Gemileri yakmak!

Halk arasında sıkıca kullanılan bir deyimdir. Çıkış arayan insanımızda, karar aşamasında sıkça başvururuz yahut duyarız bu deyimi.

Ben bu deyimi özellikle evlilik arefesinde korkup vazgeçen gençlerimiz için kullanmayı münasip görüyorum!

Her insan hayatının belirli dönemlerinde gemileri yakmalı!
Gemileri yakmak deyimini menşe-i olarak ele alıp konumuza dönmek istiyorum.

Tarık Bin Ziyad, büyük İslam komutanı. "Allah'a yemin olsun ki! Okyanusu aşıp atımı suya sürene kadar ben bu niyetten vazgeçmeyeceğim" diyerek tarihin şeref, muzafferiyet dolu sayfalarına adına yazdıran, Cebelitarık Boğazı’na adı verilen büyük komutan!

711 yılında İslam orduları 7 bin kişiden müteşekkil ordusuyla İspanya'ya çıkartma yapar. İspanya'ya ulaştıklarında karşılarında 90000 kişiden müteşekkil haçlı ordusunu görünce askerlerinin gözünden korkuyu okuyan büyük komutan emir verir; Tüm gemileri yakın! Gemilerin ateşe verilmesinin ardından büyük bir kayanın üzerine çıkıp "Askerlerim! Artık bizim için geri dönmek imkansızdır! Önümüz düşman, arkamız deniz. Direnmekten başka çaremiz yok. Canımızı kılıçlarımızla kurtarmaktan başka bir şey yapamayız. Ben düşmana hücum ediyorum. Siz de arkamdan gelip saldırın!  Ben ölsem bile zafere ulaşana dek, şehit olana dek saldırın". Son söz olarakta  "En ucuz malın can olduğunu bu pazara sadece sizi sürmüyorum, önce kendi canımdan başlıyorum". Diyerek atılır düşmanın üzerine. 

Hulasa uzunca süren çarpışmalar sonunda İslam orduları 350 yıllık Got hakimiyetine son vererek muzaffer ordularıyla Toledo şehrine girer. 

Endülüs "İslam" medeniyetinin temelleri bu dönemde atılmış olur!

Gemileri yakmak; geri dönüşü olmayan yola girmekti aslında. Önünde ki işle iştigal etmek, onu başarıya götürmek için verilen mücadelenin adıydı.

Gemileri yakmak; Ahlakına, güzel huyuna, edep ve terbiyesine kani olduğunuz hanımın "çiçek ve çikolata alarak" kapısına dayanmanın tam kendisiydi! 

Nesiller maddede boğulurken manaya "evliliğe" açılan kapının anahtarı "besmele", açılan kapıdan girmekse "gemileri yakmak" inanmaktı...

İnancını her geçen gün yitiren nesiller olduk!
İnanmadığımız gibi gemileri yakacak cesarette yoktur artık bizlerde...

Ya hu ne oldu bizlere? Ne oldu ki böyle evlilikten kaçan insanlar olduk!?

Gemileri yakmalıyız, gemileri yakıp yuva kurmalı ve nesl-i ati destanlar yazacak medeniyetimizi dünyaya yeniden yayacak nesilleri dünyaya getirmeliyiz!

Hepimizin bir yürek sızısı, bir yarası vardır muhakkak! Olsun bir yürek sızısı var diye insanın kendi kanından canından dünyaya gelecek çocuğu sevmekten mahrum kalması söz konusu olabilir mi? 


*

Zarif adamın dediği gibi "içimiz hep bir hoşça kal ülkesi…" 

Evet içimiz dünyanın en büyük mezarlığı olabilir orada isimleri yazmaz mezar taşlarının! Lakin şunu unutmamak gerekir. Her hoşça kalın ardında bir hoş gelen saklıdır...

Gemileri yakmalıyız!
Kah iş hayatımızda, kah evlilik mevzusunda. İşin içinden çıkılmaz durumlarda Allah'a sığınıp yakmalıyız gemileri.

Hayat; "gideni" bekleyecek kadar uzun olmadığı gibi, geleni kapıda bekletecek kadar kısa değil! 

Pusula hazır. Gemileri yakıp evliliğe kanat çırptığımızda pusula doğru biçimde elimize geçecek ve belirli olan istikamete daha güçlü, yere sağlam basan adımlarla yürüyeceğiz!

Pusula evliliğe işaret ediyor, dinimizde. Bu istikamete ulaşmak için neden bir hamle yapmıyoruz! Hakkı aramanın yolu huzurlu bir evlilikten geçer!

Daha neyi bekliyoruz?