Aslandede (Kân) köyü Bayburt’un "suya aşağı" kısmında bulunan şirin ve eski köylerden. Çoruh nehri kıyısında olan bu köyler Erzurum-Pazaryolu, İspir ve Rize-Anzer’e yakındır. Aslandede, Yazyurdu, Çakırbağ, Çamlıkoz, Orsor, özellikle Yanıkçam, Darıca gibi köylerin bir ortak yönü de; Yamalı Dağı gibi yüksek tepelerinde 1916'da Birinci Dünya Savaşı kapsamında cereyan eden Rus harbinden kalma siper yerleri ve savaş kalıntılarının Kop, Bahtılı, Ortakol tepelerindeki gibi halen yerli yerinde durmasıdır. Aylarca süren mücadele sonunda Bayburt’a ilk işgal birlikleri, bu bölgeden girmiştir.
Aslandede’nin yıkık kilise tarafında, Yazyurdu köyüne doğru birkaç kilometre ileride Kaşgar denilen yayla ve aynı isimli yüksek tepe vardır. 1944 doğumlu Kasım, çocukluğunda bu yayla ve tepelerde hodaklık ederken, siper yerlerinden poşetler dolusu içlerinde patlamamışlarına da rast gelinen fişek, şarapnel parçası gibi savaş kalıntılarını defalarca toplayarak köye götürdüğünü, bir zamanlar siperlere yakın köylerden geven toplar gibi bu malzemeler toplanıp hurdacılara satıldığını anlattı.
1964 yılında ihaleye girerek o zaman Hakkâri’ye bağlı ilçe olan, Yüksekova’nın iki köyünde okul yapma işi alan yakınının daveti üzerine, tüm bölge insanı gibi inşaat işlerinden de anlayan Kasım Efendi; çalışmak için Yüksekova’ya gitmiş. Hiç kimseyi tanımadığı bu uzak ilçede tahmin etmediği bir süprizle karşılaşmış.
İş aldıkları iki köyden biri olan ve eski ismini Page diye hatırladığı, sıra sıra uzanan yüksek dağlara bakan, kaysı, nar, ayva, üzüm ve incir ağaçlarından geçilmeyen köydeki okulun inşaatına başladıklarının ertesi günü, boyu iki metreye yaklaşan Kâmil isimli iri yarı bir adamla tanışır. Adam, Kasım’ın Kürtçe bilmediğini anlayıp, Türkçe konuşarak nereli olduğunu sorar. Kasım Bayburt’un Kân köyünden olduğunu, buraya çalışmaya geldiğini ifade edince heybetli adam Kasım’a;
"- O verimli köyde tarlan, Kaşgar Yaylasında yerin yok mu, niye buralara kadar çalışmaya geldin’’ diye takıldıktan sonra, 1916 yılında yani elli yıl önce vatani görevini yaptığı bu yaylanın en yüksek tepesinde önce kazıp sonra büyük taşlarla tahkim ettikleri siperlerde, Çakmas tarafından gelmeye çalışan düşmanla aylarca süren çatışmalarını, güçlü kuvvetli olduğu için, gerektiğinde birkaç arkadaşıyla köye inerek Kaşgar’daki siperlere erzak taşımalarını, anlatmış.
Sonraki günlerde dostlukları ziyadeleşince Kâmil Efendi, Kasım’a o yıllarda köyde yaşayan insanları isimleriyle ve lakaplarıyla saymış, köyün muhtarı ve ağası dediği Memioğulları’ndan Süleyman Ağa ve diğer insanların erzak temininde askerlere nasıl canla başla yardımcı olduklarını anlatmış. Köyün ikliminin, toprağının, suyunun ve yetiştirilen geniş ince kabuklu domatesinin, fasulyesinin, Çoruh balığının güzelliğinden bahseden Kâmil Efendi, yörede gördükleri "madug" denen otun, Çaşurun, Işkının aynısının Yüksekova’da olduğunu söylemiş. Bir asker arkadaşının, daha sonraları yakınlarından duyarak kendisine aktardığı olayı da anlatmış:
Aslen merkeze bağlı Berne köyünden olan Hacı Baba, Tokat’ın Niksar ilçesinden evlenmiş. Bayburt’un sert iklimine kıyasla epeyce sıcak iklimi ve Kelkit Çayının suladığı verimli toprakları ile senede birkaç ürün alınan, her türlü meyve yetiştirilen Niksar’ın bu özelliklerinden kendi memleketi soğuk olduğundan komplekse kapılan Hacı Baba, düğün için gittiklerinde müstakbel hanımına, "-Bizim oralarda bir ağaç var senede iki meyve verir" demek zorunda kalmış. Evlenip köye yerleştikten sonra ortalık yeşermeye de başlayınca hanımı, merak ettiği iki meyve veren ağacı sormuş. Hacı Baba’da Madug otunu ballandırarak anlattığı hanımına; ‘’ -yazın madugu, güzün kopugu’’ yenir sana bahsettiğim bu bitkinin demiş. Bu otun gerçekten yazın dip kısmındaki taraklı kökleri; güzün ise üstteki dikenli kısmı soyularak yenirmiş.
Memleket savunmasına samimiyetle katıldığı her halinden anlaşılan Yüksekovalı Kâmil’in; askerlik yaptığı toprağın insanları oldukları için, Kasım ve arkadaşlarına bir hemşeriden daha çok sahip çıkması, köylerini onlar kadar tanıması, düşmana karşı canla başla savaşmış olması Kasım’ın hafızasında unutulmayacak bir iz bırakmış.