Ankara anlamlandırılamayan bir kış mevsimini geride bırakmış, kuşların kanatlarında gelen baharın "nisan yağmurlarının" bereketiyle yaza kanat çırpıyordu. Cuma günleri yağmur duaları ediliyor, dualar karşılıksız kalmıyordu. Mayıs sonları olmasına rağmen bereket yüklü kara bulutlar Gri Ankara'nın üzerinden eksik olmuyordu.

Cebeci; yağıştan kaçan insanların koşuşturması, yağışa rağmen rızkını kovalayıp yağan yağmurdan nasibini alan seyyar satıcıların bağırtıları, ikindi namazından çıkan cemaatin saçaklar altındaki fısıltılı sohbetleriydi payıma düşen. Uzun zamandır geldiğim Cebeci çay ocağına yöneldim.  Boş ocağı işleten emekli ihtiyar "peynir, domates, zeytinden" kurduğu sofrasında bir şeyler atıştıyordu. Afiyet olsun deyip, çay istedikten sonra kurulup cam kenarındaki masaya bekledim Murat Taşkın Beyefendiyi.

Murat beyefendi gelmiş, yola koyulmuştuk. Yolculuk Kayseriye.

Yağan yağmurda aracın camlarını ritimli bir tempoyla silen silecekler sohbetimize eşlik ediyordu... Konu dönüp dolaşıp memlekete ve evliliğe gelmişti.

Murat Bey evliliği ikiye ayırdığından "iyi huylu, kötü huylu" bu ayrımlarıda 5'er kalemde topladığından bahsediyordu. Bir yandan onu dinlerken bir yandan da hafızamnda epey zaman önce okuduğum Dede Korkut hikayelerini canlandırıyordum. Yanaklarıma doluşan tebessümle sohbetimiz devam ediyordu Murat Bey:" kalbinde Allah korkusu olacak" diyor, devam  ediyordu konuşmasına. Hararet ve muhabbetimizle devam ediyorduk sohbete...

Bu konuşmadan ne çıkarmıştım! Siz değerli okuyucularımızla neden paylaşma gereği duydum. Türk toplumunda en müessir, vaz geçilmez unsur, toplumun mihenk taşı muhakkak ki ailedir! Aile, toplumun ahlak ve adab-ı muaşeret kurallarının en katı, kalıcı şekilde öğrenildiği üniversitedir! Aile, toplumun mihenk taşı. Gelecek nesillerin teminatıdır! Murat Beyle aramızda hasıl olan konuşma devam ederken ben Dedem Korkut'un dönemini tahayyül ediyordum.

Dedem Korkut dilinden ozan "Kadınlar dört türlüdür" der. Kulak verip gönül açalım Dedemize;

Birisi solduran soptur, birisi dolduran topdur, birisi evin dayağıdır, birisi nekadar söylesende bayağıdır. Ozanımız devam ediyor;

Evin dayağı odur ki, yazıdan yabandan eve utanılır bir konuk gelse, kocası evde olmasa onu yedirir içirir, ağırlar azizler gönderir. O Ayişe, Fatima soyudur hanım. Onun bebekleri yetişsin, ocağına bunu gibi kadın geldin.

O ki solduran soptur, sabahları kalkar dokuz bazlama ile bir külek (1) yoğurt gözler, doyuncaya kadar tıkabasa yer, elini böğrüne koyar şöyle der: "bu evi harap olası kocaya vardığımdan beri daha karnım doymadı, yüzüm gülmedi, ayağım paşmak (2), yüzüm yaşmak (3) görmedi. Ah n'olaydı, bu öleydi birine daha varaydım, umduğumda daha iyi, uygun olaydı!" der. Onun gibisinin hanım, bebekleri yetişmesin, ocağına bunu gibi kadın gelmesin.

O ki dolduran topdur, Kuşluk vakti dürtükleyince yerinden kalkar. Elini yüzünü yıkamadan obanın o ucundan bu ucuna, bu ucundab o ucuna koşturur. Dedikodu yapar, kapı dinler, öğlene kadar gezer, öğlenden sonra evine döner. Görür ki, hırsız köpek büyük dana evi birbirine katmış. Ev: tavuk kümesine, sığır damına dönmüş... Komşularına dönüp; N'olaydı, benim evime biraz baksaydınız. Komşuluk hakkı, Tanrı hakkı! Bunun gibisinin hanım, bebekleri yetişmesin, ocağına bunun gibi kadın gelmesin.

