Konaklarımız, taş binalarımız güzeldi, asildi… Türkülerimiz, barlarımız hoştu… Peki ya, düşünen, fikir felsefe üreten insanlarımız, aşıklarımız, alimlerimiz? Okuyucudan bu suali duyar gibi oldum ve konunun uzmanlarının affına sığınarak biraz kitap karıştırıp bilinenleri hatırlatmak istedim.
Konaklarımız, taş binalarımız güzeldi, asildi… Türkülerimiz, barlarımız hoştu… Peki ya, düşünen, fikir felsefe üreten insanlarımız, aşıklarımız, alimlerimiz? Okuyucudan bu suali duyar gibi oldum ve konunun uzmanlarının affına sığınarak biraz kitap karıştırıp bilinenleri hatırlatmak istedim.
Bayburt; Osmanlı döneminde dört büyük medreseye sahipti. Çoğumuz 1969’a kadar Bayburt’ta lise olmadığını sanırız! Halbuki son Rus işgaline kadar faal olan “İdadi”, 1922 tarihinde dahi mevcudiyetini muhafaza ediyordu. (1)
Yüksek bir kültür birikimine sahip olan şehrimiz, 1. Dünya savaşı sonrası bu birikimini kaybetmiştir. Bu kültür birikimini yaşatanlardan bir çok aşık ve şairlerimiz yurt çapında tanınır. Bu güzel insanlar cahilliğe karşı, hakka ve okumaya sevdalı idiler.
Hicrani’nin çırağı olduğunu her zaman gururla söyleyen Erzurumlu Reyhani, anlatmak istediklerimi çok güzel özetlemiş:
“Uyuyup da bir köşede kaldıysa
Kendi çıkarına secde kıldıysa
Cahil doğdu okumadan öldüyse
Reyhani’nin gelip gittiği yalan”
Zihni’den sonra gelen aşıklarımız ve şairlerimiz ne hikmetse, şiirlerini yazıp muhafaza etmemişler. Celali’nin, Hicrani’nin, Burhani’nin, Pulurlu Süleyman Ruhi’nin ve Şemsi Hayrani’nin şiirleri, kendilerini takip edip, söylediklerini ezberleyenler olmasa idi, bu gün elimizde olmazdı.
Elimizde olanlar da eksiktir.
Mesela Celali’nin divanı olduğu çok iyi bilinmesine rağmen bu güne kadar gün yüzüne çıkmamıştır. Daha eski olmasına rağmen Zihni ve İrşadi, yazma konusunda daha cömert davranmışlar.
Konuyu fazla dağıtmamak için şairlerimizden Celalî Babanın çok bilinen birkaç şiiri ile 1800’lü yıllarda Bayburt civarındaki düşünce hayatına bir göz atalım.
Rahmetli Nevzat Karaoğlu, Mahmut Kırtan ve Mustafa Kayalı gibi bu konularda çok kafa yoran arkadaşlarımız bu şiirlerdeki mana derinliğini iyi bildiği gibi, Bayburt dışında da Celali, Zihni ve Hicrani’yi de tabi ki, bizden iyi bilen insanlara rastlamak her zaman mümkün.
“Bülbül-i nazmı gazelim
Yâ Hû derim putperestim
Kafir-i aslî ezelim
Yâ Hû derim putperestim
Dünya güncîne karışmam
Her üstada söz danışmam
Namaz ehliyle konuşmam
Yâ Hû derim putperestim
Bir peri peyker dâmânım
Arz-ı manend'e revânım
Ne dinim var ne imanım
Ya Hu derim putperestim
Men Celâli nazm-ı gülzâr
Bülbül gülzâr içre gülzâr
N e Allahım ne nebim var
Yâ Hû derim putperestim…”
Şair bu şiirde, edebi sanatları kullandığı için, derinlemesine incelenmediğinde sözleri inançsız birinin sözleri sanılabiliyor…
“Gönül ne gezersin dağda ovada
Sır verir âşıklar sırrı şây olmaz
Tökme yüz suyunu her ocaklıya
Karga kirasından anka bay olmaz” diye başlayan başka bir şiiri ise şöyle bitiyor:
“Celâli sen özün öğme bezetme
Gayri kendin sakın yardım gözetme
Doğru derviş isen keşkül uzatma
Her güzelin hoşafından pay olmaz...”
Vefat eden hanımının peşinden söylediği mersiye Türk Halk şiirinin en güzel örneklerindendir:
“Ev, bark etmek için tenli mereği
Düzüp koşmak için tepir eleği
Şu gavdan yaptığın tecir tereği
Divân-ı Bari ye yadigâr götür
Elinle ördüğün çöp çorabını
Kâhan eylediğin kelem bağını
Gabal biçtiğimiz sap orağını
O ulu tanrıya armağan götür
Yetim gömleğini diken iğneyi
Her gün yal verdiğin topal ineği
Ayran topladığın o ak küleği
Mahşer yığnağına sakla sar götür
Üç god arpa beş got çavdar ekerdik
Kesmük ekmeğine hasret çekerdik
Namerdlere ağu merde şekerdik
Sözünü tekrar et iftihar götür.
De ki Kadir Mevlâm bize ilişme
Dünyada sızlayan çıbanı deşme
Celâli Baba’dan sorma söyleşme
Bu dertli Çobandan bir selâm götür...”
İki kıtasını daha anarak sözümü bağlarken, büyük ozanımıza Allahtan rahmet diliyorum:
“Kâf ü Nun u kalem defter açmadan
Ben Şâh-ı Server in nûrunda idim
Ene l hak noktası Levh e düşmeden
On iki perdenin birinde idim
Bir virân bahçede bir gül açıldım
Ne dirildim, ne yendim, ne içildim
Kırk budaktan, yedi daldan seçildim
Celâli bu bâbda derinde idim.”
U. Ahmet Aker / Aralık 2009
(1) M.Fahri Yılmaztürk, Bayburt’un Manevi Bekçileri, Sayfa 249. Abustalı Hoca Ahmed Hasbi Efendi bahsi…