07.05
Hayret, bugünde güneş doğmadı. Hava soğuk…
Yağmur yağıyor!

Saçakların altı insan seli, dışarı taşanlar ıslanıyor. Birinci otobüs dolu olduğu için durmadı. Herkes kendi kendine söyleniyor. İkinci otobüs, durmadı. Üçte… Sigara yakıyorum.

07.25
Dört, beş, altı, yedinci otobüs durdu ite kalka birkaç kişi bindi, kalanların sesleri homurtuyla yükseliyor. Sekizinci otobüs, ikinci sigara bitmek üzere, durak insan seli, ıslanıyoruz. Dokuzuncu otobüs, onuncu, on birinci…

07.40
On ikinciye binebildim. Otobüste kımıldama şansımız yok, herkes ıslak ve kırılgan! Yüzler asık, başlar öne eğilmiş… Otobüs ilerliyor, ilk durak durmadı, ikinci durak durmadı. Üçüncü durak, ikaz lambası yandı, inecek var!

Durmadı inecek yolcu sesini yükselterek: “İnecek var!” dedi.
Şoför: “Duraktan biraz ilerde indireceğim.” Dedi.

İndi, buğulu camdan görebildiğim kadarıyla seğirterek bir binaya yöneldi. Trafik felç, otobüs ilerlemiyor. Kırılganlık, yerini sabırsızlığa bırakıyor! Yüzler gergin! İnsanların tahammülü azalıyor. Sesler fısıltıyla yükseliyor.

Dördüncü durak durmadı, beş, altı, yedi… Sekizinci durak, metro istasyonu, otobüsün büyük kısmı indi.

08.15
Bekliyoruz. Trafik durdu, kimi saatine bakıyor, kimi telefonuyla uğraşıyor.
Telefon çaldı:
“Efendim, trafikte kaldım!” dedi iniltili ve mahcup sesiyle.

Otobüs biraz ilerledi, saatte ilerliyor. Otobüs durdu, saat hala ilerliyor…

09.00
Yağmur devam ediyor, yolculukta. Trafik yer yer açık, yer yer kapalı. Saat ilerliyor. Telefon çaldı, açmadı.

Saat 09.15
Telefon çaldı, açtı bu defa:

“Efendim…” diyebildi. Muhtemelen karşı taraftan arayan sinirle bir şeyler söyledi. Telefonu kapatıp gözlerini buğulu camdan dışarı dikti. Durakları sayamadım, otobüs ilerlemiyor.

Kadıköy!
Otobüsten inenler koşar adım dağıldı oracıkta.
“Ekmek parası…”

Bu İstanbul’da işe gidebilmek için, ekmek parası kazanabilmek için yaşanan sadece sabah sendromu.
Kalabalık hareket halinde, herkes gergin! Sahi gaye ekmek mi? 
Aşk, kazanılan ekmeği paylaşmaktı, yaşamak gibi.
Sigara yakıyorum, martılar süzülüyor.

Kalabalık hareket halinde, martı gelip yanımdaki demirlere kondu. Göz göze geldik, gözünde keder vardı, uçtu. Süzülerek kalkan vapurun etrafına ulaştı, dalgalı denizi köpürterek hareket etti vapur, martı süzülerek rüzgâra karşı geminin peşinde.

Gaye ekmek!
İrili ufaklı adımlarla karıştım kalabalığa.

Bundan çok uzun yıllar önce, “İstanbul” deyince deniz gelirdi hatırıma, şiir, edebiyat ve tarih… 
Hepsi rüya, yaşamak rüya, İstanbul’da…

Yaşamak, otobüs yolculuğu gibidir. Bindiğin durak “Ana rahmi” gibi, ineceğin durak “Mezarlık” belli, mühim olan bu yolculukta anları kaçırmayarak, mutlu olabilmek, insan kalabilmek…

Otobüs gidiyor, daha neyi bekliyorsun?