ile ticaret taptığını söyledi. Birbirimize iyi yolculuklar dileyip, yerimize oturduk. Kısa bir müddet sonra Nur Hanım elinde bir paketle eşimin yanına geldi. Kendisine vitrinde beğendiği kolyeyi hediye etmek istediğini söyledi. Her ne kadar eşim kabul edemeyeceğini söylese de, Nur Hanım “Malezyalı Müslüman kardeşinizin size bu küçük bir armağanını lütfen kabul edin.” diye ısrar etti ve hediyeyi verdi. Karşılıklı adres ve telefon numaraları teatisinden sonra, birbirimizden vedalaşarak ayrıldık. Sonraki zamanlarda eşim ve Nur Hanım birbirleriyle yazıştılar.
Öğleden sonra Langkawi Adası hava alanına iniyoruz Langkawi turizme açılmış güzel bir ada. Nüfusunun yüzde doksanı müslümanmış. Malezya’daki son gecemizde adayı geziyor ve ilk defa bir gece pazarını görüyor, adanın bize yakın insanlarını tanıyoruz.
***
Singapur- Malezya gezimizle güneydoğu Asya’da, zengin hammadde kaynaklarına sahip, değişik din ve kültürlerin harman olduğu, geçmişte sömürgecilerin tasallutuna uğramış ve günümüzde küresel ekonominin hedefinde toplumlar gördük. Bundan başka Malezya’da, biz Türklere sempati duyan insanları tanıdık.
Ocak 2013
Kaynakça:
1. Der Fischer Weltalamanach 2012, Frankfurt am Main
2. Banu Avar, Böl ve Yut, Remzi Kitabevi, 5. Basım 2009, İstanbul