Eski adı Kân olan Aslandede köyü Bayburt’un "suya aşağı" diye bilinen köylerinden. Çoruh nehri kıyısında olan bu köyler Erzurum-Pazaryolu ve Rize-Anzer’e sınır komşusudur. Aslandede, Yazyurdu, Çakırbağ, Çamlıkoz, Orsor, Yanıkçam ve diğer köylerin bir ortak yönü de; yüksek tepelerinde 1916'da 1. Dünya Savaşı kapsamında cereyan eden Rus harbinden kalma siper yerleri ve savaş kalıntılarının, Aşkale, Trabzon sınırlarındaki tepelerde olduğu gibi halen yerli yerinde durması.
Aslandede’den Yazyurdu köyüne doğru giderken birkaç kilometre ileride Kaşgar denilen yaylada aynı isimli yüksek tepeler, bu siperlerden bolca barındırıyor.
Geçenlerde dinlediğim seksen yaşlarındaki Aslandedeli Kasım, çocukluğunda bu yayla ve tepelerde hodaklık ettiğini ve poşetler dolusu içlerinde patlamamışları da olan fişek, şarapnel parçası gibi savaş kalıntılarını bolca topladığını anlattı.
Kasım Efendi 1964 yılında bir yakınının ihaleye girerek Yüksekova’nın iki köyünde okul yapma işi alması üzerine aynı yıl gittiği Yüksekova’da çalışırken, hiç unutamadığı bir süprizle karşılaşmış ve çok etkilendiği birisiyle dost olmuş.
İş aldıkları iki köyden Paga isimli köyde, okulun inşaatında çalışmaya başladıklarının ertesi günü iki metreye yakın boyu ile Kâmil isimli iri yarı adamla tanışmış. Adam, Kasım’ın Kürtçe bilmediğini anlayınca Türkçe konuşarak nereli olduğunu sormuş. Kasım da Bayburt’un Kân köyünden olduğunu söylemiş. Heybetli adam Kasım’a;
"-Kaşgar yaylasında, Kân’da tarlan yok mu niye buralara kadar geldin’’ diye takıldıktan sonra, bu yaylanın en yüksek tepesinde önce kazıp sonra büyük taşlarla tahkim ettikleri siperlerde düşmanla çatışmalarını, güçlü kuvvetli olduğu için, gerektiğinde birkaç arkadaşıyla köye inerek cepheye nasıl erzak taşıdıklarını anlatmış. Sonraki günlerde iyice dost oldukları Kâmil Efendi, Kasım’a o yıllarda köyde yaşayan insanları isimleriyle saymış, köyün muhtarı ve ağası dediği Memioğulları’ndan Süleyman Ağa ve diğer insanların erzak temininde askerlere nasıl canla başla yardımcı olduklarını anlatmış.
Memleket savunmasına samimiyetle katıldığı her halinden anlaşılan Kâmil Efendi’nin Kasım ve arkadaşlarına bir hemşeriden daha çok sahip çıkması, yedirip içirmesi, hizmet etmesi onları çok etkilemiş ve unutulmaz bir hatıra olarak hafızalarında yer etmiş. Aynı tarihlerde Kop cephesinde asker iken yakalandığı tifüs hastalığı yüzünden, Erzurum’un eski ismiyle Kân köyünde, handan bozma hastanede yatan ve üşümemek için sırt sırta verdikleri Diyarbakırlı güzel sesli arkadaşı vefat edince, çok üzülüp bir an önce hastaneden çıkmak isteyen Ahmet Hasbi Efendi'nin duygularıyla Kâmil Efendi’nin duyguları; bazısı aynı kökenden olmalarına, geçmişte yeri gelince sırt sırta vermelerine rağmen birbirine düşman edilmeye çalışılan Anadolu insanının hissettiklerinden başka bir şey değil..