O ki ne kadar söylesen bayağıdır, öte yazıdan yabandan bir konuk gelse, kocası evde olsa, ona dese ki: "kalk ekmek getir biz de yiyelim, bu da yesin, pişmiş ekmeğin bekası yoktur, yemek gerekir." Kadın şöyle cevap verir: "Neyleyeyim, bu yıkılası evde un yok, elek yok, deve değirmeninden gelmedi, ne gelirse benim sağrıma gelsin!" diye elini arkasına vurur, yönünü öteye, kalçasını kocasına döndürür. Bin söylesen birini tutmaz, kocasının sözünü kulağına koymaz. O Nuh Peygamber'in eşeğinin soyundandır. Ondan sizi Allah saklasın, ocağınıza bunun gibi kadın gelmesin.

Tarihimizden utanıyor, kültürümüzü bilmiyoruz! Oysa ki; Dünyanın en büyük medeniyetini kurmuş milletin torunlarıydık! Okumalıyız, okutmalıyız! Günümüzde ki manzarayı "eş seçimini" ne kadar güzel özetlemiş ozan'ımız...

Yolculuk nihayatlenmiş, Murat Beyle vedalaştık.

Bayburt; Kültürel, tarihi, edebi açıdan bulunmaz bir umman. Herkesin bilip kimsenin okumadığı yazarlarımız, nadide eserleri. Dede Korkut gibi büyük bir zatın Kabristanının Bayburt'ta olması bile Dede Korkut'u okumamız, okuduğumuzu anlamamız, anladığımızı insanlarımızla paylaşmamız için bir zorunluluktur.

İnanıyorum kitaplarla devam eden yolculuğumuz bizlere, sağır kaldığımız dünyalara kulak kabarttıracak, alacağımız kararlarda sağlıklı düşünüp karar vermemizi sağlayacaktır. Kitap okuyanla, okumayan hiç bir olur mu?

Dedem Korkut dilinden ozan der: "Parasarın Bayburt hisarı'ndan fırlayıp uçan Beyrek boz aygırına bindi!" Haydi bizde önce türbelerimizi ziyare ederek başlayıp, sonra kitaplarda keşfedelim Bayburt'umuzu. Kitaplar bir daha bırakmayacak bizleri! Kitaplar; en güvenilir liman! Okumak bu limanda kanat çırpmak, bu güvenilir limandan özgürlüğe atılan bir adım! Her kanat vuruş aklımızı ve kalbimizi kuşatan tabuların dibine konulan bir dinamit. Zincirlerden kurtulmak için okumalıyız. Kişi kalbini tanıyarak var olur. Kalbimize kulak verdiğimizde açılacak kapılar bizi toprağa, doğduğumuz toprağın izine, peşine düşerecektir. Sonrası mı? Dünya bizim! Beyaz atımızla yürüyelim türbelere, kütüphaneye!

Meraklısına. Bayburt Belediyesi Kültür Yayınları, günümüz Türkçesiyle Dede Korkut Kitabını bastırmış gerekli kurumlara, kütüphanelere ulaştırmıştır. Dedem Korkut'la, edebiyat bir başka keyifli. Yiğitliğin esas olarak ele alındığı Dede Korkut Hikayelerini okuyup çocuklarımıza, arkadaşlarımıza, öğrencilerimize anlatmak her Bayburt'lunun borcudur diye düşünüyorum. Kitaplarla ele alınan, kitaplarda yaşayan Bayburt! Bayburt bir başka güzel gelecek gözümüze.

Türbe ziyaretlerinizde dualarınızda yer bulmak ümidiyle... Dedem Korkut: Kahramanlık, yiğitlik, yaşanmışlık ve ibretlik hikayeleriyle bizleri bekliyor!

Dedem soyundan bir ses geldi, görelim ne söyledi:

Beri gel,
Başımın bahtı, evimin tahtı,
Han babamın güveyisi,
Kadın anamın sevgisi,
Göz açıp gördüğüm,
Gönül verip sevdiğim.
A Dirse Han!

Gönül verip sevdiklerimizle hikayelerde, şiirlerde, kütüphanelerde. Çay tadında, çay sıcaklığında  buluşmak ümidiyle. Ozanımız sadece "okuyun" der. Dostlar "okuyun!"

Keyifle okuyunuz, okutunuz...


(1) külek: Derince ve kulplu tahtadan yoğurt kovası
(2) paşmak: Pabuç, ayakkabı
(3) yaşmak: İnce tülbentten baş ve yüz örtüsü